hesabın var mı? giriş yap

  • doktorun sahte raporuna rağmen takipsizlik kararı vermek hangi vicdana sığar? türkiye vahşileşiyor!

  • usta türk hakemsiz olmuyor usta. kırmızı kartı alnımıza çatıyorlar usta. bizim 80'lerde bir penaltı olması lazım. o da mı çalınmayacak usta? ne yapacağız usta?

    uefa'da teşkilatlanma zamanınız geldi uşaklar. uefa'ya bir çaycı sokun. 10 sene sonra bir müdürlük çıkarırsınız.

    edit: entry debe'ye girmiş. tamam daha fazla beğenmeyin. karadeniz mafyasına vurdurtacaksınız beni. *

  • minareyi çalanın kılıfı hazırlamasıdır. guilty pleasure artık popüler kültüre ve dilimize (türkçe'ye de "suçlu zevkler" olarak çevirelim) yerleşmiş bir kavramdır ve birilerinin "ıyyy, onları mı dinliyorsun", "öykkk, o diziyi mi seyrediyorsun" çemkirmeleri ve aşağılamaları karşısında kendimizi savunmamıza yarar. "kötü olduğunu ben de biliyorum," dersiniz. "sevmek suçsa, suçluyum hakim bey," diye de eklersiniz. yani bir nevi bile bile kendinizi cezalandırmaktasınızdır. ne bileyim, yazın kumsalda serdar ortaç dinleyip eğlenerek dans etmek gibi. ne bileyim, tüm sezon hiçbir bölümünü kaçırmadan desperate housewives izlemek gibi. ben bu iki eylemden birini öldürseniz yapmam, diğerini yapıyorum. suçluyum. ama zevk alıyorum. yapacak bir şey yok.

  • ben 5 yaşındayken, ingilizceden hiç anlamayan ve habire ingilizce dersinden çakan benden epey büyük komşu çocuğunu, eni vici vokke tadında uydurmasyon şarkılar söyleyerek delirtmem..

    bütün dünya ingilizce konuşuyoruz da bi o konuşamıyo sanıyodu mal..

  • anket yapmıştım zamanında. allahım çok zor işti. 180 lira için çalmadığım kapı kalmamıştı. bu işi deneyimledikten sonra gördüğüm tüm anketör arkadaşlara önce gülümser, insan gibi selamlaşır, sonra dinler, sorularını cevaplarım. yüzüme o kadar çok kapı kapanmış, o kadar azar işitmiştim ki yaşadığım stresi ölsem unutmam.

  • kanarya adalarının şu an varolmayan halkı. avrupalıların kanarya adalarını işgali sırasında farklı adalarda yaşayan kısımlarının farklı tarihçeleri vardır.

    tenerife'de yaşamış kısmının özellikle ispanyollara en fazla direnen kesimi oluşturduğu söylenebilir. ispanyollarla ilk karşılaştıklarında açık arazideki ispanyol üstünlüğünü farkederek yüksek yaylalara çekilmiş uzun bir direniş sürecini başlatmışlardır*. ateşli silahlara* sahip düşmana karşı taş ve ok kullanmışlar ve ilk sefer için ispanyolları püskürtmeyi başarmışlardır. ancak daha sonra ilki kadar kuvvetli bir fetih gücüyle adaya saldıran conquistadora daha fazla dayanamamışlardır.

    kanarya adalarının işgalinin tamamlanmasında teknolojik üstünlük kadar avrupalıların yanlarında taşıdıkları hastalıkların etkisi de gözardı edilemez. daha önce karşılaşmadıkları hastalıkların etkisi altında guanchelerin fazla direnmeleri mümkün olmamış popülasyonlarının önemli bir kısmını da bu hastalıklarla kaybetmişlerdir.

    guancheler için, kanarya adalarının işgalinden sonra toprakların payedilmesiyle -ki bu sırada önemli sayılabilecek bir guanche nüfusu da köleleştirilmişti- göç etmekten başka bir çıkar yol kalmamıştı. amerikaya verilen göçlerde dahi guancheler vardır. ancak bugün kanarya adalarının ilk misafirleri olan guancheler bir nostaljiden öte değildir. halk eski bir sömürgeden ziyade* avrupanın bir parçası sayar kendini.

    guanchelerin yokoluş süreci ve kanarya adalarının avrupalılar tarafından başarılı bir şekilde işgali, sonuçları kapitalizme kadar varacak klasik sömürgeciliğin ilk önemli örneklerinden sayılabilir. zaten tarih itibariyle amerika'nın keşfi fazla da uzak değildir.

    alfred w. crosby'nin deyimiyle: "yaklaşık 80.000 guanche; aztek, zapatek, araukanya gibi amerikan yerli halklarının ve avustralyalı aborjin, maori, fiji, hawaii, aleut ve zuni halklarının siperleri önünde mevzilenmiş ileri karakollar gibi bu ilk * saldırıya karşı durdu." ancak ne yazık ki onların kaderleri de diğer halkların kaderlerine yönelik bir kehanet gibi olmuştur.

    http://en.wikipedia.org/wiki/guanches

    http://www.tenerife-guanches.com/

  • şairlerin en romantik hayallerinden biri bu. hep kuşlar kadar özgür olmak isterler. bu aynı zamanda şairlerin gerçek dünyadan ne kadar kopuk olduğunun da kanıtı. kuşlar daha özgür falan değil çünkü.

    öncelikle bu kuşların çoğu bir sürünün parçası. sürünün başı nereye gidiyorsa oraya gidiyorlar. "ben sürüyü bırakıyorum beyler" diyeni yok. her sene aynı yoldan aynı yere göç eder, her kış eski yerlerine geri dönerler. insanlar gibi ekmek için vapuru kaçırmamaya çalışırlar.

    hepsinin hayali aynı: uygun bir eş bulup çocuk ve yuva sahibi olmak.

    ifade özgürlüğü desen onda da "çipetpetpet - tii şak şak şak vociya" dışında bir şey bilmezler. aynı kalıpları tekrarlarlar. parklarda yatıp kalkarlar.

    bizim şairlerimiz de bu vasat sefil yaşama özenir. niye? zannederler ki bir çift kanadın olunca özgür oluyorsun. olmuyorsun. tam tersine açık hedef oluyorsun. futbol maçına sevinen taraftar ıskalasa, avcı ıskalamıyor. o ıskalasa havai fişekler ıskalamıyor. açık hedef gibi geziyorsun havada.

    özgür olmadığın gibi sosyal güvencen de yok. en iyi yemek sultanahmet parkında olunca oradan bir adım ileri gidesin gelmez. ya sonraki öğünü kaçırırsan?

    ben söyleyeyim, şairin derdi özgür olmak falan değil. adam şöyle arada bir havada süzülmek, güzel manzara görmek istiyor. rahat batmış anlayacağın. onda bile soğuk algınlığı geçireceğini, üşüteceğini öngöremiyor. kuşla konuşabilse anlaşabilse kuş ikna eder onu aslında. "yok abi iş değil gerçekten. yakaladığın simit çırptığın kanada değmiyor" der. ama bu iletişimsizlik ve şairlerin gözlediklerini mutlak gerçek zannetme sıkıntılarından dolayı bu metafor ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelecek, kaçış yok.

    "ne istiyorsun düzgün anlat" desen onu da sanatına yakıştıramaz. illa kafa karıştıracak mınakodumun şairi.

    (bkz: şiir/@ssg)