hesabın var mı? giriş yap

  • güvenilir erkek, sizi cok sevecek erkek var lakin burda palavra sıkmayın bulamıyoruz diye. kriterleriniz sadece güvenilir olması değil çünkü:)

    edit: bir şeyi düzeltelim. sadece kelimesine takilmis cogu kimse haklı olarak. ınsanlarin tek kriteri olmaz dogru. benim sitemim onceliginin sadakat, guven, kendisine deger verilmesi, sevildiğini hissetmek oldugunu iddia eden kadınlar iliski yasayinca bu kriterlerini bir kenara atıyor. çünkü erkeklerin hatta moderen tabirle "beta erkeklerin" ilgisini sömürünce tatmin oluyorlar ve yollarina devam ediyorlar.

    sonra şu cumleleri duyuyorsunuz:

    -mutlu degilim
    -kafam karışık
    -bi seyler eksik vb.

    sevgi, ilgi açlığın vardi. seni cok sevecek, prenses gibi hissettirecek erkegi buldun. karnını doyurdun ve bye bye. ınsanlara net olun.

  • "meh meh meh, kölelik kalktı sanıyorsunuz ama sadece şekil değiştirdi" deyip de yaşadıkları beyaz yakalı kapitalizmiyle köleliği karşılaştıranlar bir zahmet köleliğin nasıl bir şey olduğunu araştırabilirler mi?

    birilerinin sana ruhunla, bedeninle sahip olduğu bir olgu kölelik. sahibin canı sıkıldığı için seni gece uykundan uyandırıp kırbaçlayabiliyor ya da ne bileyim gelip tecavüz edebiliyor. yetmiyor, ondan doğurduğun çocukları satıyor, hatta işleri kötü giderse seni de satıyor. bir şeye sahip olman mümkün değil, çuvaldan bozma kıyafetler giymek, yatağa aç gitmek zorundasın. fazladan bir lokma yesen, bir şey söylediğinden ses tonun sahibinin hoşuna gitmese ya da ne bileyim yanlışlıkla sahibinin gözünün içine baksan ölüm de dahil olmak üzere cezalandırılabilirsin. seni koruyan herhangi bir kanun ya da kurum yok. tam tersine bir şekilde kaçsan, kurtulsan, sahibinin kanunen seni yakalatma hakkı var...

    sen şimdi bunu gidip modern kapitalizmle karşılaştırıyorsun, hatta kendi durumunu bununla özdeşleştirip kendine acıyorsun öyle mi?

  • film içinde film, gerceklik içinde gerceklik ve daha da gerceklik, disiplinlerarası sanat (foto-sinema-tiyato-heykel-resim) gibi artık klişeleşmiş kalıpların ilk ve mükemmel biçimde kullanıldığı yaratıldığı filmdir persona.

    senaryo değil de müzikleri, sinematografisi ve sistemiyle büyük filmdir.. animasyondan tutun yırtılıp kopan filmlere kadar ve hatta crane e binmiş yönetmeni gösterene kadar bi çok farkındalık öğesini ki bunlara liv ullman ın kameranın fotoğrafını çekmesi, filmin başındaki oğlanın kamerayı yoklması gibi oyunculuk katkılı durumları da ekleyelim- barındırmış, ama neden .. bunları yapmadan personality disorder anlatılamaz mıydı, anlatılırdı mutlaka, ama bunları yaparak en kısa haliyle en az benim kadar siz de delisiniz, demiş oluyor bergman , bergman bunun farkındalığında ve zaten derin bi azap içinde yazıyor ve tasarlıyor filmini , sinemanın o güne kadar yaratılagelmiş personasında delikler ve yırtıkla açıyor, ama bu godard ın yaptığı gibi sistematik olmuyor, tamamen "persona" filmine özgü ... senaryoda benliğin çözülmesini izlerken bunun - yani gitgide ikiye ayrılmanın- toplumsal ve siyasal koşullarını sunuyor bergman -yanan vietnamlı, savaşlar, bakakalmış gözler- , beraberinde filmi de ayırıp bütünlüyor kendi içinde , bütünlük arayışını filmin hammadesinde ve janrlar arasında dahi görüyoruz .. zizek in bu film için "gerceklikten daha gercek" deyişi aslında bu bütünlük, kapsayıcılık anlamına geliyor , yoksa gerceklikten daha gercek değil aksine elimizde hiç bir "şeyin-gercek ya da yalan" kalmaması ve zeminsiz kalmamıza ve sonsuzluğa düşmemize sebep oluyor film . belki burda hiçliği gerceklik olrak alırsak yine zizek e çıkıyoruz, pek de mühim değil aslında sokıym gercekliğe de, benim asıl demeye getirdiğim şey bu filmdeki kadrajlar evet .. şimdi bi kere zaten film bilincin dağınıklığında geciyo ya, bergmana bu durum müthiş bi rahatlık sağlıyor, güzel bir portreyi 4 farklı açıdan ışıkları değişitirerek, siluet, kontörlü, ışık-gölge aydınlatmalı falan diye gider, çekebilme özgürlüğü var bi kere, hiç bi motivasyon gereksinimi duymadan .. kendi kendine de sorgulamıyo tabi bunu zira senaryo müsait- bu yüzden senaryoya bok attım ben en başta- , yedinci mührü de gördük, adam ın bi sinema dili var yani, ama hiç bi zaman bu filmdeki kadar özgür olmamıştır knaatindeyim, hangini beğeniyosa, onu koyuyor, siluet olucak yerde flat aydınlanma olabiliyor mesela böylece süper yani, michel gondry nin sil baştan* da yaptığı gibi, tamamen kontrol altında yaratılan bi kontroldışılık.
    müzikleri de lars johan werle* yapmış, ama hakikaten daha farklı düşünülemezdi demek zorundayım soundtrack için, tin tin geriyo adamı hiç yoktan ..

    bi de filmde bibi andersonun filmin başından itibaren hastalığının farkında olması vurgulanıyor, aniden uyanmalarla "zamansızlık" hissi müthiş veriliyor, adeta psikoterapi seansına tanıklık ediyoruz bu filmde .. bergman da ideal doktor oluyor , ideal ve yumuşakbaşlı hastaları izleyerek paye çıkarıyoruz, hayatımız, kişiliğimiz ve isveçliler hakkında .. şöyle bi baktığımda bu kızı bu bölünmeye sürükleyen şeylerin, bir; kürtaj olması, iki; annesinden nefret etmesinden dolayı anne olmak istememesi ama çocuğunun olması- ölmemesi- , üç; bu çocuğun yarattığı kısıtlama , dört; gözünün dışarda olması .. e yani bu filmin pek de feminist bi film olduğu söylenemez bu durumda... tamamen kadınlığın o güne kadarki kullanımını - sembol ya da femme fatal gibi- incelemiştir yani film .. artı bişi söylemez, kadın dırdırcıdır, kadın gösteriş sever, kadın duygularını saklar -ketumdur- , kadın aldatır falan filan .. kadın sustuğu vakit mutlaka hastalıklıdır.. bergman susmuş kalmış kadını hasta olarak yansıtır ilkin.. hastadır zira erkeğini-çocuğunun babasını- de sevmez kadının o sureti, kadının bi yanı kocasına sarılırken diğer yanı arkasını döner .. 66 daki bergman klişelerden vazgecmemiştir yani senaryoyu yazarken..
    sonuçta persona efsanedir, adamın içi baya bi hoş olur bibi andersonun hikayesini dinlerken, bi bibi anderson çok güzel hatundur hakkaten yanağındaki gözeneğine kadar bu filmde tüm detayları mevcuttur kanlı canlı olarak..

  • bu hayatta sadece erkeklerin tadabileceği ve yine erkekler tarafından salgılandığına inandığım değişik bir hormon sayesinde yaşanan coşkudur efendim. gereksiz kibarlık, pozitiflik, insanın karnında kelebekler uçuşması, seviyesiz esprilere karşı abartılı kahkahalar, hadi beyler hadi nidaları falan.. off yazarken bile tüylerim diken diken oldu. en karamsar insanın bile "ehe ehe" diye yaşayacağı coşkudan bahsediyorum ben size. ağır depresyon geçiren insanların kurtuluş reçetesinden bahsediyorum.

    biliyorum beyler; şu anda ekran karşısında manidar bir tebessümle okuyorsunuz yazdıklarımı. hepiniz yaşadınız bunları.

  • google --- hastaneler --- sonra vazgeçilir
    google -- kürtaj nerede yapılır ---- sonra tekrar vazgeçilir
    google -- düğün salonları.

  • (travesti evi)

    - hayirli ramazanlar abic.. ablaci.. ee $ey adettendir bahsis isticektim ben.
    - ayhahaha sende tokmak da vardir di mi $imdi ahuahau. necla kiz gel tokmakci geldi.
    - euzubillah...