ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
türk dizilerindeki aşırı zenginlik
-
herkes o kadar zengin görünüyor ki zengin ve fakirleri ayıran tek bir detay var: zengin karakterler lüks otomobillere binerken fakirler de en kötü ihtimalle her yere taksiyle gidiyor. ülkede metrobüse bir tek ben biniyorum resmen amk.
uzay yarışı
-
başlık altında yazar arkadaşlarım kronolojik olarak yaşanan gelişmeleri yazmışlar. ben de kronolojik sıralamayla uzay yarışında yaşanan önemli anların videolarını koyayım istedim.
21 ağustos 1957: ilk kıtalararası balistik füzenin kalkış anı
bu balistik füzenin menzili 6000 km idi.
4 ekim 1957: ilk uydu sputnik 1'in fırlatılış anı.
3 kasım 1957: uzaya gönderilen ilk canlı laika'nın görüntüleri.
31 ocak 1958: abd uzaya ilk uydusunu fırlatır. fırlatılış anı.
2 ocak 1959: sovyetler birliği ay'a ulaşmak için luna 1'i fırlatır. fırlatılış anı.
12 eylül 1959: sovyetler birliği ay yüzeyine ulaşmak için luna 2'yi fırlatır. fırlatılış anı.
4 ekim 1959: luna 3 tarafından ilk defa ay yüzeyinin dünya'dan görüntülenemeyen bölümleri fotoğraflanır. çektiği fotoğraflar.
12 nisan 1961: yuri gagarin uzay'a çıkan ilk insan olur. o'nun gözünden dünya'nın görünüşü.
5 mayıs 1961: abd freedom 7'yi fırlatır. fırlatılış anı.
6 ağustos 1961: sovyetler vostok 2'yi uzaya gönderir. fırlatılış anı.
20 şubat 1962: abd mercury friendship 7'yi uzaya yollar. fırlatılış anı.
10 temmuz 1962: abd, ilk telekomünikasyon uydusu telstar 1 uzaya fırlatır. fırlatlış anı.
16 haziran 1963: valentina tereshkova, vostok 6 ile uzaya çıkan ilk kadın olur. gidiş anı.
18 mart 1965: ilk uzay yürüyüş anı. yaklaşık 12 dakika sürer. vosthok 2 uzay aracı.
3 haziran 1965. ilk uzay yürüyüşü yapan amerikalı edward white. o anlar.
4 aralık 1965: uzayda ilk buluşma. gemini 7 ve ardından fırlatılan gemini 6 arasında yaşanır. ilk buluşma anları.
16 mart 1966: uzayda ilk kenetlenme sonucu dünya'ya ilk acil iniş. neil armstrong'un gemini 8'i ve agena arasında yaşanmıştır.
23 nisan 1967: soyuz 1 ve ilk uçuş kazası. paraşütün açılmamasından kaynaklanıyor.
16 haziran 1969: neil armstrong apollo 11'den iner ve ilk defa ay'da yürür. bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım.
bu tarihten sonra sovyetler birliği ilk uzay istasyonu salyut 1'i fırlatıyor (fırlatılış anı) ve klasik sovyet-amerikan uzay yarışı'nda sona ulaşıyoruz.
1975 yılında ise sovyetler birliği ve abd ilk milletlerarası uçuşu yapıyor. apollo soyuz test projesi. uzaya fırlatılış anı.
edit: imla.
merkel'in filistinli kızı canlı yayında ağlatması
-
yalan söylemeyip dürüst davranmasının sonucudur. keşke bütün siyasiler merkel kararlılığında ve dürüstlüğünde olsa.
tek ihtiyacımız realizm. bizimkiler "biz şöyle iyiyiz böyle kıskanılıyoruz. benim suriyeli kardeşim" diyor sonucunda ben amerikan malı telefonumda amerikan sosyal medya uygulamasında aşağıdaki fotoğrafı görüyorum.
http://a.abcnews.com/…eaders_ml_150402_16x9_992.jpg
obe
-
nimiletimin yıldızıdır.
erkekler arası kurallar
-
yeni çıkan çiftlere salça olunup yanlarında takılınmaz. selam verip, bir bahane bulunup kaçılır. rahat bırakılır.
cem yılmaz'ın hüngür hüngür ağlaması
-
vallahi bu ekşi yazarları büyük bir sanrıda yaşıyor.o başlığı açan troll arkadaş dışında kimse cem yılmaz'ı tenkit falan etmiyor o başlıkta herkes aksini yazıyor hatta.günlerdir bir tane delinin tekinin yazdığı şeyi bütün bir topluma mal edip kavga ediyorsunuz zamanınıza yazık.
kedi için ayaklanıp arap soykırımı için susmak
-
doğal ve aklı selim bir insan hareketidir.
memleketimin tek bir kedisi tüm arap milletinden daha değerlidir.
cok da sikimdeydi arapların ölümü, üstelik soykırımmış ne soykırımı lan? adamların ülkesinde müzik festivaline pubg oynar gibi paraşütle inip masum sivilleri öldürüp israil'in size kanka önemli değil ya demesini mi bekliyordunuz?
babanın ölmesi
-
emekli albay kadri beyamca, günde üç paket maltepe sigarası içen güler yüzlü karısı çok da geç olmayan bir yaşta ameliyat masasında kaldığından beri, günlerini komşu dairemizde, belki de elli senedir oturduğu eski mobilyalı evinde yalnızlık içinde geçiriyordu.
sabahları çok erken saatte bakkala yaptığı yürüyüşlerini, alışık olduğu gazetesi koltuğunun altında yavaşça kilidini açtığı kapıdan girerken hemen yanda duran eski tip kahve sandalyesine oturup sakinlikle ayakkabılarını çıkarmasını, beni görünce güzelce gülen yüzünü, şişe dibi kahverengi kemik çerçeveli gözlüklerini hatırlıyorum. uzak şehirde yaşayan, uzun boylu ve yakışıklı, emekli pilot oğlu ziyarete geldiği günlerde çok kereler şahit olduğum masa başı tebessümlü konuşmalarını ve birlikte sakin yudumlarla içtikleri viskinin güzel bardaklarını da...
yaşlı adam iki kadehten sonra müsaade ister, bir saat sonra uyandırılmak üzere oğlunu tembihler, odasına çekilirdi.
canının belli ki sıkkın olduğu zamanlarda “gel de kaçamak yapalım.” diye babamı davet ettiği günlerde aynı masada ben yine bardakların şekline hayran, yabancı markalı çikolatalar yiyerek sakin sohbetler dinlerdim.
askerdeyken nereden aklıma düştüyse, kadri beyamca’yı özledim, “dönüşte ilk iş yanına uğrayayım” diye düşündüm. yaşım elverirse belki bana da ilk kez o güzel bardaklarda viski ikram eder diye heveslenmiştim.
ben dönüş yolundayken meğer o da yola çıkmış.
...
cenazeden sonra, evdeki kalabalığın bittiği saatlerde babamla birlikte kapıyı çaldık, oğlu açtı. askerlik üzerine sorduğu sorularla geçen uzun sohbet sırasında “bu adam babasının ölümüne üzülmek yerine neden benimle sıkıcı uçaklı silahlı muhabbetlere giriyor?” diye kendimi sorguluyordum. sonunda “insanların ölüme yaklaştıkça çevresindeki ölümlere alışması çok normal.” diye düşündüm. ama insan babasının ölümünü nasıl bu kadar metanetle karşılar? yeni bitmiş nöbetler, az önce kalkmış bir cenazeden sonra; komando okulundaki pilotluk eğitimi üzerine; fazlasıyla teknik terim içeren sohbetlerin içinde boğulduğum esnada viski şişesi geldi salona. sanki emekli albay kadri beyamca nöbeti oğluna devretmişti. babam, güzel bardaklar, garip isimli çikolata paketi, ben...
belki de babasını sevmiyordu veya aralarında benim bilmediğim husumetler vardı. belki de konuyu açmak istemiyordu. ya da ben dövünmelere, ağlamalara, yüz yırtmalara çok alışmıştım. belki de modern evlerde acılar duvarlara kazınıyordu, komşular sessizce uyuyordu.
...
uçakların hemen ardından başlayan siyasi sohbetin en ağdalı cümlelerinden birinin ortasında yakışıklı pilot birden ayağa kalkıp yatak odasına yöneldi. kapıyı sakince açıp “baba, kalk hadi” dedi. bomboş odadan geri dönen ses, suratına çarptı. aldığı derin nefesle tavana doğru uzayan boynunu içine çekip kafasını önüne eğdi, küçücük kaldı. kolundan tutup şişenin başına oturttuk. ben ağladım, babam ağladı, pilot çok ağladı.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
otobüste yanıma öyle acayip güzel bi kız oturduki teşekkür edesim geldi amk.
emlak balonu
-
emlak balonu nedir biliyor musunuz?
geçen gün bir tane ilan gördüm, yerini de söyleyeyim hatta istanbul şirinevlerde metroya yürüyerek yirmi dakika mesafede. kötü bir semt yani bilen bilir. ev de çok yeni durmuyor. piyasa araştırması yapıyorum sadece nerede ne görürsem bakıyorum bilgi ediniyorum.
neyse aradım adamın eşi oradaymış gel eve bakalım dedi. girdim eve, banyoda duşakabin yok, mutfakta mutfak dolabı yok. yerler zaten fayans parke değil. bir de kat kaloriferi. salonda soba duruyor. ev en az yirmi yıllık. 2+1 leş bir ev. gözünüzde canlandırın yani. kadına dedim ki ablacım bu evin bayağı bakıma ihtiyacı var, dolap yok bilmem ne yok. tabi dedi, herkes kendi zevkine göre yaptırır evi dedi. işte tabi herkes kendi zevkine göre yaptırır evi cümlesini söylerkenki özgüven var ya hani, ben ev sahibiyim özgüveni, ev bu kardeşim işine gelirse özgüveni, ben aslında şark kurnazının cahilin önde gideniyim ama benim evim var özgüveni, işte o özgüvenin sebebi bu emlak balonu. ve o özgüven emlak balonu.
kiralık veya satılık ne kadar ev sahibi gördüysem istisnasız hiç biri mi adam çıkmaz. hep bana mı denk geliyor arkadaş hepsi mi eşşek olur. bıktım yeminle, bu insanlarla anlaşmaya çalışmaktan aynı dili konuşmak zorunda olmaktan bıktım.
şuan oturduğum evin sahibi beyfendi de iki yıldır evi yaptırcam diye oyalıyor bakalım. çıkamıyorum da evler ebesininki kadar pahalı. nolacak böyle bilmiyorum. köyde kentte üç beş tarlası olan sattı istanbulda müteahhit oldu, kendi işinin terimlerini öğrenemeyip iki kira debosot dedi ama biz yıllarımızı eğitime verdik istediğimiz semti bırak istemediğimiz semtlerde bile istediğimiz evlerde oturamadık. ev ulan ev. içimize sinen eve bile oturamıyoruz. ben böyle ülkenin de emlağının da balonunun da amasını avradını.
düzenleme: bir takım imla hataları.
yıllar sonra gelen edit: sırf istanbuldan kaçmak için doğuya yerleştim. hatta bayağı doğu. ilk defa geldiğim yerler, ilk defa gördüğüm kültürler.
size şöyle kısa ve öz cevap vereyim; bir yıl oldu, terörden dolayı ölümle burun buruna da geldim, yanıbaşımda bombalar da patladı, çatışmalar yaşanırken teröristlerin sesini duyacak kadar yakında da bulundum ama yine bir kere bile pişman olmadım. istanbul öyle bir yer.
kadınlardan erkeklere tavsiyeler
-
"nasıl balık tutulacağı balıktan değil balıkçıdan öğrenilir"