hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye halklarının giderek muhafazakarlaşmasının sonucudur.

    bugün ht gazetesinde ali ağaoğlu röportajı vardı ki sorsak, sokaktaki 10 yurdum delikanlısının (atıyorum) 7'si bu adamı örnek olarak kabul ediyordur.adam diyor ki röportajda "6 evim var ama tek kitap sahibiyim !!" "hatunun tazesini severim (bu esnada ismi hazal ....... olan sevgilisi sigara içerek röportajı izliyormuş)" vs.vs.vs.

    '80 darbesinin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük, böyle salak tiplere kol kanat gerip embesil bir nesil (ki yeşil kuşak projesiymiş bunun ismi) yetişmesine uygun zemin yaratmaktı.bunu da başardılar zaten.sorsan hepsi ahlak ve kişilik sahibi ama yolda oturup "taze mala bak !!" "hacı asgari ücret alıyorum ama ayfon siksplas ya da en olmadı ayfon siks almazsam olmaaaaaaz" muhabbetindeler.bu tayfanın idolleri belli, niyetleri belli.kimisi de "....... elitizmi" diye ayar kasmaya çabalar aldığı entelektüel eğitimin olmazsa olmazı bir tavırla.ve evet kardeşim bilgisiz adamı, öküz adamı, cahil kalmakta ısrar eden adamı, o cahilliğini her yere yaymayı görev edineni aşağılıyorum !!!

    gerçi ülkeye tercüman mı seçiyoruz, cumhurun reisini mi seçiyoruz? değil mi.sikmişim bilgiyi, bilimi, kültürü afedersin.

    not : "...... elitizmi" cümlesinde genel tavır kastedilmiş olup, hiçbir entry ve kişi ile ilgisi yoktur.

  • atılan çay "yeşil çay"mış. şimdi rahatladım lan. bu elim olaydan haberdar olduğumdan beri na şuramda yumru gibi takılıp kaldıydı 16 yaşında çocuklar neden demlik demlik çay içiyor diye.
    benim o yaşlarımda demlik demlik çayı bir solcular kafelerinde, bir de ülkücüler ocaklarında içerdi. aslında çayın kralını ışık evlerinde şakirt bebeler içiyormuş da haberimiz yokmuş. neyse.
    (bkz: çay şakirdin mazotudur)

    aklıma sosyete kafelerinde ellerinde kara kara rize/kaçak karışık çay içen, küp şekeri hızlı erisin diye kaşık darbeleriyle parçalayan zengin bebeleri geliyordu. bu uyumsuz, bu eğreti görüntü bana tarifi imkansız acılar zerk ediyordu.
    sonunda akşam gazetesinin haberinde söz konusu çayın "sıcak yeşil çay" olduğunu öğrendim de kendime geldim. o olur bak. yeşil çaysa olur.

  • dün akşamki yayınlarında film eleştirisi yaptıkları bölümde;

    cenk : ....küçükken doğduğum sokağın numarası da 109'du, o yüzden bu 109 dakikalık filmle duygusal bağ kurdum.

    erdem : küçükken doğmuş olmanız büyük avantaj cenk bey.

    cenk : evet bu sayede hayata erken atıldım.

    böyle de manyaklar.

  • abi o zaman gerçek kılıçla düello yapın. insanlığın son zamanlardaki gerizekalı hali beni derinden üzüyor. yani vr gözlük takmanın internete bağlanmanın amacı ne?

    aman bana ne nealiniz varsa görün a.k...

  • ekrem imamoğlu'nun miting yapıp saldırı görüntülerini izletmek yerine gerekeni yapmasıdır.

    ümmetin de böyle şehreminlere ihtiyacı var.

    edit: hahahah şimdi de hatalı okudu diye çamur atıyorlar. sanki tekmili birden kıraatı aşere üstadı.

    oğlum valla sizden bir cacık olmaz daha fazla kendinizi rezil etmeyin.

  • beş soruda kendisi hakkında konuşmak istediğim basketbolcudur:

    1) lebron çok kolay şampiyon olmadı mı?

    lebron'un diğer şampiyonluklarına göre daha kolay gözüken bu şampiyonluğunu batı konferansı'ndayken alması öncelikle ilginç bir durum. ikincisi, lebron eskiden iki tane kolay şampiyonluk verdi. ilki gibson, varejao gibi adamlarla finale çıkardığı cavs'in tecrübeli spurs karşısında ezildiği 2007 finali, ikincisi de kyrie ve love olmadan çıktıkları ve takımın en iyi ikinci oyuncusunun matthew dellavedova (!) olduğu ve buna rağmen iki maç aldıkları 2015 finali. dolayısıyla, bir tane kolay gözüken bir şampiyonluk alması genel çerçeveden bakıldığında şarttı.

    fakat bu kolay gözüken playoff macerasını kolay gösteren öğelerin başında lebron'un şu an kendisini çıkarttığı basketbol aklı seviyesi geliyor. bu konuya değineceğiz.

    2) anthony davis olmasa şampiyon olabilir miydi?

    elbette olamazdı çok büyük bir ihtimalle, ama jordan pippen olmadan şampiyon oldu mu? burada esas sorulması gereken soru şu: nasıl oldu da davis kariyerinin en iyi normal sezon ve playoff basketbolunu bu sene lakers'ta oynadı? işte bu sorunun cevaplarının başında, lebron'un davis'e kazanma kültürünü öğretmesi geliyor. ayrıca, geçmiş sezonlarda davis'in 75 maçtan fazla oynadığı bir sezon yok, ki ilk dört sezonunda sırasıyla 64, 67, 68 ve 61 maç oynamış. nasıl oldu da çıtkırıldım davis bu sene 71 maçın 62'sine çıkabildi? ki kaçırdığı maçların çoğu dinlenme amaçlı oldu. her darbede soyunma odasının yolunu tutan, takımının yüreğini ağzına getiren davis nasıl oldu da bu sene dayanıklılığını ciddi manada geliştirdi?

    3) lebron'un düşüşü ne zaman başlayacak?

    bazı yönlerden aslında başladı ama diğer pek çok sporcu (basketbolcu demiyorum) gibi hızlı bir şekilde düşmüyor lebron. fiziksel bazı özellikleri hem yaşı hem de yaptığı ekstra kilometreler sonucu (mesela 260 playoff maçı üç normal sezondan fazla yapıyor, ki playoff yoğunluğunu da düşünürsek sanki dört sezon gibi bir etki bırakıyor vücutta muhtemelen. dolayısıyla lebron'un nba kariyeri aslında 20 yıllık denebilir) biraz düşüşe geçti elbette ama kendisine çok iyi baktığı, çok akıllıca enerjisini harcadığı ve düşüşe geçen fiziksel özelliklerini mental ve basketbol aklı özellikleriyle kapattığı için hala prime bir lebron var karşımızda. lebron korkarım ki (lafın gelişi bir korku bu), 40 yaşına kadar (sakatlık yaşamazsa) nba'in en iyi üç-dört oyuncusu içinde olmaya devam edecek, çünkü lebron tarzı oyuncuların gururu ve basketbol aklı, nba'in en iyi 10 oyuncusunun dışında olmasına izin vermez kendisini. lebron, bu oyunun gördüğü en akıllı oyuncuların başında geliyor.

    bu yüzden de halihazırda çalıştığı en kaliteli diyetisyen, fitness hocaları, vs. ile çalışmaya devam ederek vücudunun 40 yaşında bile üst düzey kalmasını sağlamaya çalışacaktır. kalmadığı durumlarda lebron'un curry-magic johnson karışımı bir oyuna evrileceğini öngörmek zor değil. bundan altı-yedi sene önce hatırlanacak olursa, lebron'un atletizmi bittiğinde işe yaramaz bir oyuncu olacağı söyleniyordu, ki öyle olmadı. konu dışı ama sanki westbrook şu an o yönde ilerliyor gibi.

    4) lebron miami'ye giderek çok kötü gelenek başlamadı mı?

    bir kere bu geleneği başlatan lebron değil, kevin garnett'tir. garnett’in ray allen’la birlikte pierce ve rondo’nun yanına gitmesi modern zamanlarda süper takım kavramını tekrar alevlendirdi (70'lerde wilt'in, bill russell'a yenilmekten bıkıp jerry west ve elgin baylor'lı lakers'a katılması aslında bu türün ilk örneklerindendir). lebron'un, en iyi ikinci oyuncusu mo williams olan bir kadroyla boston’a karşı şampiyonluk kazanmasını beklemek gerçekçi değildi. işbilmez cavs yönetimi yeterli takviyeleri yapamayınca lebron da miami'ye gitti. bu durum, kendisinden birkaç sene sonra durant'ın gsw'ye gidişinden çok farklıydı. durant, iki sene önce şampiyon olmuş ve bir sene önce de nba tarihinin galibiyet rekorunu kırmış hazır bir takıma gidip inanılmaz bir dengesizliğe sebep oldu. zaten bu olmasa belki de şu an lebron'un beşinci veya altıncı şampiyonluğundan bahsediyor olacaktık.

    5) lebron tarihin en iyi basketbolcusu mu?

    yazılarını beğendiğim zach lowe'ın şu yazısını kesinlikle tavsiye ederim. özetle şunu diyor. kimi yenilgisiz olmayı (jordan) sever, kimisi uzun süreli dominasyonu (lebron). bu biraz zevk meselesi. o yüzden de unlu tatlıları seven ile sütlü tatlıları tercih edenleri aksi yönde ikna etmek ne kadar zorsa, bu da aynı.

    görüşümü belirtmeden önce bir de şunu söyleyeyim. lebron basketbol tarihinin üzerinde en çok baskı olan oyuncusudur. insanları daha çaylak yılından itibaren öyle standartlara alıştırmıştır ki, o standardın biraz altına düşse herkes burun kıvırır. veya standardı yakalasa, "lebron bu... bırakın da öyle oynasın," denir. yani lebron'un insanlara kendini beğendirmesi çok zordur. öte yandan, 2012 yılındaki boston 6. maçı öncesindeki stres seviyesi bence tarihte bir basketbolcu üzerine konabilecek en büyük baskıdır. düşünün miami o maçı kaybetse ikinci senesinde de hüsran yaşayan lebron/wade/bosh üçlüsü belki de dağılmanın eşiğine gelecekti ve belki de lebron uzun süre şampiyonluk göremeyecekti. o maç performansı playoff tarihinin en iyi iki üç performansından biridir.

    yaşım gereği her iki oyuncuyu da (mj ve lebron) yakından izlemiş biri olarak, son 2016 şampiyonluğundan sonra lebron'u ikinci sıraya yükseltmiştim mj'in ardından ve üçüncü sıradaki kareem ile arada pek de fark görmüyordum. soonraki yıllarda cavs'te kaybettiği şampiyonluklar ikinci sıradaki yerini sağlamlaştırdı. lakers'ta bu sezon yaptıkları ise (şampiyon olmasıyla ilgilenmiyorum) lebron'u 1b seviyesine yükseltti. yani, jordan 1a, lebron ise 1b benim gözümde. seneye de şampiyon olursa her ikisi de 1a olur ve ondan sonraki sene şampiyon olmayıp final bile oynarsa (veya seneye final oynayıp diğer sene şampiyon olursa) lebron 1a, jordan 1b olur gözümde.

    peki neden bu sene şampiyon olmasıyla ilgilenmedim? çünkü lebron ilk lakers'a geldiğinde yazdığım yazıda şampiyon olması için yanına iki süperstar lazım diyordum. ki lakers yönetimi de hem davis hem de kawhi hamlesini denedi. kawhi, lakers'ı satınca iki süperstara kaldılar ve bu formatta hem normal sezonu hem de batı'da birinci bitirmeleri benim için saygıyı hak ediyor. üstelik de clippers'ın daha derin ve yetenekli bir takım olduğu hususunda herkes hemfikir iken. ayrıca bubble'ın kendi avantajlarına rağmen ev sahibi olma avantajını kullanamadı lakers.

    basketbol, futbol gibi oyunlardaki süper yıldızları sürekli tarihte bir yere konumlandırmak, onların oynadıkları oyundan zevk alma katsayımızı düşürüyor. 2000'lere yeteneği, 2010'lara istikrarı ve kazandıkları ile damga vuran lebron'un 2020'lerin ilk yarısına nasıl bir damga vuracağını şahsen çok merak ediyorum. dile kolay, üç farklı on yıllık dönemden bahsediyoruz.

    klişe ile bitirelim: tadını çıkarın...

  • olması gerekendir. benim paramla bana hakaret edip beni yok sayacak bir sistemin benle alakası olamaz. kendileri çalsın oynasın, namaz kılmayı bilen herkes namaz kıldırabilir.

    edit: imla