hesabın var mı? giriş yap

  • 60 ila 120 ml arası değişen hacimlerde fincanlardır. porselen olanları makbuldür.

    espresso fincanının aksine türk kahvesi servisi için ince cidarlı fincanlar tercih edilir. bunun nedeni kahvenin sıcaklığını daha uzun süre korumak ve telvenin dibe çökmesi için zaman tanımaktır. halbuki espressoda benzer bir şeyi yani sıcaklığı korumayı ince değil çok daha kalın fincanlarla yapıyoruz. tezat gibi görünse de açıklaması oldukça basit. espresso, filtreden geçmiş olması nedeni ile türk kahvesi gibi telveli bir kahve değildir, hazırlanır hazırlanmaz tüketilmesi gerekir. ancak espresso da türk kahvesi gibi yüksek ısılarda demlenir (ortalama 94 santigrat) yani espresso makinesinde portafiltre musluklarından çıkan kahveye parmağınızı dokundurmanız pek de akıllıca olmaz. olur da yaparsanız kimse size tazminat ödemez. bu kadar sıcak bir içecegin anında tüketilmesi pek de mümkün değildir, bu durumda içeceğin ısısını hızlıca düşürecek bir şeye ihtiyacımız vardır, bu da ısıyı hızlıca emip hapsedek olan kalın cidarlı fincandır. espresso fincanı içeceğin ısısını düşürüp anında tüketilebilir hale getirirken bir yandan da fincan duvarlarına ısıyı hapsedip içecegin sonuna kadar belli bir sıcaklığın altına düşmesine de mani olur. türk kahvesinde ise yukarıda da dediğim gibi, ağza telve gelmemesi için içimden önce telvenin fincan dibine çökmesi gerekir. zira siz pişirme esnasında karıştırmamış olsanız bile cezveden fincana aktarım sırasında telve kahveyle bir daha karışacaktır. fakat bu çökme gerçekleşene kadar kahvenin içilebilir ısıda kalması da şarttır. ince cidarlı fincanlar içecekten daha az ısı emecekleri için kahveyi daha yavaş sogutur ve daha uzun süre sıcak kalmasını sağlar. türk kahvesi fincanını espresso fincanı gibi önceden ısıtırsanız bu süre çok daha uzayacaktır ancak pek de tavsiye etmiyorum zira telve ile su birbirine temas ettiği için bitter tatlar ön plana çıkmaya başlar. özetle hem türk kahvesi fincanında hem de espresso fincanında tüm mevzu tüketim biçimi ile alakalıdır.

    türk kahvesi fincanları zaman içerisinde giderek daha da hacimlense de uzun süredir 80-90ml civarı fincanlar tercih edilmekte. fakat şahsi görüşüm bu kahvenin telvesi ve köpüğü de dahil 60ml olarak hazırlanması yönünde. olur da 60ml lik ince fincanlar bulursanız (ki oldukça zor) kaçırmayın alın derim.

  • başlık: muslerayı kaçırdım bu son uyarım

    evet beyler geçen gün uyarmıştım kimse giblemedi kaleciniz muslerayı kaçırdım. yarın saat 2 ye kadar 500 bin dolar getirmezseniz çamaşır makinasına bi daha atarım yeni sezonda 50 cm lik kaleciyle oynamak zorunda kalırsınız aha bu da şu anki hali

    foto

    (kol ve bacaklarından çekiyoruz biraz açıldı, aşırtmalar hariç her topu tutuyo ama bi postaya daha dayanamaz)

    yazar: la bsg

  • böyle düşünen insanlara gaz vereceğini düşündüğüm bir yazıyı izninizle paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    amerikalı bir iş adamı meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyretmektedir. bu sırada bir balıkçı teknesi kıyıya yaklaşır. teknenin içinde bir balıkçı ile birkaç tane de ton balığı vardır. amerikalı, balıkların kalitesini övükten sonra bu balıkları tutmanın ne kadar sürdüğünü sorar.
    meksikalı “çok az sürdü.” diye yanıtlar.
    bunun üzerine amerikalı “o zaman niçin denizde daha uzun kalıp daha fazla balık tutmuyorsun? ” diye sorar. “peki geriye kalan zamanda ne yapıyorsun?” diye sorularını sürdürür.
    balıkçı ailesinin ihtiyacı kadar balık tuttuğunu anlatmaya çalışır.
    amerikalı sormaya devam eder “peki geriye kalan zamanlarda ne yapıyorsun?”
    balıkçı yanıtlar:
    -geç yatarım. çocuklarımla oynarım. karım maria ile öğle uykusuna yatarım. her akşam kasabanın merkezine inerim. dostlarımla şarap içerim. biraz gitar çalarım. dolu ve meşgul bir hayatım var bayım.
    amerikalı balıkçıyı alaylı bir tavırla süzdükten sonra konuşmaya başlar. ”harvard’dan derecem var. sana yardımda bulunabilirim. bunun için balık tutmaya zaman ayırmalısın. kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın. bu büyük tekneyle kazanacağın paralarla, daha başka tekneler alabilirsin. böylece bir balıkçı filosu kurabilirsin.”
    balıkçının dikkatle dinlediğini gören amerikalı konuşmasını tam gaz sürdürür.
    “tuttuğun balıkları bir aracıya satacağına doğrudan onları işleyenlere satarsın. sonunda kendi fabrikanı açarsın sonra da bu küçük kasabadan ayrılır önce mexico city’e ardından los angeles’e oradan da new york’a taşınıp kendine ait bir firma açıp onun başına geçersin.”
    balıkçı sorar “peki bayım tüm bunlar ne kadar sürede olur?”
    “15 veya 20 yıl.” diye yanıtlar amerikalı.
    balıkçı sorar “sonra ne olacak bayım?”
    amerikalı gülerek konuşmaya başlar “hikayenin en güzel kısmı da bu ya.” der ve konuşmasını sürdürür “zamanı geldiğinde şirket hisselerini halka satar, milyon dolarların olur. çok zengin olursun.”
    balıkçı “sonra ne olacak bayım?” dedikten sonra amerikalı yanıtlar “sonra emekli olursun. geç yatacağın, akşamları bir şarap evinde, dostlarınla şarap yudumlayacağın, gitar çalacağın, küçük bir sahil kasabasına taşınırsın.”
    --- spoiler ---

  • birisine kendi seçmeni bile rte diyor, birisine kendisinden nefret eden seçmen bile ata diyor. varsın neler döndüğü belli olmayan, sonucunu mal sürüsü cahillerin belirlediği seçimi rte kazansın. aslında nihayetinde kimin galip olduğu başlıktan bile anlaşılıyor.

    zorunlu edit: başlığı açan troll entrysini sildiği için başıma kalmış bu utanç verici başlık. tanım yazalım da adet yerini bulsun: karşı devrimci göd kıllarının kendi kendilerini tatmin etmek için uydurdukları en son kavramlardan birisi. gülücüğe odaklanın ipneler.

  • tek çaresi umudu öldürmektir, başka bir yolu yoktur. eğer hala içinde umut saklıyorsan bu acı asla bitmez. hiçbir şey beklemeyeceksin. içinde hiç umut kırıntısı olmayacak. o zaman aşk acısı da biter. acı veren umuttur.