hesabın var mı? giriş yap

  • hava daha tam kararmamış, perdelerin arasından hafif aydınlık gelirken ışığı açtığınızda içinize dolan garip his.

    odanın tüm dağınıklığı, yarım kalmış yiyecek paketi, yerde duran çorap teki...

    keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

  • the last dance gibi türünün belki de en değerli örneklerinden olan ve nakış gibi işlenmiş bir belgeseli, cahil oğlu cahil bir çevirmenin eline teslim edip, çıkan ürünün nasıl bir facia olduğunu algılayamayan cahil oğlu cahil bir denetim mekanizmasına sahip kişi, kurum ya da kuruluş. ya hep kendimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum ama gerçekten vasatlık bizde ata sporu. tüm genetiğimize sirayet etmiş.

    televizyon sektöründe çalışmaya başladığım ilk yıl boyunca yaptığım diğer işlerin yanında altyazı da yazıyordum. hata yapmamak için o kadar çok kontrol ediyordum ki yazdıklarımı, hakim olmadığım bir alanda yazıyorsam en az 2 gün ön çalışma yapıp, her tereddütümde de arama motoru üzerinden çevirilerimi teyit etme ihtiyacı duyuyordum. az izlenen ve görece değersiz projeler olmasına rağmen verilen emeğe olan saygımdan dolayı bunu yapmak zorunda hissediyordum.

    arkadaşım eline the last dance altyazı çevirmeni olma fırsatı geçmiş, be cahil oğlu cahil, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken bir adet basketbol terimini bile nasıl doğru çeviremezsin. hadi diyelim bu adam/kadın içerikle alakalı cahil, tamam denetim mekanizması da basketbol topunu görse bomba zannedecek tipler, abicim ilk iki bölümün ardından bir sürü eleştiri ve uyarı gelmiş size. 10 saatlik bir içeriğin altyazısını küçük bir ekiple yazmak 2, bilemedin 3 günlük iş. ver parasını, al danışmanlığını, tekrar yazdır. eminim ki sözlükten bile bu işi bedavaya yapmaya gönüllü pek çok insan çıkar.

    ben belki 2-3 kişinin okuyacağı şu yazıyı yazarken bile en az 5 defa kelimelerin doğru yazılışını aratıyorken, her ay belli bir miktar para karşılığında bana sunulan bu vasatlığa tahammül edemiyorum.

  • tam bir tombiktir. dünyadaki uçamayan tek papağan türü olduğu gibi dünyanın en tombik papağanı da kendisi olur. nesilleri tükenmek üzere olsa da son yıllarda gönüllülerin ve devlet destekli programların sayesinde bol bol üremektedir.

    discovery channel belgeseli

    2015'de 138 adet olan popülasyonu 2019'da 213'e ulaşmıştır. günümüzde ölen yaşlı kakapolar nedeniyle nüfusları 201'e düşse de üreme yaş grubunda bulunan 57 dişi gelecek için umut olmaktadır. nisan 2022 itibarıyla bu 57 dişinin 46 tanesi toplamda 139 yumurta yumurtlamıştır. görsel

    stephen fry ve mark carwardine'ın kakapo ile görüldüğü eğlenceli görüntüler: video

    bu tombik kuşlar hakkında bazı bilgiler:

    kakapolar, yeni zelanda adalarına özgü bir kuş türüdür. latince isimleri strigops habroptilus'tur. benzersiz görünüşlerine uygun bir şekilde anlamı "baykuş yüzlü yumuşak tüy"dür. baykuş papağanı olarak da anılırlar.

    kakapolar gececi bir papağan türüdür. bu nedenle bir diğer takma adları "gece papağanı"dır.

    1.5 ila 4 kilo arasındaki ortalama ağırlıklarıyla dünyadaki açık ara en ağır papağan türüdür.

    tohum, kabuklu yemişler, meyveler ve çiçeklerle beslenirler ancak en sevdikleri yiyecek, büyümeleri için gerekli bir besin olan, yüksek konsantrasyonlarda d vitamini içeren rimu meyvesidir. görsel

    *bu twitter hesabından sayısız videosuna ulaşabilirsiniz.

    kakapolar uçamaz, bu da onları dünyanın en büyük uçamayan kuş türlerinden biri yapar. zayıf kanatlarını telafi etmek için kakapoların, hızlı hareket etmelerini ve ağaçlara tırmanmalarını sağlayan güçlü bacakları vardır. tırmandıkları ağaçlardan inmek için minik kanatlarını paraşüt işlevi görecek şekilde açar ve aşağı atlarlar.

    yaklaşık 90 yıl ömürleri vardır ve dünyadaki en uzun ömürlü kuşlarından biridir. erkekler 4, dişiler 6 yaşında üremeye başlar.

    koca cüsselerine rağmen, kakapolar oldukça dost canlısı hayvanlardır. yerli maori halkı ve erken dönemde adalara yerleşenlerce evcil hayvan olarak kabul edilmişlerdir.

    tür ilk kez 1845 yılında yazdığı günlüğünde tanımlayan ingiliz kuşbilimci george edward grey, bir kuştan çok köpeğe benzediklerini belirtmiştir. barışçıl doğalarının neslinin tükenme aşamasına gelmesine kısmen katkıda bulunduğu düşünülmektedir.

    hiçbir yırtıcı tehdidi görmemiş bir tür olan kakapolar, 13. yüzyılda adalara gelenlerle beraber, kediler, köpekler, fareler ve bazı yarasa türleri gibi tehditlerle karşılaşmışlardır. kendilerini savunma gereği olmadığı ve bu konuda evrimleşmedikleri için tehdit anında donup kalmaktan başka bir savunma taktikleri bulunmaz.*

    ayrıca bu dönemde insanlar tarafından avlanarak yenmeye, tüylerinden kıyafetler yapılmaya ve kemikleri olta malzemeleri olarak kullanılmaya başlandığı için adeta soykırıma uğramışlardır.

    18. yüzyılda kolonileşme başlayınca durum daha da vahim hale gelmiştir. kolonistler yanlarında iki yeni sıçan türü, gelincikler, sıçanlar getirmiş ve bu istilacı türlerin nüfusu artarken, kakapo nüfusu azalmıştır.

    yeni zelanda kakapo da dahil olmak üzere oldukça nadir olan yerel kuş türleri için koruma programı başlatmıştır. 2020 yılında yapılan çalışmaya göre insanlığın, bölgedeki 50 milyon yıllık evrimi yok etmesi sadece birkaç yüzyıllarını almıştır.

    kaynak: 1, 2, 3

  • mümkün değildir. en azından bende öyle. şu an sabah akşam düşündüğüm biri var. adama ne selam veriyorum, ne sohbet ediyorum, ne yakınlarına oturuyorum, ne dokunuyorum...

    aksine kasıldığımı belli etmiycem diye, portakala limona bakar gibi bakıyorum. gözlerimi kaçırasım geldiğinde daha çok oyalanıyorum o civarda, sanki orada kalbimi hoplatan bir şey yokmuş gibi takılıyorum.

    iletişime geçmiyorum.

    malım galiba. biri bana flört101 versin lan hayrına!

    edit: bu arada rica ediyorum yanlış anlaşılma olmasın; katiyen "köpek çekmek" için yapmıyorum ( bu da ne ayıp bi deyim, neyse). aksine, utandığım; elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim; reddedilmekten çekindiğim için böyle saçmalıyorum.

  • sayıca fazla olan sıkıntılardır. öncelikle yalınızın deniz kenarında olduğunu farz ediyorum, bu da yalınızın deniz kenarındaki kısımlarının kazıklar üzerine inşa edildiğini gösterir. en az 80 100 yıllık olan evinizin altındaki kazıklar ziyadesiyle yaşlanmış olacaktır. boğazda pek çok yalıda da gördüğünüz üzere bunların oturmasıyla beraber yalınız yıllar içerisinde denize doğru eğilecektir. neyse ki bu binalar beton değildir ve bu sebeple derin çatlaklar oluşturmamaktadır fakat yine de bu risk altında olmadığınız anlamına gelmez. bu durumun tadilatı ise öyle kolay ve ucuz olmayacaktır, yine milyonlar harcayarak durumu düzeltebileceksiniz.

    bir diğeri bu tarihi eser statüsündeki evinizde tadilat tamirat yapıp halk arasındaki deyişle çivi çakmadan önce anıtlar kurullundan izin almanız gerekecektir. bu güzel evinizde gerekli izinleri alıp tadilata başladığınız zaman ise o evi yapan gibi bir usta bulmanız pek mümkün değildir. evinizin yapıldığı yıllarda ağaçları cinsine göre kesilip işlenirken( örneğin çam ağacı içindeki suyu kaybetmesin diye gece kesilir, ağaçlar doğranırken elektrikli testerelerden ziyade kama ile ayrılarak lifleri bir arada tutup daha mukavim ahşap elde edilir vs.) bugün hepsi fabrikasyondur. evinizi yapan ermeni ustaların torunları şu an nerededir kim bilir, fakat onların 150 yıl önce yaptığı ve yağ gibi kayan panjurlarınız tadilattan iki sene sonra gıcırdamaya başlayacağını, tahtaların şişip tam olarak kapanmayacağını göreceksiniz.

    bir diğer husus ise deniz kenarındaki yapılarınız ile ilgili. evinize ait bir iskeleniz var ise yandınız. deniz işgalinden her sene, her sene olmazsa iki senede bir 300 500 bin liralara varacak cezaları belediyeden yiyeceksiniz.

    evet, gördüğünüz gibi derdi boldur. fakat tabi ki her konuda olduğu gibi yeteri kadar paranız var ise bunların hiç biri sizi ilgilendirmez, bütün sıkıntıları rahatça atlatırsınız.

    edit: bazı çok zeki arkadaşlar yalının deniz kenarında olduğunu, olmazsa zaten yalı olmayacağını beyan ederek şahsımla dalga geçme girişiminde bulunmuşlar. mesela arsanız büyüktür, deniz kenarındadır ve yalınız kazıklar üzerine inşa edilmeden kıyı çizgisinin biraz gerisinde inşa edilmiş olabilir. bu onu yine de yalı yapar sevgili kültür mantarları.

    edit2: en büyük derdi pas olanlara benden gelsin, galvanizden bile iyi bu konuda:
    http://solutions.3m.co.uk/…/scotch-1617-zinc-spray/

    zinca diye bir marka vardı, internette bulamadım aşırı profesyonel bişey olabilir, ama tabi yalısı olan adamlarsınız her türlü bulursunuz siz onu.

    not: inşaat mühendisiyim bugüne kadar 765 kazık çaktık halen de devam ediyoruz.

  • karıyla-kocanın, kadınla-sevgilisinin, dişiyle-erkeğin arasına girmeyeceksin arkadaş. onlar barışır boku sana bulaşır (tabi bu hikayede barışma gibi bir durum söz konusu değil ama ana fikri anladınız işte...)

  • edit: yine "nereye harcıyor 12-13k cı" tayfa gelmiş amk. ulan insanlar karı-koca doktor olmuş. ne yapacaklar; asgari ücretliler gibi halk ekmekten ekmek alıp bulgur pilavı yiyip ayran mı içecek?

    4-5bin liralık ev kirası, aidatı, araba taksidi, kasko taksidi, mtv'si, 3bin lira civarı mutfak masrafı, temizlikçisi, sosyal aktivitesi, tatili, kaçamağı, restoranı, otu boku topla kaç para yapacak? adam doktor olmuş evinde oturup tiktok mu çekecek?
    tuhafsınız amk. hayat standardı denen bir şey var. amerika'da doktorlar tesla'ya biniyor, bu doktor çift 48 ay boyunca clio taksidi ödüyor. el insaf.

    sözlük yine embesil kaynıyor.

    nasıl alacaklar ulan?
    eve 20bin giriyor diyelim, istanbul'da 1+1 evler 500k. 650-700'lük bir ev beğensen 150-200bin peşinat vermen gerekiyor.

    adamlara 20bin giriyor, bunun 12-13binini zaten net bir şekilde harcıyorlardır.
    tatilidir, arabasıdır, kaskosudur otudur bokudur derken 3-4bin lira tasarruf yaparlar taş çatlasın. 200bin peşinat için 50 ay boyunca o parayı biriktirmeleri gerekiyor kısaca.

    bu ülkede, anadan babadan dededen mal kalmayan, destek almayan kimse eli yüzü düzgün bir ev alamaz.