hesabın var mı? giriş yap

  • yıl 1924 atatürk türkiyesi, aynı yıl çıkartılan 407 sayılı "çay, fındık ve turunçgil üretimini teşvik kanunu". rize'de çay üretimi ve çay tarımı ile böyle başladı. çok sevdi rizeyi çay yıllarca gelişti, fabrikalar kuruldu, ekmek yedi, çoluğunun çocuğunun karnını doyurdu rizeliler... ve atatürk'e teşekkürünü böyle ediyor.

    ne diyor şair
    fazla geldiyse size hürriyet cumhuriyet
    özlemini çekiyorsanız saltanatın sultanın
    hala önemini anlayamadıysanız millet olmanın
    kul olun ümmet kalın fetvasını bekleyin şeyhülislamın
    unutun tüm dediklerimi
    yıkın heykellerimi

  • the cultural tutor adlı twitter hesabının yazıya döktüğü açıklama. türkiye'de ekonomik bir cendereye sokulduğumuz ve ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en temel aşamaların dahi içini dolduramadığımız şu günler ve yıllarda bizim gündem çerçevemizin çok dışında kalmış olsa da aslında bir noktada bu sıkıntılarımızın bir kısmının kaynağında yatan insan doğasına düşman şehirleşme anlayışımıza da dokundurduğu için buraya alıyorum:

    - - -

    bazı şehirlerin neden diğerlerinden çok daha güzel olduğunu hiç merak ettiniz mi?
    bu muhtemelen iyi "üçüncü mekanları" olduğu içindir.
    üçüncü mekan nedir? üçüncü mekan evde veya işte olmadığınızda her nereye gidiyorsanız orasıdır...
    görsel

    zamanımızın çoğunu nerede geçiriyoruz?
    yetişkinler için ya evde ya da işte (bu da giderek aynı yer haline gelmekte) ve gençler için ya evde ya da okulda.
    ve... başka neresi var?
    zamanımızı geçirdiğimiz yerleri üç kategoriye ayıran bilindik bir teori vardır.
    ilk mekan: ev.
    ikinci mekan: iş.
    üçüncü mekan: kafelerden barlara, kütüphanelerden parklara, kiliselerden camilere kadar hemen hemen her yer.

    üçüncü mekanların belki de en eskisi ve en önemlisi kent meydanlarıdır.
    tek bir amacı olmayan, genellikle trafiğe kapalı, kafeler ve restoranlarla dolu, belki bir orkestra için sahnesi olan ve genellikle tarihi mimariye sahip geniş bir kamusal alan.
    görsel

    turistler neden roma, paris veya prag gibi yerlere gitmekten keyif alıyor?

    pek çok neden var elbette, ancak belirli etkinliklerin ötesinde, bu şehirlerde olmanın tam olarak neden bu kadar keyifli olduğunu tespit etmek oldukça zordur; ta ki insanların ne yaptığına dikkat edene kadar.

    turistlerin neredeyse her şeyden daha çok keyif aldığı şey, kendi şehirlerinde olmayan türden büyüleyici eski bir meydanda bir kafede öylece oturmak.
    çalışmıyorlar, evde değiller, etrafta iyi bir mimari var ve araba yok.
    bu kadar basit.
    görsel
    görsel

    ve aslında ne yapıyorlar?
    konuşuyor, gülüyor, içiyor, atmosferi içlerine çekiyor, hatta belki yeni insanlarla tanışıyorlar.

    bunda görünüşte "üretken" veya "yararlı" hiçbir şey yok; daha ziyade, insanların her zaman yaptığı ve yapmaya ihtiyacı olan şeyi yapıyorlar: yani hiçbir şey.

    bu aynı zamanda bir yer ve kimlik duygusu ortaya çıkarır.

    pek çok şehirde fena halde eksik olan cazibe ve karakter gibi maddi olmayan nitelikler, insanlara kahve içmek ve öylece oturmak için hoş bir kamusal alan sağlayarak yaratılabilir.

    bu tür meydanlar bir kentin gerçek kalbidir.
    görsel

    arnavut kaldırımlı bir ara sokak, dolambaçlı bir yan sokak, çeşmeli ve birkaç ağaçlı küçük bir meydan bulmak, oturup bir kahvenin veya kahvaltının tadını çıkarmak, zararsızca sohbet etmek veya tamamen uzaklaşmak.

    bundan daha basit ve daha keyifli çok az zevk vardır; turistler yalan söylemez.
    sadece kahve alıp içtiğimiz yerin bizi bu kadar farklı hissettirebilmesi gerçekten hayret verici.

    ve bu önemlidir, çünkü tüm üçüncü mekanlar benzer değil - bazıları diğerlerinden daha iyi.
    görsel

    pek çok kasaba ve şehir, uygun bir meydandan, hatta pek çok ünlü şehre kendine özgü cazibesini ve karakterini veren küçük meydanlardan yoksundur.

    toplanma yerleri olmayan otoyollar, otoparklar ve kulelerden oluşan bu tür kentsel tasarımlar, esasen insan doğasına düşmandır.
    görsel

    ancak halka açık meydanların - iyi üçüncü mekanların - faydaları mutluluğun çok ötesine uzanır.

    bir anlamda medeniyetin merkezi bir direğidirler. insanların kaynaşması, anlaşması, tanışması, konuşması ve ortak bir güven ve kimlik duygusu oluşturması, herhangi bir sivil toplumun gelişmesi için çok önemlidir.
    görsel

    - - -
    kaynak twitler burada: https://twitter.com/…tatus/1683631168711798784?s=20

  • gözlerim bozuk olduğu halde en arka sırada oturup tahtada yazan bir kelimeyi görmeden bitirdim liseyi ama hanginiz farkına vardı bunun.

    ayrıca sonradan renk körü olduğumu farkettim, o koyu yeşil tahtaya pembe ince tebeşirle yazılanları hiç görmedim. en önemli kısımlar onlarmış ama olsun.

    edit: farkında olmadan içini cızlattığım insanlar olmuş. merak etmeyin çok iyi konumdayım hayatta

  • piyango yine 65 yaşa vurdu. şimdi demez mi bu insanlar "e biz aşıyı niye olduk, covid-19'un askeri biz miyiz ulan" diye :) aşılanan insanlara yasak getirip, aşı olmayanları sokağa salan tek ülke biz miyiz gerçekten merak ediyorum. şimdi covid-19'a karşı kullandığımız en büyük kozumuz 65 yaşlar mıydı? her şeyin sorumlusu onlar mıydı? daha önce aşılama olmadığı halde bu denendi ve hiçbir sonuç alınamadı. zaten 65 yaş son zamanlarda herkesten fazla dikkat ediyor diye biliyorum.

    çok değil iki üç gün sonra vaka sayılarını düşürmeye başlarlar artık şöyle başardık, böyle yendik diye. alınan kararlar "dostlar alışverişte görsün" diye alınmış. hafta sonu ve gece yasaklarını zaten ipleyen yoktu. millet yolunu bulmuş, almış eline bir kağıt parçası at koşturuyordu sokakta. yine aynı şekilde devam.

  • o zamanlar ülkücü gençlerin hakim olduğu bir lisede okul genelinde yapılan sınıf aramasından sonra
    toplanan sigaraların hepsinin amerikan malı olması sebebiyle
    cuma istiklal marşı töreni öncesinde müdürün kalabalığa
    - milliyetçiyiz diye geziyorsunuz, hepiniz marlboro içiyorsunuz puştt herifler
    samsun için, maltepe için demesi. *

    (bkz: kasımpaşa lisesi)

  • "halk ağır vergiler altında eziliyordu"

    vaktiyle tarih kitabında okuduğumuz bu cümleyi her seferinde dozunu arttırarak yaşatıyorlar bize.