hesabın var mı? giriş yap

  • aynı besin desteğini başka bir yerden daha ucuza alınca "ama eczane malı başka olur, cart curt." diyen eczacıların birliği mi ?

  • maç sonunda beni hüngür hüngür ağlatan yegane maç.

    nasıl bir gün, nasıl bir akşam, nasıl bir maç sonuydu. anlatmak bir hayli zor... maçın uzatmaları bir şekilde bitmiş; ama benim de ömrüm gitmişti. maçı izlediğim odada abdürrahim albayrak gibi bir sağa bir sola koşturuyorum. soluklanmak için ara verdiğimde de arsenal'i, hakemi ve ingiliz seyircileri solo olarak kalaylıyorum. aklımda hem maç hem de kupa var. türk futbol tarihinde uluslararası arenada, kazanmaya en çok yaklaşılan kupa. uefa kupası. boru mu! yok değil. na böyle kafam kadar. yüksekçe ve genişçe...

    penaltılar atılıyor, ben ise bildiğim duaları infinite loopa almış bir vaziyette okuyup duruyorum. galatasaray atıyor; arsenal atamıyor. dua etmemin işe yaradığını düşünerek yeniden dua etmeye başlıyorum. o anlar hıphızlı geçiyor. kendi kendime "ibre bizden yana" derken, "ibne arsenal" lafını da araya katık edip dua okumaya devam ediyorum.

    ve sıra maçın kader penaltısına geliyor. popescu gerilmiş topa vuracak. benim popescu'dan tek farkım yay gibi gerilmem. o an bana dokananı lastik gibi gerecek vaziyetteyim... her neyse, popescu gerildi, topa doğru geldi, vurdu, zaman durdu. ve gol oldu. uefa kupasını ilk defa bir türk takımı, galatasaray, kazandı.

    bir maçın tümünü hayatında ilk kez izleyen annem sevinçle bağırdı, ben bağırdım. balkonun kapısı açıktı, dışarıya kulak kabarttığımda mahalledeki herkesin bağırdığını duydum... bağırmaktan boğazlarım acıdığında duruldum, sonra birden bir şey oldu; anlayamadım. ekrana baktım, galatasaraylı futbolcular popescu'ya kavuşmuş bir o yana bir bu yana delice zıplıyorlar. fatih terim ise onlardan ayrı, çömelmiş tek başına ağlıyor.

    işte fatih hocayı öyle görünce ben de tutamadım kendimi, başladım ağlamaya. fatih hoca ağladı, ben ağladım. o gece inanıyorum ki, pek çok kişi de bizler gibi sevinçten ağladı.

    e uefa kupasını aldık. boru mu!

  • bu adam yargılanana kadar gündemde kalsın. ben izlerken kemiklerim acıdı, kalbim sızladı. tutamazsın böyle yaralı bir bebeği. cahil insanların gazabından koru bizi allahım.

  • başa gelen her kötü olaylardan sonra gecenin dinginliğine sığınan bireyin kendisi ile hesaplaşmak istemesi ile ilgili bir durumdur. gece kendimizle baş başa kalabildiğimiz nadir zamanları yaratır. düşünceler bir bir açığa çıkar. sorgulamalar, yargılamalar ve hesaplaşmalar başlar. hayatı sorgulama isteği, kendini sorgulamaya dönüşür. uykusuz sorgulamaların sonunda bir bakarsınız ki ne kadar değişirseniz değişin hayat bildiği gibi akar gider ve sizin değiştirebileceğiniz hiç bir şey yoktur hayata dair. bazen de sorular, sorunlar değil, eski bir şarkı çağrıştırır bu sorgulama isteğini. gecede her şey kendinde kalır insanın başkasına geçemez. insanın düşünce yükü biraz daha ağırlaşır gecede. insan kendine yük olur.

  • maçın sonları. korner çizgisi yakınlarında toplaşmış bir faul pozisyonu üzerine tartışıyoruz. allahtan korner bölgesinde toplanılmış ve maç durmuş vaziyette çünkü büyük bir cayırtı eşliğinde sahaya bir araba uçarak dalıyor. tel örgüler şahin marka arabanın zemine inişini nispeten yavaşlatsa da büyük bir facia ucuz atlatılıyor. arabadan boş bira kutuları eşliğinde zar zor çıkardığımız eleman maçın kaç kaç olduğunu soruyor.

  • a) yaaaylalaaaar yaylaaalarr
    b) hmm.. cv'nizi inceledik.. sizi hede departmanında......
    c) demek kızıma talip olan delikanlı sensin!...

    diyaloglarından kısa süre önce yaşanmış olması muhtemel durum...

  • şükela kampanya. ver eksini geç. bırak kendileri çalıp kendileri oynasınlar.ayar versen ne olacak.

  • hiç cool bir davranış değildir. dracula'nın şatosunun önünde 10 çift ayakkabı olduğunu düşünün mesela. adama saygı duyabilir misiniz artık? içerde vampirlik mi yapıyorlar, mevlüt mü okutuyolar belli değil.

  • yıllar önce... ateş hattı'ndaydı sanırsam. konu neydi tam hatırlayamıyorum ama tartışma feci kızışmıştı onu biliyorum. ortamın en hararetli anında melih gökçek ile emin çölaşan birbirlerine laf sokma, akabinde de inceden tehdit etme yarışına girmişlerdir:

    m.g. : belediyede sana bir kameraman ekibi tahsis ettik, takacağım onları peşine, tüm gün seni takip edecekler, açığını yakalayacağız, o zaman gör...
    e.ç. : asıl ben senin arkana takacağım koca bir kameraman ordusu, rezil rüsva olacaksın, asıl sen kendine dikkat et!

    tam bu sırada reha muhtar programın akışını kurtarmak için araya girer:

    "lütfen sakinleşelim efendim, daha fazla tartışmanın anlamı yok, zaman gösterecek artık kim kime takacak... ee... kameraları yani..."

  • yeni bir eve çıkıyoruz birlikte, iş çok yoğun ne gidip alışveriş yapacak vakit var ne de para harcamak mantıklı kiraya çıkılacak ev için.. eşyalı bir ev tutuyoruz bu yüzden. ikimiz varız zaten, küçük bir evimiz var artık bir de ve bir salonumuz ve yatak odamız..yatak odasında tek kişilik bir yatak var. ben geceden geceye geliyorum eve, keza o da öyle. bok gibi bir sektörde çalışıyoruz, birbirimizi göremiyoruz, oraya buraya yapıştırdığımız notlarla hasret gidermeye çalışıyoruz bir yandan, gidip bir yatak bile alamıyoruz.. hem vakit yok, hem harcama öncelikleri başka.. yazın ortası. kendi kendine yapışıyor insan sıcaktan, duş alıyorsun banyodan çıkmadan kuruyorsun.. ve bizim tek kişilik bir yatağımız var. gidip bir yatak bile alamıyoruz.. hem vakit yok, hem harcama öncelikleri başka, hem de aklımıza bile gelmiyor gidip büyük bir yatak almak. sığıyoruz küçücük yatağa.. ben zaten küçük bir kadınım ama o yapılı bir adam.. sere serpe yatsa kolu bacağı sarkıyor yataktan.. ama birlikte olunca, yazın tam ortasında.. sığıyoruz küçücük yatağa. küçük gelmiyor ki, aklımıza gelmiyor ki büyük bir yatak almak, sıcak bile olmuyor birlikte yatınca.. üçümüz sığıyoruz küçücük yatağa. ben, o , aşk bir de.. kocaman oluyor o yatak birlikte olunca, öyle ferah, öyle evim ki..

    zaman geçiyor aradan, uzun zaman.. hala aynı koşturmaca.. günlerden bir gün.. bir alışveriş merkezindeyiz, yatak arıyoruz. çift kişilik yatak!! sığmıyoruz çünkü artık tek kişilik yatağa. küçük geliyor, hava desen zaten sıcak. ben küçük bir kadınım ama kocaman bir adam; sağa sola bile dönemiyor rahat rahat. sığamıyoruz artık çoğumuz.. önceden üçümüzdük ama şimdi kaç olduk kimbilir. o, ben, aşk, kırgınlık, mutsuzluk, mesafe.. en çok yeri mesafe kaplıyor işte.. o olmasa tek kişilik yatağa sığardık aslında biz. sıcak bile olmazdı belki bu kadar, küçük bir yatak daha da yakınlaştırırdı belki bizi.. ama yatak büyüdükçe mesafe de büyüyor, yatak büyüdükçe kırgınlık arada bir yere yatar oluyor, yatak büyüdükçe ben küçülüyorum, yatak büyüyor.. aşk ölüyor..