ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
eski türklerin anket sorularına cevapları
-
- hiç ummadığınız anda tanımadığınız bi kadın size çiçek verse ne yaparsınız ?
- kadın ney ?
- avrat yani..
- oğul veririm ona... tohum ekerim...
15-16 kasım 2015 g-20 antalya zirvesi
-
az önce tayyip kürsüde konuşma yapıyordu. konuşması bittikten sonra canımız ciğerimiz yeni göz bebeğimiz kanada'nın gencecik zeki çevik ahlaklı ve yakışıklı başbakanı justin trudeau, tayyip erdoğan ile tokalaşıp kulağına doğru yaklaşarak uzun uzun bir şeyler söyedi. tayyip de gergin bir şekilde kafa sallayıp durdu ve arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı.
sonra dedim ki kendi kendime; justinciğim, o ingilizce bilmiyor, öyle kulağına kulağına konuşma canım benim <3
nicole kidman'ın ev telefonu numarası
-
- alo iyi günler nikol hanım mi acaba?
- evet buyrun benim...
- ben telekomdan arıyorum da, acaba hattınızda bir sorun var mı diye deneme yapıyorduk, ahizeye üfler misiniz acaba?
- tabii. pıfffffffffft...
- ben... yani... o kadar güzelsiniz ki... yapamıycam...
- !?
ali uçar'ın fotoğrafını paylaşan kız
-
benim bildiğim ekşisözlük takribi 17 dakika içersinde bu kızın gbt'sini çıkartır.
yaran fıkralar
-
bir amerikali, bir ingiliz ve bir iraklı barda oturmuş içki
içiyorlarmış.
amerikali içkisini bitirince bardağı havaya firlatmiş, silahını çıkarıp
bardağa ateş edip parçalamış:
"bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz amerika'da aynı bardakla iki
kere içki içmeyiz" demiş.
ingiliz de bunun üzerine içkisini bitirip bardağı havaya fırlatmış ve
ateş ederek bardağı parçalamış:
"bizim ingiliz kumsallarında bardak yapacak cam için o kadar çok kum
vardır ki, aynı bardakla iki kere içki içmeyiz" demiş.
bunun üzerine iraklı da buz gibi soğukkanlı bir şekilde içkisini
bitirmiş, bardağı havaya fırlatmış, silahını çekip amerikali ve ingilizi
vurup öldürmüş:
"bağdat'ta bu ingiliz ve amerikalılardan o kadar çok var ki, biz aynı
adamlarla iki kere içki içmeyiz"
the truman show
-
muhteşem bir tanrı-kul eleştirisidir bu film. hele hele christof'un filmin sonunda söylediği o sözler yada fırtına sahneleri tanrı ile insan arasındaki ilişkiyi çok çok güzel bir şekilde özetlemiştir, hatta budur. ha bide good day good afternoon and good night
zevk alınan ufak sapıklıklar
-
sapıklık mıdır bilemedim, göreceli bir sapıklık diyelim. her taksiye binişte farklı kimliklere bürünmek ve şöförle bu doğrultuda konuşmak. farklı meslekler, farklı öğrencilikler, farklı hayatlar, farklı dertler. şiddetle tavsiye ediyorum.
yaşar alptekin'in merve boluğur'a bakmaması
-
bu adami bu kadinin dansina bakmiyor diye otekilestirdiginiz anda siz bagnaz oluyorsunuz. adamin kendi hur iradesi. bakmak zorunda degil ki.