hesabın var mı? giriş yap

  • adım 1: etüt çalışması...

    durağa geldiğinizde hemen kalabalık insan seline kapılmayın. hafif geride durarak gelen metrobüsün kapısının açılacağı yeri iyi hesaplayın. kapı açık durumdayken de sinsice yaklaşın ama binmeyin tabi.

    adım 2: pozisyon alma...

    kapıyı tam ortalamaya çalışın. bunun için omuz mücadelesinden kaçmayın. metrobüs kalkıp yeni gelenler olduğunda da yerinizi kaptırmamak için çaba sarfedin.

    adım 3: gözlem...

    işte burası önemli. eğer yanaşan araç yeşil mercedesler ise 5-6 cm sağınıza kayın. çünkü bu mersoların boyları daha kısa olduğundan kapı mesafeleri de biraz ileri taşınıyor. bu ayrıntıya çok dikkat edin.

    adım 4: pozisyonu koruma...

    kalıbınızı kullanın. herkeste olan birşey değil kabul ama yine de kendinizi öne çıkarmak için uğraşın biraz. metrobüsün yanaşmasına ramak kala kapının nereden açılacağı belli oluyor artık. kalıbınızla sırayı siz yönetin, diğerleri arkanızdan gelsinler.

    adım 5: metrobüs durduğunda...

    durmasıyla kapının açılması arasındaki 2-3 saniyeyi çok iyi değerlendirin. yönettiğiniz sıranın önünde kapıyı ortalayarak durun. sağ ve solunuza doğru biraz ilerleyerek olası rakiplerinizi ekarte edin ve pole pozisyonunu kapın. bunun için gerekirse kaldırımdan inin. metrobüs ile kaldırım arasında tek olacağınızdan daha rahat hareket edersiniz.

    adım 6: kapılar açıldığında...

    tüm bu söylenenleri yaptıysanız ve şansınız da yaver gittiyse metrobüse ilk binen siz olacaksınız. bunun keyfini çıkarmaya çalışmadan hemen bi yere çömün.

    özel not: aracı beklerken en arka kapıda bekleyip oradan binmeye çalışın. böylelikle arkadan yanaşacak olan aracın da ön kapısına yakın olursunuz. baktınız bir hesap hatası oldu yada şöför amca sizin beklediğinizden fazla ileri gitti. arkadaki aracın ön kapısında tekrar şansınızı deneyebilirsiniz.

  • diş hekimi olarak sarıkamış'a giden bir zat, askeri hastanenin yanındaki askeri fırına pide yaptırmak için gider.
    - oğlum bi kıymalı yapın bana
    - emredersiniz komtanım.bu arada biz kısa dönemiz komutanım kimya öğretmeniyim ben (hamurcu asker)
    - allah allah, öğretmenin ne işi var fırında ya
    - komutanım o ne ki, şu çaycı hakim, yamağı da savcı
    - ben de maden mühendisiyim komutanım (kürekçi)

  • bu mantikla sucu allaha yuklemek de mumkun. fantastik bir ulkeyiz.

    --- spoiler ---
    sayın demirel’in 1991 yılında popülizm sonucu emekli yaşını 38’e kadar indirmesidir. o dönemde de ssk’nın genel müdürü kılıçdaroğlu’dur.kilicdaroglu'nu da yaratan allahtir.
    --- spoiler ---

    edit: taytsiz kral'in uyarisi ile, -de ayri.

  • türkiye'nin en geri kalmış illerinden birinde yaşanan tarihi bir olay. hurdacıya kitap satmak?
    ayrıca olaya itiraz eden duyarlı vatandaşımız da hurdacının "dilediğiniz kitabı ücretsiz alabilirsiniz" teklifi üzerine bir şey dememiş ve 115 kitabı alarak, köşesine çekilmiştir.

    aynı şehirde playstation ve internet kafesi olan abime, arada bir yardım ediyorum. kafede satılan meyve suyu ve kola kutularını, yeri geldiğinde çöp kutusundan topluyoruz. biriken kutular hurdacıya satılıyor ve ilçe ilk ya da orta okulları kütüphaneleri için kitap alınıyor. çok sayıda kitap alınamıyor belki ama, kafede öyle bir geri dönüşüm bilinci oluşmuş ki, eskiden kutuları bize vermeyip, çöpe atan müşteriler, şimdi çöpten kutu çıkarıp, biriktirdiğimiz kutuların arasına koyuyor. çünkü o okulların kitaplara ihtiyacı var.

    edit: müşteriye masa açıyordum.* devam edeyim. kafede bir ara kağıtları da ayrıştırmaya çalıştık. trabzon'da bir geri dönüşüm şirketiyle görüştük. tonuna 40 lira mı ne vermişlerdi. hatta iyi niyetimizden dolayı da "madem hayır için yapıyorsunuz, hurdacılar daha çok verir, gidin hurdacılara satın" demişlerdi. hurdacılar da bir ton kağıt için 60 tl vermişlerdi. daha sonra kağıt, ayrıştırması zor olduğu için, bıraktık. gel gör ki, okul kütüphanesine bir tane daha kitap girsin diye uğraşırken, il kütüphanesinden hurdacıya kitap satılıyor.

    kitaplar geçerliliğini kaybetmiş, bilmem üstünde sscb yazıyormuş, yok deformasyon olmuş, bilmem basım tarihleri eskiymiş gibi salakça bahaneler üretilemez.

    sürekli böyle boktan meselelerle gündeme gelen şehrimizin, sokakları torbacıyla dolu. 15-16 yaşında çocukların uyuşturucu batağına düşmüş. bunları nasıl kurtarabiliriz diye düşünüp, gençleri sanata, spora, kültür etkinliklerine yönlendirmek ya da kütüphaneleri daha da modernleştirip, gençlerin ilgilisini çekmek yerine, şu kitapları satalım, ne de olsa kimse okumuyor mantığıyla hareket etmek ve buna da "zaten kitaplar eskiydi, ben sosyal bilimciyim" diyerek alkış tutmak, maalesef bu şehrin daha da boktanlaşmasına neden olacaktır.

  • benim için ''severek ayrılalım, aşka hasret kalalım, eğer mutlu olursak yeniden barışalım'' sözlerinde barınan mantık hatasıdır. yıllardır düşünürüm hala çözebilmiş değilim.

  • başbaşa bir ortamda, yanyana oturmaktasınızdır. sohbetinizin kelimeleri azalmaya, sesleriniz biraz daha gırtlağa inerek çatallanmaya başlar. artık birbirinizin dudaklarına, birbirinizin gözlerinden daha sık bakmaya başlamışsınızdır farkında olmadan ki bunu farkettiğiniz anda süratle kaçırırsınız gözlerinizi gözlerine. ve dudaklarınızı istem dışı ıslatmaya başlarsınız, sanki sizin tahmin etmediğinizi diliniz dudağınıza haber vermektedir. kafalar birbirine biraz yaklaşır, yaklaştığından daha az uzaklaşır, biraz daha yaklaşır ve çok az daha uzaklaşır. en sonunda gözler kapanır, kimse kendini diğer dudağa doğru itmez, ikisini birbirine çeken bambaşka bir güçtür artık. tatlı tatlı, hafif bir şekilde öpüşmeye başlarsınız. dudaklardaki tedirginlik tükürüğe karışmaktadır yavaş yavaş. tatsız hayatın tadının o dudaklarda olduğunu anlar ve daha da tatmak istersiniz. kalbiniz boğazınızda atmaktadır artık. hızlanmaya başlar bir yandan da ona dokunursunuz. o narin boynu tuttuğunuz an karşınızdakinin masumiyeti içinizi titretir. hayatın karmaşıklığına inat, elleriniz saçlarının içinde rahatça dolaşır. artık deli gibi öpüşüyorsunuzdur ve içinizden belki de şu düşünce geçer " bu mutluluk sonsuza kadar sürse ya da şu an ölsem de beni bu tarifsiz huzuruma gömseler keşke"

  • aktrollerin elinde tuzlukla koştuğu ama hayal kırıklığına uğradıkları başlık. sakin ol trol kardeş, geç otur soluklan. senlik bi' şey yok.

    ekrem imamoğlu, geçtiğimiz günlerde, kadın yolcunun parasını gasp edip, savcılığa verilmesine rağmen hiç şaşırmadığımız şekilde serbest bırakılan taksicinin ruhsatını iptal etmiş. ayrıca 34 tdh 90 plakalı taksinin izin belgesi askıya alınarak, araç parka çekilmiş. darısı diğer taksicilerin başına. kaynak

    ayrıca gündemdeki bir başka kadın cinayeti ile ilgili olan başlık: (bkz: cinayet kurbani cagla tugaltay davasi kapanmasin)