hesabın var mı? giriş yap

  • iskoçya ve irlanda'dan amerika'ya giden göçmenler bu geleneği abd'ye taşımış. ticarileşmesi 1900'lerde başlamış, kartpostallar ve çeşitli dekorasyonlar ortaya çıkmış. 1930'larda cadılar bayramı kostümleri dükkanlarda görülmeye başlamış ve o "ünlü şeker mi bilmece mi (trick or treat)" sorusu da 1950'lerde yaygınlaşmış. bu kuzey avrupa geleneği günümüzde abd'nin kesin bir süper güç olması ve kültür emperyalizmini de elinde tutmasının bir sonucu olarak çeşitli kültürlere yayılmaya devam ediyor. samhain festivalini de avrupa'da kutlamaya devam edenler mevcut.

    kültür etkileşimi garip şey azizim.

  • beni şaşırtmıştır.

    şaşırtan aziz yıldırım'ın kapıyı açıp tepki göstermesi değil. tek gezdiğini sandığımız bu adam meğersem gizli korumalarıyla geziyormuş bunu öğrendik.

    edit: korumalar emniyet tarafından veriliyormuş diye bilgiler de geldi. doğru mu bilmiyoruz.

  • sanırım bu yıllar 90'ların sonları ile 2000'lerin ortaları arasında yaklaşık 10 yıl devam eden bir dönemdi. sonra herkes kendi evine bilgisayar almaya başlayınca o güzel dönem de artık mazide kalmış oldu.

    o zamanlar şimdiki gibi kafeler sinek avlamazdı. misal biz oturacak masa bulabilmek için öğlen 12'den önce kafeye ulaşmaya çalışırdık. öğleden sonraları ise kafeler o kadar kalabalık olurdu ki kafe sahibinin tuttuğu sıra kağıdına ismimizi yazdırırdık. sırada bekleme süresi bazen 2 saati bile bulurdu. kafelerin bazıları atariler, normal oyun bilgisayarları ve sadece internet kullanımlık bilgisayarlar olarak bölümlere ayrılırdı.

    yine bu dönemin başlarında kulaklık diye bir icat pek yaygın olmadığı için internet kafelerin içinde son ses açık bilgisayar ortamı mevcuttu. fareler, klavyeler desen kirden kabuk bağlardı tabiri caizse. hele o toplu mekanik fareler... az sinir etmemişti bizi.

    "32 kişilik dust kuruldu, isteyen girsinnn", "pusmak yok", "ekran yapma aq", "rest çek", "impulse'yi aç" gibi efsane counter-strike replikleri inletirdi salonları. 4-5 kişi ile yapılan age of empires ii the conquerors multiplayer'ların ise tadından yenmezdi. tat demişken; o klavyenin yanına serilen gazete parçasının üzerinde yenilen simit ise internet kafe atmosferinin en hoş ayrıntılarından biriydi.

    the settlers'lar, heroes might and magic iii'ler, delta force'lar, red alert'lar midtown madness'lar, cm serileri, fifa 99-2000'ler, vs. en kral oyunlarıydı buraların.

    son olarak leş gibi sidik kokan tuvaletleri de unutmayalım.

    demem odur ki ben bile en az 3-4 yıldır bu yerlere hiç uğramadım. çocukluğumuzun eğlence merkezi olan buraları bu şekilde görmek biraz üzüyor beni. çoğu kafe de zaten playstation salonlarına çeviriyor kafeleri.

    neyse başkan bağırıyor: "17 bittiiii." kalkmam lazım...

  • sinemaya yeni ba$lamı$ genç bir yeteneğin yazdığı,çektiği,oynadığı bu film sinema tarihinde bir dönüm noktasıdır.w.r.hearst'ı andıran bir basın kralının,psikolojik yap-boz denilebilecek parçalanmı$ bir portresi çizilirken,yönetmen toplumsal ba$arı denilen aldatmacayı, ''ben'' in derinliklerindeki sırları,psikanalatik aktarımların bulanıklığını sorgular.film rosebud şifresinin üzerinde döner.evet rosebud neydi,yoksam tamamlanamamış,eksik son bir `puzzle` parçası mıydı,ha haaa!film usulca gösterilen tabeladaki şu yazıyla son bulur:
    ''no trespassing''

  • içine kapanık biri olmasının ve çevresiyle neden konuşmadığının nedeni zaten çok açık. çevresinde dünya görüşü olan bir tane insan olmadığını bilmesidir. etrafında böyle yobaz, cahil cühela takımı varken ne yapacaktı çocuk? tabii ki, telefonla daha farklı dünyaların içinde kendisine bir hayat kurmaya çalışacaktı. olaydan sonra durumunu çok iyi anladık demiş bir de, ulan anladıysan bütün ekşi s*ksin beni.

    ''ben bu cemaatin 25 yıldır içindeyim. kaldığı yerde hiçbir sorun yoktu.'' sorunun zaten ne olduğunu anlayacak zihniyete sahip olmamanız en büyük sorun.

  • cahil ve eğitimsizleri bugüne kadar insanlar anadolunun saf ve asude insanları olarak görürlerdi, ama şimdi işler değişti! cahilleri şımarttığında toplum için büyük bir tehdit yığını haline geldiğini herkes yavaştan anlamaya başladı ,dayıların ortamı terk etmesi çok cool bi hareketti bu arada link
    edit: twitterda denk geldiğim bir bomba video, başlık açmak istemedim ama dayının isyanını görmenizi isterim link

  • bugün gördüğüm bir röportajında şöyle demiş:

    " - kitapta yer alan metinlerin ortak bir teması yok; adı gibi paramparça... ama ortak bir duygusu var, o da melankoli. neden?

    " + kitap olsun diye yazılmadıkları için parça parçalar. her parça kendini ayakta tutmaya çalışıyor. diğerlerine de destek olmaya çalışıyor biraz. ben tabii bunu bilerek yapmadım, az önce bahsettiğim şartlardan ötürü böyle oldu. ortak duyguya gelince onu tek sözcükle özetleyip melankoli diyebilir miyiz emin değilim. melankoli güzel bir sözcük, güzel bir tınısı var ama sözcüklere o kadar güvenmiyorum.

    " - siz melankolik misiniz?
    " + ben beşiktaşlıyım. "