hesabın var mı? giriş yap

  • ikinci bölüm olan vatka bölümünü izleyince beğenmemiştim. temposu düşük konusu güzel gelmemişti. bugün eşimle alışveriş yaparken bir tane kimono beğendim. denedim, üzerimde de güzel durdu ama kadın kimonusuymuş. almadık, aynı gün arkadaşlarla buluşunca eşim bu kimono beğenme olayını anlattı. vatka bölümünde yılmaz karakterinin yaşadıklarını neredeyse aynısını yaşadım. arkadaşlarım sağ olsun saatlerce dalga geçtiler. ya diyorum ezel giyiyor, kanka ezel ezel olduktan sonra giymeye başladı diyorlar. somer şef giyiyor diyorum, adamın adı bir kere somer istediğini giyebilir diyorlar. ben giyince niye böyle diyorsunuz illa ünlü mü olalım, adımızı mı değiştirelim. siz dönem faşistisiniz, makro moda içerisindeki mikro çığlıklar bunlar dedim ama saatlerce geçilen dalgalardan kurtulamadım. ilk izlediğimde beğenmediğim bölümü yaşayınca dedim ki bu dizi güzelmiş. bu da böyle bir anımdır.

    debedit: debeye gireceğini hiç beklemiyordum. buradan bana kadın kimonosunu yakıştırmayan biricik eşim, balım, seni çok seviyorum. ayrıca kimin ne giyip ne giymeyeceğinde kimone.

  • iki sinek pencerinin camında iş üzerindedirler; bunu gören evin küçük çocuğu elinde sinek teliyle başlarına dikilir ve annesine seslenir:
    "annea! sineklerin erkeği olur mu?"
    "olur evladım..."
    "annea! peki bu sineklerin dişisi olur mu?"
    "(bir sonraki soruyu tahmin eden anne cevap verir) olmaz yavrum..."
    sanki bu cevabı bekleyen küçük çocuk sinekleri bir hışımla öldürür...
    "ibnelerrr!!!"

  • tuvalete giderken hesabı ödemiş +10 yazıyor ama tek amacın o tatlım +10000 falan yazmalısın, gerisi gereksiz jestler senin için. değerli olsaydı anı yaşardın, böyle siksok şeylerle uğraşmazdın.

  • (bkz: #155451204)

    ben satıcıya bütün detayları sordum ev alırken. duvarı, camları, tesisatı, temeli...sordum ama adamın dediklerinden hiçbir şey anlamayacağımı bilerek sordum. bir umut belki bir şey bildiğimi sanır da beni kazıklamaz diye. anlattılar da anlattılar, doğal olarak ben hiçbir şey anlamadım. debe entrisindeki teknik terimleri anlamadığım gibi.
    hayır, araştırsan da öğrenemiyorsun. bir internet sitesinde başka bir şey diyor, diğer sitede başka bir şey. standardı bulmak samanlıkta iğne aramak gibi.

    alıcıyı kazıklamak o kadar kolay ki. bir müteahhit, inşaatında yazarın dediklerini yapmadığı halde ben sorduğumda yapmış gibi anlatsa ben gerçekten yapıp yapmadığını nereden bileceğim? "arada argon gazlı double cam" kullandım dese, falanca izolasyon malzemesi kullandım dese bunu doğrulamak için yapabileceğim hiçbir şey yok ki. projeyi alıp baksam ondan da anlamayacağım.

    satıcı ahlaklı olacak, satıcı. alıcı bilemez. keşke cümlenin burasına bir virgül atıp "bilmesi de gerekmez" de diyebilsem. ama bu ülkede bunu diyemiyorum. kazıklanmamak için her bok hakkında bir miktar bilgimizin olması şart gibi bir şey.

    en basitinden, lastikçiye gidiyorum; "fren balataları bitmiş, teker oluk derinliği bilmem kaç olmuş, değişmesi lazım" diyor. ben şimdi balataların gerçekten bitip bitmediğini nereden bileceğim? tekerlerin değişim zamanın gelip gelmediğini nasıl anlayacağım? lastikçiye giden herkes tekerler, balatalar, jantlar hakkında araştırma yaparak mı gitmeli?

    yazar güzel demiş ama, ahlaksız bir müteahhidin bir alıcıyı kandırması kadar kolay bir şey yok. buna engel olması gereken de devlet.
    devlet, alıcı her halt hakkında bilgi sahibi olmak zorunda kalmasın diye var. standart belirleyecek, denetleyecek, uymayanlara ağır cezalar getirecek. toplumun azımsanmayacak bir kısmının ahlaki ve vicdani yetmezlik yaşadığı bir yerde en ufak detaylara bile standart getirecek. "yalıtımı şu malzemeyle yapacaksın, şu kadar kat izolasyon yapacaksın, boyanın şu özellikleri olacak, temel şöyle olmak zorunda... her aşamasını gelip denetleyeceğim" diyecek.

    devlet bunları demediği için de alıcılar müteahhitlerin insafına kalıyor işte. benimki boş istek biliyorum. bırak evi, daha araba piyasası kara borsacıların elinde. arabaların ikinci elinin, sıfır fiyatını geçtiği ülkede kurduğum hayallere bak benim de.

  • hatunlarin icindeki "rekabet" duygusunun bir ciktisidir.
    pic dedigin adam nedir?
    herkesle takilan, koyup birakan vesaire.
    biz erkek olarak saniriz ki bu adam cekici olamaz.
    olur.
    nedenk?
    bu adamin her yeni kari kiz macerasindaki hatun aslinda $ansini denemektedir.
    bir iddiasi vardir.
    nedir o iddia?
    bu adam icin "ben", bu sefer "kalici" olacagim.
    bunu becerirse hatun, bu pic dedigimiz adamin mazideki tum ili$kilerindeki kadinlari "yenmi$" olur.
    pe$inde oldugu da aslinda budur.
    kendisi farkinda olmasa da.

  • geçen denk geldim. tanıdığın çocuğu oldu. adını mavi mira koymuşlar. bastım kahkahayı. (bkz: mavri mira)

    ikinci çocuğun adını pontus rum mu koyacaksınız diye sordum. küstüler. konuşmuyoruz şimdi. çok skimdeydi gerçi. mavi mira ne lan. zararlı cemiyet ismi koydunuz, okula başlayınca tarih dersinde geçilecek taşak hiç mi aklınıza gelmedi.

  • 559c numaralı iett otobüsünde yanına oturduğum güzel kızın, kulaklarımızda kulaklık olmasından mütevellit, telefonunun notlar kısmına "beşiktaşa yaklaşık kaç dakikada varırız sizce" yazıp beni dürterek bana okutması ve benim de karşılık olarak, cevabı buğulu cama yazmış olmam.

  • hatırlıyorum imamoğlu'ndan önce hiç böyle kuyruklar yoktu. her durakta 3-5 kişi ya olur ya olmazdı .onları da 3 dakikada bir gelen vitolar alırdı. kart bile basmazdık çoğu zaman aman abi ne gerek var sen keyfine bak derlerdi . sonra da uyanır ve işe giderdik.

  • 3 yasinda menenjit geçirip kör olmus, sonra 7 yasinda kendiliginden görmeye baslamistir tekrar. ama hayati boyunca talihsizlikler, acilar pesini birakmamistir. küçük kizini yine menenjite kurban vermistir. ve cenazesini kaldiracak parasi bile yoktur o zamanlar.
    hayatim adli otobiyografisinde geçen çok içli bir hikayedir bu: sabah saatin dördünde öyle ümitsizce para ararken, kendisi gibi fakir arkadaslarinin yardimlari da yetmezken ve cenaze masraflari için gerekli 10 frankin eksikligini hissederken bir adam laf atar arkasindan, "benimle birazcik eglenmek için ne istersin?" diye. "10 frank" der o da. küçük bir otele giderler. yabanci 10 frank'i pesin verir hatta. ve yapamayacagini anlar o zaman edith. aglamaya baslar adamin karsisinda; ve hikayesini, çocugunu kaybettigini, topraga verecek parasi bile olmadigini anlatir. ve adam parayi alarak gitmesine izin verir...
    söyle yazar piaf (ki fransizca serçe demektir piaf): "iste, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karsilik bile beklemeden yardim etmemin asil nedeni bu adamdir. peki, bu adam bana bir fahise gibi davranmis olsaydi... belki de bugün birçok insanin vücudunu, birçogunun da ruhunu son anda kurtaran biri olmayacaktim. bugün dahi, bana başkalarina yardim etme duygusunu saglayan bu insana minnettarim".
    bilmiyorum, hislenirim ben...

  • eğer piyade tüfeklerini de içeriyorsa ak-47'dir. her koşulda çalışabilen bu silahın en güzel yanı da şeriat geldiğinde dışarı çıkıp allahu akbar diye havaya ateş açtığınızda kafanızın kesilmesini engellemesidir.