hesabın var mı? giriş yap

  • bir ay kadar önce doktorun "bir haftayı tamamlaması bile imkansız" demesiyle allak bullak olmuştu beynim. dile kolay beş yıldır kanserle mücadele ediyordu, ediyorduk. bu süre zarfında iki büyük enfeksiyonu dahi alt etti. benim gülüm, meleğim herşeyi atlatacak yeneceğiz bu illeti diyordum. fakat yenemedi. doktorun inadına iki hafta daha bırakmadı beni. son dört gün yoğun bakımda solunum cihazına bağlıydı, kendinde değildi. hergün görüşme saatinde başında onu ne kadar sevdiğimi söyledim gözyaşları içinde. duymadı beni.
    kaybettiğim gün yanına gittiğimde gözleri açıktı. çok umutlandım, içim kıpır kıpır oldu. uzun uzun konuştum onunla, gözleriyle tasdikledi beni yada bana öyle geldi. meğer vedalaşıyormuşuz. bilemedim.
    gece yarısı evde kendi kendime yarın neler anlatacağımı düşünürken telefonum çaldı. sonrası yıkım...
    bugün meleğimin uçmağa varışının ondördüncü günü.
    sana anlatacak çok şeyim birikti birtanem.
    derdimi senden başka kime dökebilirim.
    yarım kalmamı anlatacağım sana...
    yetim kalmamı...
    çok özledim...
    çok özledim..

  • türk rock camiasının geldiği hale bak. ulan sırf saçı uzun diye dayak yiyen, pasajları basılan ama bunca baskıya rağmen kendini bozmayan ve tanıyanların "efendi çocuklar" dediği bir camiaydı bu camia. pentagram gitaristi ümit yılbar gönüllü komando olarak pkk ile çatışmada şehit oldu. rahmetli barış manço ve cem karaca insan sevgisiyle, çocuk sevgisiyle, doğa sevgisiyle bilindi. bu adamlar uzun saçlı erkeklerin "ibne" olmadığını bu topluma ispatladı. bu ülkenin gördüğü en büyük yeteneklerden yavuz çetin kendi canına kıymadan önce kötülüğe duyduğu nefretini muazzam bir şarkıyla kusarak gitti*. geçenlerde kaybettiğimiz özkan uğur gören herkesin yüzünde tebessüm oluşturan bir insandı. bu camia haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe karşı hep ses çıkardı. gelinen noktada ne kendine ne ailesine ne topluma en ufak bir faydası dokunmayan böyle ezik tiplerin "camiadan" görülmesi bile utanç verici. kadıköy ve cihangir dışında nefes alamayacak bu pısırık depresif züppelere prim vermeyin.

  • modern sivil jetlerde weather radar denilen hava radarı ile pilotlar tarafından devamlı takip edilen hava olayıdır.lakin bazı türbulanslar vardır ki,bu radarda görünmezler,işte yolcuları tırstıran hoplatan zıplatan bu radarda görünmeyenlerdir.yoksa zaten pilotlar havada devamlı bulutları monitor ederler,eğer ki çok ağır hava şartları varsa önlerinde,direk içine girmez,etrafından dolaşırlar.korkmaya lüzüm hiç yoktur,henüz türbulansın hiç bir zararı olmamıştır,o bindiğiniz uçakların kanatları yukarı ve aşağı 7 metre esneyebilmektedir.korkmayınız efem,korkanlara anlatınız efem.

    ekleme : türbulansdan uçak düşmemiştir lakin türbulanstan kabin içinde hayatını kaybedenler olmuştur şiddetli çarpmalar sonucu.siz siz olun uçakta her an tuvalete gideceğiniz zamanlar hariç kemerinizi takılı tutunuz.

  • tatlı su hümanistleri de teşrif ettiğine göre mükemmel bir haberdir.

    edit: bu entry'de hümanizme bir sataşma tespit eden adam, su katılmamış bir gerizekalıdır. solunan oksijene yazık. kadın küçücük çocuklara işkence yapıyor, arkasından oklava sokup bağırsaklarını deşiyor. kendinize gelin.

    edit 2: "tatlı su hümanistleri" dedim diye, bu kadın kadar cani olduğumu iddia edenler beni çok şaşırttı ve üzdü. benzer her olayda "oh iyi oldu" diyen bir insan değilim. ama burada o iki çocuğun çektiği eziyetleri görünce bir robot olmadığım, duygularım olduğu için kadının canının yanmasına sevindim. makatından oklava sokulup bağırsakları parçalanan, 2 ay hastanede yatan o güzel çocuğun hayatı bitti. bu travmadan sonra onun güzel bir hayat geçireceğini kimse düşünmesin.

    evet, kadının acı çekmesi hoşuma gitti. bu beni o kadın kadar cani yapıyorsa, o zaman buyrun şikayet edin, ben de gireyim içeri. potansiyel bir tehditim sonuçta.

    tekrar izleyin görüntüleri: http://www.liveleak.com/view?i=d38_1450956945

    ama kulaklık takın, sesi sonuna kadar açın, gözlerinizi kırpmadan izleyin.

  • benim küçük bir kedim var. onu izliyorum bazen;

    mama koyuyorum bayıla bayıla yiyor, sonra kendim için bi yiyecek hazırlıyorum hemen kafayı döndürüyor, koşa koşa yanıma geliyor, o yemeği de tadayım diye gözümün içine bakıyor, deliriyor resmen. maması falan tamamen yalan oluyor. aklı fikri benim yediğimde. daha mı güzel acaba diye merak mi ediyor nedir.
    veya yerde peluş ayıcığı ile oynuyor, sonra bi top atıyorum halıya, o ayıcığı anında satıp topla oynamaya gidiyor, bazen karar veremiyor manyak oluyor, iki oyuncakla birden aynı anda oynuyor. bi süre sonra iki oyuncaktan birini tercih edip gerçekten istediğinin yanına gidiyor. daha çok sevdiği oyuncağı önünden aldığımda ise, diğerine; daha az istediğine geri dönüyor, ama o neşeli halinden eser yok.. oynuyor ama sanki mecbur, sanki zorunlu. ne kendini oynadığı oyuncağa verebiliyor ne de aklını benim önünden aldığım oyuncaktan kurtarabiliyor. ama o kedi, mutsuz olmuyor, düşünemiyor çünkü.

    düşünüyorum da bazen küçücük bir kediden bizi farklı kılan ne var? hiçbir şey sanki..
    mutsuzluk kader mi tercih mi? alternatifler azalmayacak bu belli, o zaman telkin şart.

  • ortalıktan yok olmak, ortalıkta görünmemek gibi şimdiki dile ait anlatımı verebilen deyimin kökeni
    sır, arb. gizli şey demektir. aynalar sırlanır (aslında bu sır karşısındakini yansıtır, görüntüyü arka tarafa gizler ,arka tarafa geçirmez ) . farsaçada ayine ;ayna , adhinak ise bakanak demektir , farsçada ahen, demir anlamına gelmekteyken arb. ayn (göz) ile de ilgilidir aynanın etimolojisi *.
    sırlamak: kapamak, örtmek, ses ve hava akımından uzak bir yere gizlemek anlamlarını taşımaktadır. (örn. kapıyı sırla, sırret, ) diğer bir anlam olarak ise gömülmek, ölünün gömülmesi anlamını üstlenir. ( örn. recaizade'yi sırladık, sırroldu )

    burada aynaya geri dönelim , ayna senden geleni sana, benden geleni bana veriyor. bunu yapan ise kaplı olduğu sır. aynı manayı arayalım; sırrolursak ondan geleni ona , senden geleni sana geri yansıtırım, benim artık gerimi göremezsin çünkü ben bilmediğin diyardayım. gerçekten de gelen her türlü sesi,soluğu, ağlamayı, yalvarışı ,yakarışı , dünyanın bütün gamını, sevincini, hüznünü, ışığını olabildiğince yansıtırım, çünkü benim tenim, benim etim şimdi size sırroldu, belki de biraz zırh oldu.düşünsenize cevap vermeye çalıştığımı, benim ardımı görmenizi sağlayacak bir sırrlanma hatasını...

    kadem basmak, adım atmak, gitmek, anlamını taşır. arb. kadem ön, öncelik, adım, ayak ,önden gitme, önce olma, önceleme manalarını karşılamakla beraber kıdemden köken almaktadır .kıdem'in bir anlamı da daha eski olmaktır.
    böylece sırra adım atmak,sırra bir öncü olma durumu meydana gelir ki sırlanmış bir ayna gibi,bakan göremez bakan göremez , sır perdesi kalkınca ak kıyılardan öte herşey gümüş rengine dönüşür. herşeyi görebilir hale gelirsin.
    “ ağlamayın demeyeceğim; çünkü bütün gözyaşları kötü değildir.” * * *