hesabın var mı? giriş yap

  • kahramanmaraş abdülhamidhan camii'nin eski imamı ömer faruk hoca, depremzede çocukların yaşadığı travma biraz olsun hafifleyebilsin diye böyle bir şey düşünmüş. özlediğimiz, pek rastlamadığımız hareketler. kendisini tebrik ederim
    link

  • hiçbir şey. sen o öğrenciyi dövüp sövüp sınıfı mum gibi yapsan paşamızın ağırına gidip ertesi gün çıkışta karnına bıçağı takmayacağının garantisi yok. bir sınıf dolusu asayiş vakaya bir tane öğretmenin çıkıp eğitim vermesi bekleniyor. devlet önce öğretmeninin can güvenliğini sağlasın sonra eğitim beklesin. şu durumda öğretmenin yapacağı suya sabuna dokunmadan maaşını almaktır.

  • rüzgar'ın etrafındaki arkadaşları ve peşinde koşan kızlar zaten onunla aynı karakterde olduğu için etkilenmeyecektir. hatta teselli bile edeceklerdir "mağdur" arkadaşlarını. çünkü bura türkiye, ne bekliyon.

  • şimdi anladınız mı başkanlık sisteminin faydasını diye sormuş. yoo enginciğim anlamadık, zorlama boşuna.

    ayrıca dolar fırladı, ekonomi batıyor, mutlu musunuz diyorsun ama adama demezler mi bu akp 13 yıldır ekonomiyi sağlama alamamış mı ki bir değişimde darmaduman oluyoruz? adama derler gerçi bunu sana değil, pardon.

  • (bkz: alternatif tıp)

    bir cins kurbağa salgısının, ejder kanı ağacı ile sıvı ortamında birleşiminin deriyi yakarak (hafifçe) tahrip edilen bölgeye sürülmesi ve bu ikilinin kana karışmasıyla uygulanıyor. erkeklerde kol kadınlarda bacakta yapılıyor.

    şaman tedavisi olan bu uygulamanın bilimsel olarak da açıklaması yapılmış vücuda sağlam iyileştirici etkileri ortaya konulmuş.

    uygulaması (henüz kendim yaptırmasam da) bazı ritüellerle oluyor. kendisi de şaman ve aynı zamanda tıp doktoru olan arkadaşım bu uygulamayı yapıyor ve kesinlikle tavsiye ediyor. (kalp hastaları ve hamileler hariç)

    kambo

  • arkadaşlar ben özelde çalışan bir öğretmen olarak tek hayalini kurduğum şey eşimle ve kızımla bir otele tatile gitmek .maaşımla bırakın tatili faturalarımı ödeyemiyorum.gerçekten kendimi geçtim artık ülkem adına o kadar üzülüyorum ki.
    duzeltme : imla

  • yıllar önce bir gün, bir sohbetimsi esnasında amerikalı sorar :
    - what's the meaning of "lower" in turkish?
    genç svrgn heyecana gark olur, düşünmeden ve yalan yanlış :
    - alt, aşağı
    yaşlı amerikalı yeni öğrendiği türkçe kelimeyi ezberleme arzusuyla yüksek sesle tekrarlamaya başlar :
    - al taşağı, al taşağı, al taşağı.

  • kösem balkon konuşması yaparken safiye sultanın "daha batıdaki oyların sayımı bitmedi" tadındaki chpli bakışı gözlerden kaçmamıştır.

    not:akpli değilim.

  • yer trabzon, şehir merkezinde bir lokanta...

    müşteri- bu laz böreği neden yapılıyor?

    garson- neden yapmayalım?

    müşteri- ???!!!

  • bülent kayabaş'ın anılarından...

    'pendik tiyatrosu' adlı bir girişimde bulunmuştuk genç arkadaşlarla beraber. 1967'de, kemal'le ilk kez orada tanışıp samimi olduk.
    paramız yoktu beş kuruşsuz dönemlerimizdi. geceleri yemek yedikten sonra, parasızlıktan çay bahçesine filan da gidemiyoruz. sabahı bekliyoruz fırınlar açılsın diye. fırından ekmek alıyoruz. o zamanlar ortalık o kadar sakin ki; manav domatesini biberini yerinde bırakıp gidiyor geceleri. biz de o domateslerden alıp tuza banarak yiyoruz. öyle geçiyor günler.
    provalar oldu, oyunlar başladı derken biz hâlâ, devamlı domates alıyoruz aynı tezgâhtan; ama bayağı alıyoruz yani. "alıyoruz" dediğim, düpedüz çalıyoruz! yıllar sonra o kemal sunal, ben bülent kayabaş olduktan sonra, bu anıyı anlattık birbirimize. çok güldük, hüzünlendik, derken düştük kemal'le pendik yollarına, domateslerini çaldığımız o adamı bulmaya. bulduk da. tabii bu arada bayağı ünlü olmuşuz artık.
    "vaaay!" dedi adam, "ne arıyorsunuz siz burada?"
    "yahu mehmet amca" dedik, "biz böyle böyle, aşağı yukarı iki günde bir senin kasalarından domatesleri çalar, tuza banar yerdik."
    adam durdu durdu, bir ağlamaya başladı ki sorma. "ne oldu amca?" dedik. "siz," dedi. "nasıl bana söylemezsiniz? siz bana neden gelmezsiniz? ben size ne domatesi, her gün yemek verirdim!" diye ağlıyor. biz ağlıyoruz, adam ağlıyor.

    o zamanki insanların değeri, havanın, suyun, deniz kenarının tadı, her şey bir başkaydı. beş kuruşsuz da olsak, başka hiçbir sorun aklımızda yer etmezdi o dönemlerde.