hesabın var mı? giriş yap

  • sivil havacılıkta bile uçucu personelin sözleşmesinde bir takım maddeler vardır. mesela üniforma üzerinde iken sigara içemez. üniformanın ağırlığına yakışmayan hareketlerde bulunamaz ve hatta belirlenmiş çanta ve valizler harici bir poşet dahi taşıyamaz. yaparlarsa ciddi sonuçlar ile karşılaşırlar.

    neden yapamazlar? çünkü o kurumun koruması gereken bir itibarı vardır. ve o üniforma, o kurum demektir.

    bu insanların eğlenmesine, eğlenceli videolar çekmesine hatta abartmasına karşı değilim. isteyen, istediğini yapar. isterse patates kızartsın; isterse altına sıçıp, bokunu yüzüne sürsün. bana ne?

    ama o üniforma üzerlerinde iken binlerce yıllık geleneği olan türk askerini ve ordusunu temsil ediyorlar. o üniforma üzerlerinde iken vakur olmak zorundalar. o binlerce yıllık geleneğe bağlı olmak zorundalar.

    çünkü o gelenekler bozulursa, o asker şehit olur.

  • + doğuz yüz doğsan bir melbourne, doğuz yüz doğsan iki tokyo, doğuz yüz doğsan üç buenos...
    - immeet abeey, burada uluslararası hukuk diye bir şey var.
    + la kafamı karıştırdın. 1 adana, 2 adıyam..

  • caz kilise kökenli bir müziktir. afro-amerikalıların kendi ritimlerini kullanarak söyledikleri ilahilerden gelir.

    roll jordan roll

    tabi ki çıkış noktası tarlalarda, madenlerde çalışırken söylenen uzun hava şarkılardır. ama gelişiminin kilise müziği sayesinde olduğunu söyleyebiliriz. çünkü siyahiler ile beyazların hiyerarşi olmadan bir araya gelebildikleri nadir alanlar kiliselerdi ve burada banjo, organ gibi beyazlara ait enstrumanları keşfedebildiler.

    ki bugün bilinen jazz şarkılarının çoğu -oh mary don't you weep, when the saints go marching in- ilahidir. ray charles vokallerini genelde kilise korosundan seçermiş.

    burada charles pickard ware ve lucy mckim garrison tarafından yayınlanan bir koleksiyon var. caz müziğin erken örneklerini görebilirsiniz.

    blues, daha farklı bir kimliğe sahip. çıkış noktası hemen hemen aynı, ama caz müziğe nispeten tek tonlu olduğunu, daha melankolik bir kimliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz. şöyle de ifade edebiliriz: caz kilise müziğiyse blues taşra müziğiydi.

    blind lemon jefferson blues müziğin babası olarak görülür. kör bir sokak müzisyeni kendisi. texas'ta gitarıyla sokaklarda çalarken paramount müzik şirketi tarafından keşfediliyor ve şarkıları kaydediliyor. geniş kitlelere ulaşan ilk blues müzisyeni olarak kabul edilir.

    şunu da belirtmek gerekiyor ki, halk müziğinin kente hitap etmesi ancak taşralardan kentlere göçlerin en üst seviyeye ulaştığı ve kayıt teknolojisinin geliştiği zamanlarda mümkün olabildi. blues da bu sayede yayıldı.

    blues "hüzün" demek zaten. ki cazın aksine hillybilly müziğe de yakındır. hatta jimmy rodgers woody guthrie, johnny cash, bob dylan gibi country şarkıcılarının temsil ettiği geleneğin ilk öncüsüdür ve bir "blues" müzisyenidir.

    kısaca şunu söyleyebiliriz: caz arkaik olarak tarlalardan ve madenlerden çıksa da, kilise müziğidir. hatta sidney finkelstein'ın ifadesiyle "bir afrika müziği değil, amerikan müziği"dir. blues ise taşrada dertlenip sazı eline alan köylünün müziğidir.

    ekşi şeyler editi: bu giriyi yazmaya başladığımda bu konulardaki araştırmalarıma yeni başlamıştım. eksik olduğum noktalar olabilir. mesela cazı bir "kilise müziği" olarak tanımlamışım, bu yanlış değil ama biraz eksik. caz aynı zamanda blues'a göre daha "kentli" bir kimliğe sahiptir, bunu da eklemek lazım.

  • 90lı yılların ortalarına kadar süren acaip bir dönemdi. liseliler bilmez, sokakta elinde tefle çingene bir adam yanında kocaman bir boz ayıyla gezerdi. şimdi 48 ay banka kredisiyle alınmış yüzlerce arabanın doldurduğu sokaklarda kedi görmek bile zorken böyle bir sahneyi tahayyül etmek fazla sürreal kalıyor.

  • fena halde spring heeled jack karakteri ile benzerlikler gösteren anti-kahraman.

    esasen spring heeled jack 19. yüzyıl ingiltere’sinde onlarca yıl gündemde kalmış, gazetelerde haberleri yayınlanmış, ama hiçbir zaman yakalanamamış bir saldırgan. ilk görülmesinden sonra ülkenin farklı yerlerinde, farklı farklı şekillerde görüldüğü iddia edilmiş. her seferinde eklenen fiziki özelliklere bir noktadan sonra insanüstü güçler de eklenmiş. en başında yay topuklu jack denmesi de saldırganın kaçarken çok yükseklere sıçradığının görülmesinden kaynaklanıyor. tabi, olaylar kuvvetle muhtemel şahitlerin uydurması.

    bu tarihi olaya etraflıca anlatan video için tıklayınız: ingiliççe

    buraya kadar olay tarihi bir gizemli adli vaka veya sulandırılmış bir asparagas. lakin, işin batman ile ilgisi, jack’in görülmesi rapor edildikçe zaman içinde bir süper kahraman gibi güçlenmesi ve gizemli bir hikaye haline dönmesi neticesinde spring heeled jack adlı bir çizgi romanın yayınlanmasıyla başlıyor.

    gizemli saldırganla aynı adı taşıyan bu çizgi roman karakteri neredeyse viktoryen bir batman’dan farksız. nasıl mı?

    (1) yarasa kostümü giyiyor.
    (2) intikam peşinde.
    (3) aynı batman gibi karanlıklardan çıkıyor, aldatma ve korkutma taktikleri uyguluyor.
    (4) bir anti-kahraman.

    bunlar yetmezmiş gibi şu özellikleri insana “ulan intihal olacaksa böyle olsun” dedirtiyor:

    (1) alteregosu bir soylu ve zengin. (kendisine ait olması gereken topraklara ve makama konan üvey kardeşine karşı mücadele ediyor.)
    (2) yanında ona yardımcı olan bir uşak var (adı alfred değil).
    (3) alteregosunun ismi, bertram wraydon. (bruce wayne, ikisinin de isim ve soyisimlerinin baş harfleri aynı.)

    daha başka bir sürü benzerliği konuyu uzunca anlatmış şu ingiliççe yazıdan okuyabilirsiniz.

    (bkz: vay anam vay neler dönmüş serhat ya)

  • bir fahrettin koca açıklaması. karakter sınırlaması nedeniyle kısaltılan açıklamanın tam hali; "29 temmuz'dan bu yana ağır hasta sayımız 8 kat arttı, vefat eden sayısı 8 kart arttı; evde semptomu olmayanın sayısı mı sizin için önemli?". hayır dalga geçmeyi artık alenen yapmaya başladılar. en son da damat efendi, ben dolara bakmıyorum diyordu.

    kaynak

    edit: bazı yazarların hassasiyeti üzerine argo kelimeleri kaldırdım.

  • yılmaz abicim, sen gençliğinde de çok yakışıklı değildin. bir demet tiyatroda sevgilin asuman yani deniz özermandı, manken değildi yani. vizontelede sevgilin yoktu, tuubada sakat bir kız aşık oluyor gibi oldu ama bir şey yaşanmadı. organize işlerde ebru akelle sevgiliydin ama kadın seni terk ediyordu. yani rollerinde hep bir yanı kırık kadınlarla sevgili olan yakışıklı olmayan bir adamı oynuyordun.

    ne zaman 50yi geçtin bir hareketlenme geldi. önce sazan sarmalında ezgi molanın biricik aşkı oldun, şimdi de bu dizide neredeyse kızın yaşındaki hazal ergüçlü ve milyoner selma ergeç sana ilk görüşte aşık oldular. tamam senaryoyu sen yazıyorsun falan ama biraz abartılı olmuyor mu?

  • (bkz: kanzuk) hahaha! nereye yazsam uyuyo lan. hiç de tanımıyorum kendisini, ne de yediği naneler umrumda. baktım herkes her yere kanzuk yazıyo, boş yer buldum mu basıyorum kanzuğu!