hesabın var mı? giriş yap

  • akşam eve gelince beyler makarna mı yiyelim patates mi sorusuna 45 dakika süren bir yanıt aldıktan sonra hiçbir şey anlamayıp 2 buçuk saat düşündükten sonra aç uyumaktır.

  • fragmanın ilk sahnelerinde carol'ın uzay mekiğinin dünya'ya düştüğünü görüyoruz. herkesin bildiği üzere bu 90'lı yılların dünyası. belli ki carol dünya'da geçirdiği dönemi hatırlamıyor. muhtemelen kree'lerin sebep olduğu bir hafıza kaybı durumu söz konusu. geçmişini bağlantılarını silerek kendileri için ideal askere dönüştürmüş olabilirler.

    birçok kez bu filmin klasik bir orijin filmi olmayacağı söylenmişti. carol'ın hafıza kaybı hikayesi bunu destekler nitelikte. aslında baş karakterimizde filmde kendi orijininin peşinde koşacak. bu da mcu içerisinde farklı bir bakış açısı demek. benim bu fikir hoşuma gitti. bu süreci değerli kılacak olanda şüphesiz skrull'lar.

    skrull'lar istediği kişinin görüntüsünü ve sesini kusursuz şekilde kopyalayabilen bir ırk. bununda ötesinde kendilerini ifşa etme zamanı gelene kadar tamamen kopyaladıkları kişinin kişiliğine bürünüp, onun alabileceği kararları alabilecek kadar hedefi ile bütünleşebiliyorlar. kendi hafızasına bile güvenemeyecek bir baş karaktere böyle bir villan konsepti kusursuz bir sonuç çıkarabilir. fragmanda çok az yer kaplasa da skrull'ların liderinin talos olduğunu biliyoruz. insan sureti ise muhtemelen s.h.ı.e.l.d. yöneticilerinden biri olacak. carol'ın yumrukladığı yaşlı kadın yüksek ihtimal skrull çıkacaktır. filmin kree-skrull war hikayesinden ciddi şekilde esinleneceğini biliyoruz. kree ve skrull ırkları ezelden beri birbirlerine düşmanlar ve bu hikayede dünya'yı savaş alanı olarak kullanıyorlar. fragmanda ronan'ı dünya'ya bakarken gördük. talos ve adamları zaten dünya'da. kree'ler de geliyor. sonuç; mcu'da kree-skrull savaşı.

    fragmanın başında gördüğümüz skrull otopsisi de gözlerden kaçmayan bir diğer unsur. hatırlanacağı üzere secret ınvasion'ı tetikleyen unsurlardan biri elektra'nın skrull çıkmasıydı. çizgi romanlarda skrull otopsisine reed richards, hank pym ve tony stark girmişti. bu filmdeki sahne ona güzel bir gönderme olmuş. seçebildiğim kadarıyla oda da doktor dışında nick fury ve coulson var.

    nick fury ve coulson'un genç halleri son derece başarılı yapılmış. zaten daha önce marvel'ın gençleştirme işini hank pym, janet van dyne ve ego gibi karakterlerde harika yaptığını görmüştük. bu film nick fury içinde son derece önem taşımakta. fragmandan anladığımız kadarıyla bildiğimiz haline hem fiziksel (en son birine güvendiğinde göz kaybetmesi) hem de zihinsel olarak bu filmde gerçekleşecek. elindeki çağrı cihazı da hemen dikkat çekti. ama tabi malum çağrı cihazı değil bu.

    filmde flashback sahneler önemli bir yer tutacak. üstelik carol'ın hem çocukluğuna, hem de güçlerini kazanmadan önceki haline gideceğiz. marvel şu anda the life of captain marvel serisi çıkartıyor. sanıyorum ki bu çizgi romanlardaki elementler filmde de kullanılacak. carol'ın askeriyedeki günlerinde çok önemli bir unsur var. o da maria rambeau. kendisini bu filmde baş kahramanımızın askeriye günlerinden arkadaşı olarak göreceğiz. lakin kilit nokta maria'nın bu filmde küçük olarak göreceğimiz kızı monica. monica, carol'ın çizgi romanlarda yakın arkadaşlarından biri. o da kozmik güçlere sahip. bir dönem captain marvel ismini de taşımıştı. şu an da spectrum ismiyle anılıyor. captain marvel'ın olası devam filmlerinin günümüzde geçeceğini düşünüyorum. devam filmlerinde monica'yı da göreceğimize eminim.

    fragmanda az yer kaplasa da kree ana gezegeni hala'yı da görmek mümkün. hala dendiği zaman benim aklıma direktman supreme ıntelligence geliyor. filmde onu görürsek çok mutlu olurum. carol'ın parçası olduğu starforce ekibini çok az da olsa aksiyonda görüyoruz. bu ekibin liderini bilindiği üzere jude law oynuyor. beklenti mar-vell olduğu yönünde. ama ben her geçen gün bu fikirden uzaklaşıyorum. bana captain marvel'ın en büyük düşmanı olan yon-rogg olma ihtimali daha fazla geliyor. zaten henüz karakterin adı da açıklanmadı. karakter tarifleri de mar-vell'e uymuyor. aslında bu durumdan da biraz memnunum. içerisinde skrull'ların olduğu bir hikayenin ana temasının güven olması lazım. jude law'ın karakterinin de carol gözünden güveninin sorgulanması, hatta belki ihanete uğrama, karakterin carol'ın eğitmeniyken villain dönüşmesi filmin temasına çok uygun olabilir.

    son olarak carol'ın maskesini ve mohawk saçını starforce görevi sırasında görüyoruz. aslına uygun şekilde yapılmış. fragmanın final anlarında ise carol'ın binary moduna geçtiğini görüyoruz. yalnız burada en fazla dikkatini çeken unsur carol'ın güç toplarken kullandığı enerjinin ant-man and the wasp'ta gördüğümüz quantum realm enerjisine benzemesi. daha önce quantum realm ile alakalı unsurların captain marvel filminde de yer alacağı söylenmişti. sanıyorum carol, quantum enerjisini kullanacak.

    captain marvel ilk fragman itibariyle son derece güzel duruyor. ikinci fragmanıyla ilk fragmanından daha fazla kişiyi etkileyeceğine eminim. bu film mcu'yu baya derinleştirecek. özellikle skrull ırkının işin içine girmesi ile şu ana kadar ki izlediğimiz filmleri bile ciddi şekilde etkileyecek bir süreç başlamış olabilir. secret ınvasion'ın temelleri burada atılıyor olabilir.

  • ürkütücüdür. eylem süresince eylemcilere karşı öyle aşırı tepkiler duydum ki kanım dondu. yok kafalarına sıkacakmışsın, yok bilmem ne yapacakmışsın... komşunun oğlu/kızı belki oradaki, senin insanın ya? bu nasıl bir vahşet? allah akıl fikir versin hepinize. zaten baştakilerin çok daha basit şekilde bitirebilecekleri bir eylemi kışkırtmalarla bu noktaya getirmelerinin amacı da buydu. şimdi kim provakatör kim oyuna gelen söyleyin?

    edit: biz göçmeniz, bosna'da akrabalarımız var. yıllarca bosna savaşının vahşet hikayelerini dinledik. orada birlikte gülüp eğlendiği, düğününe derneğine katıldığı komşuları katletti boşnakları. sırf dini farklı diye. işte sizin o sırp kasaplarından hiç farkınız yok, bilesiniz.

  • ne yapsın insanlar. ayda en iyi ihtimalle 2.500 lira alırken bir spor ayakkabıya 400-500 lira mı versinler?

  • çok kötü bir şeydir, yapmamak lazım. ama neden yapıldığını öğrenmek gerekiyor.

    dünya adil değildir. şimdi örnek olarak u2 isimli güzide grubun no line on the horizon albüm örneğini vermek istiyorum. bu albümün amazon'daki satış fiyatı 9,99 $, yani bugünün kuruyla 15 tl iken d&r'daki satış fiyatı ise 24,49 tl.

    ve fakat türkiye'nin 2008 yılı kişi başı milli geliri bugünün kuruyla 8400 küsur dolarken, abd'ninki 46,000 dolardır. şimdi, bu işteki yanlışlığı anlamak için ekonomist olmaya gerek yok, bu bildiğimiz gerizekalılıktır. sadece bir gerizekalı, potansiyel müşterinin satın alma gücü diğerinin yaklaşık altıda biri olan bir başka dükkanda aynı malı daha pahalıya satar. şimdi diyeceksiniz ki ''kardeşim o zaman ferrari de altıda bir fiyatına satılsın''. öyle değil. bu bildiğiniz cd. araba değil. demagoji yapmayın. maliyetin yaratıcılık olduğu ürünlerde sistem farklı çalışabilir.

    bu gerizekalılığın çözümü çok ama çok basit; bir ülke vatandaşının satın alma gücüne göre satış fiyatı belirlemek (tabi ki buna izin verebilecek kar marjı olan mallarda) bu yapılmadığı sürece insanlar, kendi satın alma gücüne göre yaşamaya ve alternatif yollar bulmaya devam edecektir.

    buradaki tek argüman şu olabilir; ''iyi güzel söylüyorsun da padawannabe, no line on the horizon'ı al diye kafana silah mı dayıyorlar? paran yoksa alma, ölür müsün?''

    maalesef bu mümkün değil. internet dediğimiz olguyu sonuna kadar sömürüp, ''u2 yeni albüm çıkardı haberin olsun'' diye 80 yerden haber verip, mail atıp, ''biz magnificient'a klip yaptık, seyretmezsen topsun'' diye bana bono'nun videolu mesajını iletip, facebook'tan, mail'den oradan buradan bana ulaşıp, albümü gözüme sokup, ''aha bak 3 dakkalık şarkının 1 dakkasını bedava dinle, dinle lan çekinme'' dedikten sonra ''amma paran yoksa alma'' diyemezsin. insan böyle çalışan bir varlık değildir. dünyada şu anda tüketici ve tüketilen ürün arasındaki mesafe sıfıra inmiştir. iletişim araçlarının bütün avantajlarını kullanıp, sonra en ufak sorunda ''iletişim araçları suistimal ediliyor bik bik'' diyemezsiniz.

    gelelim ''film indiriyorsunuz, dizi indiriyorsunuz, sinema sektörünü bayılttınız'' teorisine. bakalım öyle mi?

    imdb'deki dünyada en fazla hasılat yapan 10 filme bakalım:

    1. titanic (1997) $1,835,300,000
    2. the lord of the rings: the return of the king (2003) $1,129,219,252
    3. pirates of the caribbean: dead man's chest (2006) $1,060,332,628
    4. the dark knight (2008) $1,001,921,825
    5. harry potter and the sorcerer's stone (2001) $968,657,891
    6. pirates of the caribbean: at world's end (2007) $958,404,152
    7. harry potter and the order of the phoenix (2007) $937,000,866
    8. star wars: episode i - the phantom menace (1999) $922,379,000
    9. the lord of the rings: the two towers (2002) $921,600,000
    10. jurassic park (1993) $919,700,000

    e bu filmlerin 7 tanesi 2000 sonrası, 4 tanesi 2006 sonrası. bu iddiaya göre bu rakamların azalıyor olması gerekmez mi? özellikle bu işin bokunun çıktığı 2005 sonrası? hatta ve hatta neredeyse yeni sayılan the dark knight'ın listede 4. olması nedendir niçindir? bu arada bir parantez de titanik filminin açık ara birinci olmasına açmak istiyorum. nasıl olur lan?

    dünyanın en gereksiz tartışmaları, ölçülemeyen değerler içeren tartışmalardır. tıpkı bunun gibi. bana ''kardeşim internetten film indirenler sinemaya gitmiyor, sinema zarar ediyor'' dersiniz, ben de size derim ki ''arkadaş onlar zaten gitmeyecekti o filme, üstelik x kişisi filmi netten indirip seyredip, y kişisine bu filmi seyret diyor ve y kişisi de bu filmi sinemada seyrediyor, normalde gitmeyecekti bu insan o filme'' derim.

    şunu yapabilirsiniz: ''internet reklamcılığı yazılı basın reklamcılığını öldürüyor'' çünkü rakamlar var. ama bu sinema, dizi, internet bik bik diyemezsiniz, çünkü rakamlar öyle demiyor.

    bütün bunların sonunda şunu diyebilirsiniz: ''yani sen diyorsun ki yakalanma ihtimali çok düşük olursa, insanoğlu dediğimiz kişi, suçu kendi kafasında rasyonalize edebilirse, yapar, çok hayvansın'' tabi ki böyle, böyle olmasa, mahkemeler, avukatlar, hapishaneler, polisler olmazdı?

    peki çözüm ne? çözüm radiohead'den geldi bile, ve aslında bu konuda bütün atıp tutanlara kapak olarak geldi.

    radiohead'ın son albümü internetten bedavaya indirildi. isteyen para ödedi, isteyen ödemedi. ortalamada kişi başına ödenen para 6$ oldu. şimdi yukarıdaki mantığa göre herkesin bedavaya indirmiş olması gerekmiyor muydu? niye bu gerizekalılar bedavaya sahip olabilecekleri bir şey için para ödediler? ortalama bir amerikalı'nın ödediği para da 8,05$. bu da şu demek, bir amerikalı belki de 4$ ödeyen bir türk'ün 2$'ını da ödedi. yani benim yukarıda anlatmak istediğim kişi başı milli gelire göre düzenlenmiş ürün fiyatının bir nevi uygulanması durumu. şu anda u2'nun albümü 9,99$. radiohead'in satılan albüm başına eline geçen para eminim u2'nunkinden fazladır.

    ha ben bu yapılanı savunuyor muyum? hayır. bu yapılanın arkasındaki motivasyonu açıklamaya çalışıyorum. bir de bu yüzden sinema sektörü battı yandı kül oldu, müzik sektörü can çekişiyor bidi bidi denmesini çok komik buluyorum.

    müzikler internetten indirilemiyor olsaydı bile müzik sektörü küçülecekti, çünkü eskisi gibi 3 tane grup yok. artık iletişimin gücü yüzünden müşterinin beklentileri, ilgi odağı vs. çok değişti. stadyum konserlerine bakın, hep eski gruplar, çünkü yeni gruplar stadyum dolduramazlar. eskiden 3 tip müzik vardı, şimdi 300 tip var. eskiden bir grubun diğerlerinin arasından sıyrılması için çok kasması gerekiyordu, şimdi bir klip, youtube, bloglar, parlama ve sönüş devri başladı.

    dünyanın -iyi ya da kötü- değiştiğini kabul etmek gerekiyor. bütün bu tartışmalar recorder'lı teypler çıktığında da yaşanmıştı.

    15 yıl sonra dünya bambaşka olacak. bugün tonla para kazanan binlerce aracı iş kolu ortadan kalkacak. yüzbinlerce ürün direk olarak internet üzerinden tüketiciye sunulacak. aracılar yok olacak.

  • köpeği tarafından şartlı reflexlendirilerek her zil çaldığında köpeğine yemek veren adam