hesabın var mı? giriş yap

  • resmi gazetede yayınlanan karara göre, türkiye'deki gazzeli üniversite öğrencilerinin lisans ve önlisans parasını devlet karşılayacak.

    görsel

    türkiye'de en zor şey türk olmak

  • canlı hayatlar adlı programda az önce kendini nostradamus ilan eden sanatçı. canlandırmalarda bi arkadaşı buna "bildiğim kadarıyla senin gibi 10-15 kişi var dünyada. amerika topluyo onları" dedi. petek dinçözden 15 tane olması korkutucu ama neyseki amerika toplatıyomuş.

  • efendim, işte bu hayvanların bayrak tutanlarından biri, yani bir efes pilsen sever yanına bir stella sever, bir samuel adams sever, bir youngling sever ve pilsner urquell sever ile birlikte bara gitmiş.

    stella'cı tabiatiyle barmenden stella istemiş, barmen vermiş, samuel adams'çı bir samuel istemiş, barmen vermiş, younglingçi, bir youngling yolla bakayım barmen derken, pilsner urquell'i seven arkadaş da pilsner urquell istemiş.

    efes pilsen sever hayvanoğluhayvan kıro da, bir bardak su istemiş efendim.

    tabi diğerleri şaşırmış, nasıl olur demişler, sen neden bira söylemedin?

    bizimkinin cevabı hazır tabi, "baktım kimse bira içmiyor, ben de içmiyim bari" demiş.

  • kafamda bayağı düşünce döndüren ilginç bir seridir star trek. özellikle günümüzdeki yeniden hayal edilmiş versiyonları gözönüne alındığında aslında bir anlamda çağını yansıtır. bu yazı dahilinde original series'tan çok the next generation'a değineceğim zira benim yetiştiğim seri o. belirtmeye gerek yok, buradaki söyleyeceklerim benim kendi düşüncelerim, yani öyle genelgeçerlik iddiam bulunmamakta.

    original series 1966'da yayına giren ve girdikten sonra bilimkurgu ile ilgilenen herkesin bir şekilde dimağına yerleşen bir seri. bu serinin ana karakterleri olan bir eli şeyinde diğer eli fazerinde kaptan kirk'ü, mantığını kullanan spock'u ve düz normal insan mccoy (doktor) bir anlamda id, süperego ve egoyu temsil ediyor bile denebilir. bu serinin hem dönemin hem de dönem bilimkurgusunun kadın/erkek kabullerini de yansıttığını düşünüyorum bu arada. yani erkeğin errrrkek olduğu, bir nevi amerikan kadirizminin alıp başını gittiği dönemlerdir bunlar. erkek dediğin göğüs kıllarını kesmez, evrendeki tüm "manitalara" yazar, tüm düşmanlarını da biçerdöver gibi keser. ancak tüm bunları dedikten sonra şunu da vurgulamak gerekir. bu seri dönemi için bayağı devrimcidir. 1950lerde sona ermiş bir mccarthycilik dönemine rağmen hala soğuk savaş gırla devam ederken kaptan köşkünde bir rus, malcolm x henüz ölmüşken ve ırksal gerilimler süregelirken zenci bir kadın göstermek falan çok risklidir. evet görece olarak küçük rollerdedir bu insanlar ancak yine de vardırlar.

    devamında gelen the next generation ise belki bir milletler cemiyeti, bir birleşmiş milletler cinsinden bir idealizme sahiptir. aksiyon adamı kirk gitmiş, diplomasiyi ön plana koyan bir picard gelmiştir - gerçi bu geliş biraz yavaştır 1. sezon serinin diğer sezonları ile kıyasla tam bir kepazeliktir, 2. bölümde tüm geminin orjiye falan bağlamasının nasıl bir akıl fikir sonucu olduğunu hala merak ederim. ancak devamında, karakterler oturduktan sonra, dönemi için bir bilimkurgu eserinde olmayacak derecede ciddi konulara girer. mesela ilk sezonda çok da sallanmayan prime directive konusu burada önemli bir yer tutar. bir anlamda sömürgecilik döneminin ciddi bir eleştirisidir bu. nitekim bu dönemde yapılan neredeyse tüm müdahaleler "beyaz adamın yükü" olarak temellendirilmiştir. sömürge altındaki ülkeleri başka gezegenler olarak hayal ederek aslında bu yükün ne kadar varolduğunu sorgular tng bu kavramla. ancak dizinin bu konuda çok oynak bir çizgide hareket ettiğini ve kesin bir fikir belirtmediğini söylemem gerekir - son tahlilde olay "uzay yolculuğu yapamayan medeniyetleri ellememek gerekir, picard aksini düşünmedikçe"'ye bağlar. ne yalan söyleyeyim bu beni hayal kırıklığına uğratan bir istisnai düşüncedir - bu konuyu tartışmaya açıp en nihayetinde amerikan istisnacılığına benzer bir biçimde picard istisnacılığına bağlamak da ne bileyim bana oldum olası yavan gelen bir sonuç oluyor.

    tng'nin konu aldığı bir diğer olay da "insan olmak nedir" sorusudur data özelinde. bu aslında spock ile beraber tos'ta da ele alınan bir konu olmakla beraber, canlı olmayan bir varlık özelinde sorulması bu soruyu daha özel kılar. data belki de terminatör sonrası bilimkurgu evreninde insanlığı yoketmeye çalışmayan nadir yapay zekalardandır. asimov'un r. daneel olivaw'ıyla kıyasla robotik görünür - hatırladığım kadarıyla asimov'un çelik mağaralar adlı kitabında dedektif baley olivaw'ı ilk gördüğünde bir robot olduğunu anlayamaz - ama bende bıraktığı intiba daha insani bir varlık olduğu yönündedir. burada en büyük etki sanıyorum olivaw'ın robotluğundan son derece memnun olup insanlaşma konusunda çok da bir çabasının olmaması ve insanlarla beraber bir ekipte yer almamasıdır. data robot da olsa bir yaşam formu olarak görülür - bu konu zaten bir bölümün başlıbaşına konusudur (https://en.wikipedia.org/…rek:_the_next_generation)).

    robot demişken borg'a da değinmek gerekir. borg tng dahilinde sanıyorum en korkulan rakiptir. bunun temel sebebi olarak teknolojik üstünlüklerinden ziyade tek tip ve empati kurulamayacak derecede olmalarını görüyorum ben. borg, mekanik bir toplumun aşırılaşmış halidir. herşey belli bir düzende yapılır - bu düzene uymayan şeyler de ya yok edilir ya da zorla "uydurulur". bu, çoğulculuk ile kendini ifade eden federasyon için tam bir antitezdir. yani romulanlar bile bu kadar nefret ve tiksinti uyandıracak şekilde tasvir edilmezler. evet belli bir habislikleri vardır ama en nihayetinde diplomatik ilişki kurulabilir, laftan anlayan bir medeniyettir.

    gelelim günümüzdeki tekrardan hayal edişlere. filmler eski seriyi konu alsa da önümüze çok değişik bir federasyon konsepti çizer. bu federasyon silah araştırması yapmaktan çekinmeyen, gizli örgütlere sahip olan, tng'nin federasyonu ile kıyasla vahşi denebilecek bir yapılanmadır. benim bildiğim kadarıyla tos ve tng'de section 31 gibi bir yapılanmadan bahsedilmez - ki zaten federasyonun ilkelerine de aykırıdır. her şeyi demokratik biçimde, diplomasi ile halletmeye çalışan, tüm çözüm yolları sona erdiğinde şiddet kullanan bir yapılanmada gölgeler içinde hareket eden bir örgüt nasıl ve nereye konumlanacaktır tartışılır. ki deep space 9'da da konu alınması 1998lerdedir. yani soğuk savaşın bittiği ve geleceğe yönelik o idealizmin şaşırtıcı biçimde kırıldığı yıllardır bunlar - 3 sene sonra zaten 9 eylül saldırıları olacak ve akabinde ilginç sonuçlar doğuracaktır. zamanın değişen çizgisine star trek'de eşlik eder - o kadar temiz ve idealist bir star trek değildir artık bu. ki voyager hakkında duyduğum bazı şeyler bu kafanın daha da ilerlediğini söylüyor, şahsen izlemediğim için yorum yapmayacağım.

    star trek discovery ise... benim picard ile kurduğum birleşmiş milletlervari federasyon'a tam ters giden bir istikamette konumlanıyor. nereden başlasam bilemiyorum, ancak ilk bölümde sarek'in yetiştirdiği söylenen ama kaptana gider yapan, hatta isteği olmayınca bir nevi darbe yapan bir first officer olunca hafiften bir spock kaş kaldırması yaşatıyor. böyle radikal dinci, ten rengine falan sahip klingonlar görünce de insan "abi naaptınız siz" sorusunu ister istemez soruyor ekrana karşı. kabul, klingonlarda her zaman dini bir tandans vardı da bu gidip isisvari bir biçimde tezahür etmiyordu en azından. spoiler vermemek adına daha ötesine gitmeyeceğim ama dizinin ilerleyen bölümleri de teknik olarak şaheser olsa da senaryo ve anlatı açısından çok alakasız yerlere gidiyorlar.

    şimdi ben şu konuyu açığa kavuşturayım, şahsen tos döneminde bir dizi yapılması beni rahatsız etmiyor; karakterin sarek ile olan bağlantıları hariç karakter özelliklerinde de sorun yok, yani sorunlu bir karakter ilginç bile olabilir - ama bu reimagined dizi ve filmlerin illa tos'tan bir karakterle organik bağlantı kurma ihtiyacını çok anlamlandıramıyorum. bir yeni yapımda da spock veya sarek duymayalım ya. hayır karakterleri bu şekilde temellendirince ben ister istemez "bu karakteri sev çünkü sarek ve spock ile kanka. kankalık müessessi! seveceksin! sevmezsen bu karakterleri de sevmiyorsun" temelli bir yancılık hissi hissediyorum.

    bakın federasyon ve star trek evreni devasa bir evren, devasa bir yapı. şu anda öyle bir hale geldi ki tüm evren spock etrafında, picard etrafında falan dönüyor. şu gerçeğin farkındayım, eski serilerde de diğer serilerden karakterleri görüyorduk ama atıyorum picard'ın büyükbabası kirk falan değildi veya data'yı spock bulmuyordu. tng'nin ilk bölümünde bones gemiyi ziyaret edip gidiyordu mesela.

    picard'ı izlemedim, o yüzden bir yorum yapamayacağım ama izlediğim diğer reimagined eserlerden temelli büyük hayallerim yok, bilakis hayalkırıklığı olacağını düşünüyorum. patrick stewart'ı nasıl ikna ettiler ("money, dear boy" dediğini duyar gibiyim ama umarım öyle değildir) bilmiyorum ama star trek günümüzün dünyası için fazla, hem de çok fazla, idealist kalan bir evren. bu evreni gerçekçi kılmak adına cinsiyet politikalarını, ayrımcılığı ve günümüzün diğer sorunlarını ekleştirdiğinizde ortaya çıkan şey, orjinalinden çok alakasız bir şey oluyor. bakın, tekrardan altını çizeyim - bu yeniden çekilenler atıyorum star mrek olsaydı ve kendi başına bir evren tasvir etseydi bu güzel bile olabilirdi, ama star trek evreni izdüşümünde gerçekten çok alakasız bir yere düşüyorlar.

    bu kadar yazdık, her kültür ürünü kendi çekildiği zamanın değer ve kabullerini yansıtır. star trek de bundan azade değil tabii ki. ama şu yeni dizileri izlediğimde sorunun bizde olduğunu düşünmeden edemiyorum. gene roddenberry'nin hayal ettiği star trek bizim kirli günümüzde o kadar ütopik, o kadar inanılmaz kaçıyor ki, kendileştirdiğimiz zaman özünü kaybeden bir hale geliyor. biz, onun hayal ettiği gibi ilerleyemedik, daha iyi bir insan medeniyeti olamadık gibi duruyor kısacası.

    okuduğunuz için teşekkür ederim.

  • dünya tam bir küre olmadığı için kendi etrafında dönen bir topaç gibi yalpalar. bu yalpalama, dönüş ekseninden geçen doğrunun 25800 yıllık bir peryotta tam bir tur atarak bir daire çizmesine neden olur. bu döngü sonucu tüm diğer yıldızların konumlarıyla beraber kuzey yarımküre'de kuzeyi gösteren yıldız da yer değişmektedir. bugün polaris tam kuzeyde iken gelecekte vega kutup yıldızı olacak - ki bence de böylesi daha uygun.

  • bir çileğin başından geçenler isimli kısa film tadında bir eser olmuş.

    tanım:çilekli tatlı.

  • yan yana dizilmiş onlarca koşu bandı. hepsinin üzerinde birbiriyle yarışan ama aynı yerde duran kadınlar. aynı numara saç boyası, aynı marka ayakkabı, aynı kesim eşofman altı. hepsinin önünde aynı mp3 çalar, hepsi aynı şarkıyı çalar: "bu mp3 çalar değil, ipod!", "bu farklı".

    dolaplarda, pardon locker'larda aynı eşyalar. aynı çantaların içinde aynı cep telefonları. asla kullanılmayan yüzlerce fonksiyonu olan, aynı melodiyle çalan oyuncaklar. sahip olmak için aynı insanlarla aynı kuyruğa girilen, "farklı" telefon.

    menüleri birbirinden farklı, masaya konan yemek birbirinin aynı yüzlerce "farklı" cafe. aynı salatayı yiyen, aynı saç modeline sahip yüzlerce insan. adı farklı, huyu suyu, saçı sakalı aynı erkekler hakkında aynı dertleri yanan; isimleri farklı birbirinin aynı kadınlar. aynı diziyi izleyip, aynı şarkıyı dinleyip farklı olduğunu hisseden; buna rağmen kendini iyi hissetmeyen farklı kadınlar.

    herkesinkinden farklı gördüğü çocuğunu, herkesin göndermek için can attığı aynı okulda okutabilmek için çırpınan; kendisi yemeyen, çocuğunu herkesle aynı fast food zincirinde yediren; kendisi giymeyen, çocuğuna herkesle aynı kıyafeti alan aileler.

    aynı gün, aynı saatte, aynı kıyafetlerle aynı işin başına koşan, ve o işi yaptığı için "farklı" olduğunu düşünen aynı servisin yolcuları. aynı marka monitör ve klavyelerin başında, aynı mouse'ı oradan oraya döndürüp tüketilen aynı gençlik.

    aynı farklı insanlarda; aynı stres, aynı bunalım aynı depresyon. ve tüm bunları ortadan kaldırması için gidilen aynı doktor, yutulan aynı kimyasal leblebi.

    aynı malzemeyle yapılmış, birbirinin aynı bloklardan oluşan siteler. aynı mimari, aynı mutfak, aynı salon. aynı ebeveyn banyosunun aynı kabına sıçıp, kendini "farklı" hisseden binlerce insan.

    içiniz rahat olsun,
    hepiniz farklısınız.

  • “bu ülkede gemiler seferlerini durdurdu. herkes ekmek kuyruğuna girdi. doktorlar iş bıraktı, doktor bulamadık.” diyen dayılar ne zaman gelir? o dayılar biz mi olacağız?

  • sadece çilek yemediği kilosundan belli olan yaban domuzudur.

    yine haberin içeriğini de kimse okumamış; çiftçi gerekli mercilere şikayet etmiş, gerekli merciler avcılık derneğine gitmiş, avcılık derneği yine devlet kurumlarından gerekli izinleri çıkartmış ve öyle avlanmış. hobi falan yok arkadaşlar.