ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
uzaylılar geldiğinde insanoğlunun övüneceği şey
-
kokain, lsd, cigara liste böyle uzar..
hocam bende bi mal var sanırsın samanyolu ayaklarının altında diye uzatırız uzaylılara
stockholm uçağında namaza duran yolcular
-
dünyada her şey hızla lümpenleşiyor lan. bulunduğunuz grup, düşünce her ne olursa olsun bir şekilcilik "bak ben yapıyorum ha" durumu var. işin beni rahatsız eden kısmı bu.
berberle samimiyet arttıkça tıraşın kötüye gitmesi
-
başlığı açan arkadaşa ibretlik tespitinden dolayı kocaman bir teşekkür. deneyimlerime dayanarak söylüyorum ki berber sizi devamlı müşterisi olarak belledikten sonra ;
- randevu vaktinize sadık kalmaz.
- saçınızı kafasına göre tıraş eder.
- tıraş esnasında saçma sapan videolar izletir.
- tıraş esnasında sürekli telefonla konuşur.
edit: "tıraş"
kitap kapaklarının satın alma davranışına etkisi
-
(bkz: retorik soru)
yine de olayı sayısala dökmek maksadıyla, 2010'da bir internet sitesinde yapılan ve 600 kişinin katıldığı anket sonucuna göre, kitap kapağının karar vermede %79 etkili olduğu ortaya çıkmış. kapağın karar vermedeki önemsiz ya da baskın rolü toplamda %8, minör ve major rolü toplamda %89 olarak belirlenmiş ve cover matters başlığı ile yayınlanmış.
nihayetinde kitap dediğimiz de yayınevleri için bir tüketim ürünü olduğundan, o da marketing araştırmaları, "90 saniye kuralı" ve "z stili" ambalaj tasarımına tâbi. bu yüzden kitap kapağı tasarlayan tasarımcılar var, demek ki kapak önemli.
benim üç favorim var; misal, aynı kitabı biraz daha fazla ödeyerek bu üç tasarımcıdan birinin kapağıyla almayı tercih ederim. biri daha önce bahsi geçen hasan ali yücel klasikleri serisi tasarımı, tasarımcısı kim, bilmiyorum. diğer iki tasarımcı ise can yayınları'ndan utku lomlu ve penguin random house'dan chip kidd.
güzel kapak karar vermede etkili en önemli faktör değil ama önemli faktörlerden biri özetle.
mahmut top
-
isminizi burada görmek insana o kadar ilginç duygular hissettiriyor ki. daha geçen hafta oturduk sizinle, "odama gel kahveye, hep ben mi geleceğim?" dediniz. inanılır gibi değil şu an bu.
her operasyona en önden koşan, gözünü kırpmadan bölücü hainlerin kökünü kurutan biriydiniz komutanım. böyle 2 satırla anlatılacak gibi değil kahramanlıklarınız.
birlikte sabahlara kadar hainlerle mücadele etmemiz, kahramanca çatışmalara girip o şerefsizleri cansız olarak getirmeniz, bunun ardından yaşadığınız ve yaşattığınız haklı gurur hayatım boyunca hep aklımda kalacak.
biz size minnettarız, hakkınızı helal edin bize. gözünüz arkada kalmasın, gebertildi o hain. keşke elimizden fazlası da gelebilseydi. pırlanta gibi 2 evladınız bize emanet, rahat uyuyun.
28 ekim 2016 ırak ile vizelerin kalkması
-
irak vatandasi isidli turkiye'ye gelirken vizeyle cok vakit kaybediyordu. artik etmeyecek.
"hayaldi, gercek oldu."
ben aslında paraya önem veririm diyen kız
-
kurduğu cümlede, önem kelimesini gereksiz yere kullanan kızdır.
bilal hancı'nın eşini aldatması
-
bugüne kısmetmiş,
bilal hancı kim amk
central park türkiye'de olsa yaşanabilecekler
-
metropolitan museum of art avm olurdu. eğer müze olsaydı bile yıkılıp yerine topçu kışlası yapılırdı.
umumi tuvaletler paralı olacağı için etrafta bolca insan pisliği olurdu.
içine villalar yapılır, etrafı çitlerle çevrilirdi. önüne duble yollar döşenirdi.
upperside'dan midtown'a midtown'dan manhattan'ı ve central parkı da içine alacak şekilde köprü ve havaray yapılırdı.
mitinglerin vazgeçilmez adresi olur, miting sonrası üzerinde namaz kalınmış pembe bayraklar ve ampüllü desenler bulunurdu.
darbe gecelerinde tanklar girişleri kapatırdı.
bakın daha suriyelilerden bahsetmedim bile
fernando muslera
aliexpress
-
fark ettiğim üzere çok ucuz ürünlerin gönderim ücreti 28-40 tl’ye çıkmış.
lakin 137 tl ye bir kalem vardı sepetimde o hala ücretsiz.
gümrüğe de çaktırmadan 50 kuruş koymuşlardı en son.
biz niçin diğer ülke vatandaşları gibi paramızı hakkıyla harcayamıyoruz?
suluboya yapmak istiyorum kağıtlar olmuş 200 lira
fotoğraf makinesi almayı düşünüyordum o da 6-7 binlere uçmuş
bisikletler zaten uçtu
bir de hayale kapılıp acaba teleskop mu alsam diye aklımdan geçirdim 10 saniye kadar.
150 liraya fırça mı olur ulan, boyalara hiç girmiyorum.
bunlar lüks ihtiyaçlar farkındayım, bunlar olmasa da yaşanır lakin canımı sıkan bu yazdıklarımın maliyetini karşılayıp vergisini karşılayamıyorum.
ben böyle sanat ruhlu bir devlet görmedim, her istediğimden kendine de alıyor birer ikişer tane..
benim aliexpress rekorum 8 gün arkadaşlar.
8 günde aras kargoyla geldi, gümrük ödememiştim.
kendimi bir an fransada hissetmiştim.
fazla mutlu olduysam demek ki..
çember daralıyor.
babaların garip huyları
-
durup dururken aslı astarı olmayan yere kendine sıkıntı edecek işlere bulaşması.uzun ama komik diye yazıyorum.
tam bir hafta önce, pazar gecesi iki buçukta uyanıp odama geldi ve direkt:
-senin aklındaki ne? ne zaman evlenip barklanacaksın. senin sonunu hiç iyi görmüyorum.
az çok huyunu suyunu bildiğimden gecenin bir yarısı rüyanda mı gördün demiyorum tabii, babamın bu tarz çıkışları normal geliyor bana.
+ baba o işler öyle kolay olmuyor pek
-bence senin evlenmeye niyetin yok.
+ baba anladım da kimse yok şimdi hayatımda. kendi kendime mi evlenicem?
- kız bulsam evlenirim diyorsun yani?
+ yani, evlenirim heralde.
kalktı gitti.
tek konuştuğumuz bu. aradan pazartesi geçti salı günü akşam eve geldim. elinde bir kağıt neşeyle:
- oğlum bu kız seni seviyor, senden çok hoşlanmış. sen de bak beğenirsen hemen evlenin.
abartıyorsam şerefsizim.işten gelmişim, elinde birinin adının soyadının yazıldığı bir kağıt. baba bu nerden çıktı şimdi diyorum, geçen konuştuk ya diyor. hayır olay nasıl bu hale geldi benden habersiz diyorum, anlatıyor.
iş yerindekilere evlendirmek istediğim bir oğlum var diye konuyu açmış, mesai arkadaşlarından biri de benim de evlendirmek istediğim bir yeğenim var demiş, birbirlerine isimlerimizi vermişler pazartesi günü, adam salı sabahı iş yerinde ''bizim yeğen bakmış facebooktan senin oğlanı beğenmiş, senin oğlan da baksın kızı beğenirse görüşsünler'' demiş.
şimdi tip olarak ahım şahım yakışıklılığım yok fotoğraflarda da kesinlikle fotojenik çıkabilen biri değilim ''kız seni beğenmiş.'' deyince insan bi' kıllanıyor. durumu arz ettim.
- ne kadar kötü olabilir ki, dedi
- beğenmezsen ararım adamı, oğlum yeğenini beğenmedi derim olur biter, dedi
beklentiyi düşük tutarak açtım facebooku, ailecek pc başındayız, kızı arattım facebooktan. ilk tepki benim biraderden geldi:
k-oooooha.
+ abartma lan hayvan herif, diye atarlandı bizim biradere.
sonra bana baktılar. bende bir sessizlik. beklentiyi ne kadar düşük tutarsan tut, gördüğüm, düşük tuttuğum beklentinin de kat be kat altında. öyle sessizce bir otuz-kırk saniye ekrana baktık. babam konuştu yine ilk:
- tabi biraz kilosu var, yok değil.
+ bayağı var baba.
k- tam kışlık
- lan sen sus (biradere atar.) abin ne diyecek bakalım.
+ valla baba, çok da konuşacak bir şey yok sanki. sen adamı ara bizim oğlan beğenmedi de o zaman.
- böyle şeyler telefondan söylenmez, yüz yüze söylerim yarın iş yerinde. sen eminsin di mi oğlum, olmaz diyosun?
+ olmaz baba.
sessizce dağıldılar. çarşamba günü işteyim, o adını arattığım kız ''merhaba nasılsın.'' yazmış facebooktan bana. akşam eve geldim, babam erkenden odasına çekilmiş, uyku moduna girmiş. girdim odasına, koltukta yatıyor gözünü aralıyor ama beni görünce geri kapatıyor, annem de yanında televizyon izliyor.
+ baba kızın dayısına söylemedin mi sen bugün, kız bana mesaj atmış.
- söyledim oğlum bişe yok onda atabilir ya arkadaş olarak. o kadar şey oldu sonuçta aranızda.
+ baba sen adama oğlum kızı beğenmedi diye net olarak söyledin mi söylemedin mi?
annemden çekindiğine eveleyip geveliyor. benim odaya geçtik. söylememiş, adam salı sabahı yeğenim senin oğlanı beğendi, senin oğlan da beğenirse görüştürelim deyince sevinçten benim oğlan kesin beğenir, oldu bu iş emin ol demiş adama. çarşamba sabahı da o dediğinden cayamamış, benim oğlum da senin yeğenini beğendi demiş.
+ e şimdi ne olacak?
- ne yazmış kız sana?
+ merhaba nasılsın yazmış.
- iyiyim sağolun siz nasılsınız yazsan eline mi yapışır oğlum?
aynı akşam yazdım, çıktım.
perşembe oldu, kız da kezbanın önde gideni. normalde herkesle konuşmazmış ama arada dayısı olunca bi' oturup kahve içebilirmiş, müsait olduğu gün haber verirmiş bana.sahi nelerden hoşlanırmışım, en sevdiğim yemek hangisiymiş, o en çok pembeyi severmiş... yazmış da yazmış. okuyorum, okuyorum cevap vermiyorum. perşembe günü de öyle geçti,
cuma sabahı bi' baktım ''ya yazmayacaktın madem, babana neden aşık oldum dedirtiyosun.'' demiş.''oha öyle mi demiş gerçekten.kusura bakmayın o an boşluktaydım, boş bulundum hoşlandığımı söyledim ama inanın bir ilişki yürütecek durumda değilim psikolojik olarak, gerçekten özür dilerim.'' yazdım. kız kapak fotoğrafına ''beş kuruşluk adamları musallat ettik ömrümüze'' diye kapak resmi paylaşmış facebooktan. bu kadar kolay mıydı falan yazıyor. tekrar özür dileyip artık yazışmamızın da bir anlamı olmadığını söyledim.
cuma da öyle geçti. cumartesi günü işe gittim, işten geldim, arkadaşı babama bozuk atmış iş yerinde, babam da benimle konuşmuyor şimdi.
yaran olaylar
-
dayım gençliğinde bir kızı beğeniyor, ailecek toplanıp istemeye gidiyorlar. kızın ailesi kızı veriyor. düğünde fark ediyorlar ki istediği kızın ablasını vermişler, bozmuyor evleniyor dayım da. meğer isterken kızın adı hiç geçmemiş. şimdi çocuklar, torunlar yaşayıp gidiyorlar. söylediklerine göre yengemin bu yanlış anlaşılmadan hala haberi yokmuş.
edit: bugün geldi yengem bu kadar lüzumsuz insan olamaz. kesin kardeşi gösterip ablayı kakaladılar zavallı dayıma.
edit2: anneme sordum tekrar düğünde değil söz kesilirken ablayı aldığını fark etmiş dayım. babayı almak gibi bir şey lan.