hesabın var mı? giriş yap

  • - zor be anne çok zor...

    - neyi zor eşek sıpası... okulda yedinci senen bu.

    - ehehhe... finaller biraz şey oldu da...

  • birinci sorgu ekranında benden iki tane gösteren hizmet. biri evlenmeden önce, biri evlendikten sonra.

    evlilik insanı çok değiştiriyor :(

  • yemek isteyen kim? niye midemizi bozalım durup dururken. ishal olmaya niyetimiz yok.

    tanım: boş laf.

    edit: başlık başa kalalı çok olmuş. kaçtı mı, silindi mi ne olduysa bu başlığı açana.

  • çamaşırları yıkamak için kullanılan bir temizlik maddesidir. peki devir ekonomi devri olduğundan mütevellit, giysilerimizin rengini soldurmamak ve daha uzun ömürlü olmasını sağlamanın sırrının çoğunlukla seçtiğimiz deterjanla ilgili olduğunu biliyor musunuz?

    bu konuyu marka ismi vermeden, tamamen yaşadığım deneyimleri de katarak yazacağım. markete gittiğimizde, deterjan reyonuna ulaşınca envai çeşit deterjanla kafamız allak bullak oluyor ya, artık telaşlanmaya gerek yok, sizinle bildiğim tüm ayrıntıları paylaşacağım.

    çamaşır deterjanları toz, sıvı, kapsül ve granül şekilde üretilmiştir. granül deterjanlar 30 derecede dahi çözünebilmesi ve çamaşırların üzerinde kalıntı bırakmamasıyla meşhurdur. bir çoğu doğala yakın formülü ile üretilmiş ve ciltle uyumlu olduğundan alerjik reaksiyonlara yol açmaz. ha bunu kullandığınızda leke çıkarma konusunda bir tık güçlük yaşayabilirsiniz. bu aşamada lekeli bölgeyi temizlemek için sıvı leke çıkarıcılardan destek alabilirsiniz. şahsen ben bebeklerin çamaşırının granül deterjanlarla yıkanmasından ve (bebekler için üretilmiş dahi olsa) yumuşatıcı kullanılmamasından yanayım. çünkü bebeklerin cildi çok hassas ve geçirgenliği çok yüksektir. onların cilt sağlığına dikkat edelim olur mu?

    şimdi gelelim toz deterjanı nasıl seçmeliyiz. toz deterjanlar renkliler ve beyazlar için bir çok marka tarafından ayrı ayrı üretilmiştir ve 30 derecede çözünmesi zor olmasından dolayı minimum 40 derecede yıkamalıyız. 40 derece de giysilerimiz için yüksek bir derecedir ve ömrünü kısaltır. bu açıdan düşünürsek beyazlar için olanını seçip beyazları toz ile yıkamak daha mantıklıdır.

    peki toz deterjanı niçin ayrı ayrı seçmeliyiz? beyazlar için üretilmiş toz deterjanda ağartıcı, çamaşır suyu katkısı olabildiği için renklilere zarar vermektedir. hele içerisinde optik beyaz vs. yazıyorsa renkli attığınız çamaşırları perişan halde çıkarabilirsiniz.

    bu açıdan renkli çamaşırlar için sıvı deterjanı öneriyorum tabi bunu da renklilere özel olanı seçmeniz kaydıyla. renk ayırıcı mendiller kullanarak renk ayrımı yapmadan yıkanırsa renklerin birbirine geçmesini önlemeniz mümkündür. inatçı lekelerle mücadele için özel sıvılar üretilmiştir. çamaşırınızı makine atmadan önce lekenin üzerine azıcık döküp, çitileme yaparsanız lekenin yok olduğunu göreceksiniz. kendim de bilhassa şu meşhur pembe leke çıkarıcıyı kullanıyorum.

    önemli bir ayrıntı daha eklemeliyim o da kotların yıkanma şekli. makinenizin yıkama programı ne kadar soğuk seçer ve kısa ayarlarsanız kotlar için o kadar iyidir. denim pantolonların yıkama talimatını dikkate alarak işlem yapmanızı öneririm. ben kotları 30 derece, sadece kotları aynı anda yıkamaya özen göstererek, hassas programda ve toz deterjan kullanarak yıkatıyorum.

    bir de çamaşır makinesini tıka basa doldurup yıkama yapmayınız. zira temizlenmesi zorlaşacak ve lekeler olduğu gibi kalacaktır. ayrıca şahsen ben yumuşatıcı kullanmıyorum, kullananlara da çift durulama öneriyorum.

    ürünlerinizin yıkama talimatı kısa da olsa iç etiketinde yazar. buna dikkat ederseniz sıkıntı olmayacaktır. bir giyside “yalnız kuru temizleme” yazıyorsa aman diyeyim elde ya da makinede yıkama hatasına düşmeyin. ürün mahvolur ve koşa koşa mağazaya gidip, değişim talep etmeyin. çünkü ürünü kendiniz yıkadığınız kolaylıkla anlaşılacak ve incelemeden olumsuz dönecektir.

    işte böyle azizlerim, son olarak şunu da ekleyip yazımı sonlandırmak istiyorum; "en değerli giysimiz cildimiz" mottosuyla hareket edip, alerjik reaksiyonlara davetiye çıkarmamak için iyi durulama yapmanızı öneriyorum. aklınızda bulunsun; deterjanlar petrol türevi ürünler ve çeşitli kimyasalların karıştırılmasıyla elde edilir. bizim de bu kimyasalları giyisilerimizden uzaklaştırmak için iyice durulayıp arındırmamız gerekir.

    herkese sağlıklı günler diliyorum.

  • alm. "saflık kanunu". bavyera dükalığı tarafından 1516 yılında ilan edilmiş ve ileriki tarihlerde tüm alman bira üreticilerince kabul edilmiş, dünyanın hala kullanımda olan en eski gıda tüzüğü ve tüketiciyi koruma kanunudur. bira üretiminde kullanılacak maddeleri belirler ve bunların dışında kullanılacak herhangi bir yabancı maddeyi yasaklar. ayrıca olabilecek en kötü ekonomik şartlarda dahi tüm halkın bira içebilmesi için fiyat belirleyici ve rekabeti denetleyici kanun maddeleri içerir.

  • tanrı uludur = allahü ekber.

    hah arapça öğren illa anlamlı ibadet etmek istiyorsan diyebilirsin ama olmuyor öyle işte.

    mesela god is great derken de anlamını biliyorum ama “tanrı uludur” derken ki gibi olmuyor. çok basit bi sebebi var aq çünkü türk'üm ben, anadilim türkçe. ha “allahü ekber” demişim ha “god is great” demişim ikisi de uzak ve duygusuz gelir bana.

    maliki yevmid din ne mesela. insan ibadet ederken anlamlı ibadet etmek istemez mi, robot musun sen ezbere iş yapacaksın.

    bi gün yine bu topraklarda türkçe ezanlar okunması dileğiyle.

    edit: ayet düzeltildi.

  • dünyada insan eliyle yapılmış tek dağ ve belki de en güzel anıt/ibadet yeri. salvation mountain

    36 yaşına kadar çeşitli işlerde çalışan knight mutsuzdur. dünyaya dair bir şeyler yapmak istemektedir ki, birgün kız kardeşiyle yaptığı bir konuşmanın ertesinde arabasında ellerini direksiyona dayamış halde düşünürken bir anda aydınlanma yaşar ve tüm insanlığa basit ama etkili bir mesaj vermek ister. sloganı da 'god is love'. bölgedeki dini kurumları ziyaret eder fikrini anlatır ama kiliseler bu fikrin çok basit olduğunu cemaate yeni üyeler katmada pek yararlı olmayacağını ifade edip leonard'ı geçiştirirler.

    leonard knight

    leonard sloganını bulmuştur gerçi ama nasıl bir şekilde bu mesajı insanlara ulaştırabileceğinden de çok emin değildir. sadece dünyadaki herkesin bunu bir saniye bile olsa görmesini ve mesajının insanlara barışı, sevgiyi ve tanrı fikrini bir anlık da olsa hatırlatmasını ve üzerinde düşündürtmesini istemektedir. sonunda üzerinde devasa koca harflerle (bkz: god is love) yazan bir balon yapmaya başlar. bu balon dünyadaki en büyük sıcak hava balonu olacaktır. çeşitli işlerden kazandığı tüm parayı buna yatırır ancak nebraska'nın sıcak iklimi balon fikri için uygun değildir ve balonun boyutları büyüdükçe iklimden kaynaklı çeşitli sorunlar ortaya çıkar ve bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanır.

    leonard bu esnada nebraskayı terk eder ve güney california'ya yerleşir. burada slab city denen terk edilmiş bir amerikan deniz piyadesi üssü yakınlarında aynı mesajı taşıyacak farklı bir proje üstünde çalışmaya başlar. sadece kendi olanaklarıyla yapacağı ve tüm dünyanın mesajını görebileceği yapay bir dağ yapmaya karar verir. günlerce çöplüklerde dolaşıp çimento ve boya kutuları toplar. bulduğu malzemelerin çok azı kullanılabilir durumdadır ancak vazgeçmez ve üzerinde god is love yazan ilk dağını oluşturur, pek kimse tarafından bilinmez ve 4 sene sonra kum çimento oranını iyi ayarlayamadığından 4 sene sonra yapay dağı çöker.

    leonard'ın yaptığı ilk salvation mountain

    bu leonard'ın hatalarıyla yüzleşmesini sağlayarak daha çok motive eder ve bugün herkesin bildiği filmlerde falan gözüken 2. dağını oluşturmak üzere tekrar çalışmaya başlar. 1989 yılında başladığı dağını senelerce çalışarak inşa eder ve boyar. tüm bu süreçte insanlardan hiç bir maddi yardım kabul etmez bağış yapmak isteyenlerinse sadece boya bağışlamasına izin verir. kimi yerlerde 10 farklı boya katmanının üst üste geldiği dağ için leonardın 300.000 litre boya kullandığı tahmin edilmektedir.

    1994 yılında toprağa zehirli maddeler yaydığı ve doğaya zarar verdiği iddiasıyla bölge müfettişi tarafından dava edilir ve salvation mountain'ın yıkılması gündeme getilir. yüzlerce insan imza toplayarak yıkımı engellemeye çalışır. leonard yine kendi imkanlarıyla başka eyaletlerdeki bağımsız labaratuarlara dağından numuneler yollayarak çevreye zarar vermediğini kanıtlamaya çalışır ve başarılı da olur.

    ilerleyen yıllarda dağın yakınında kendine has üslubu ve mimarisiyle the museum'ı inşa eder. the museum dünyanın en büyük balonunu inşa etmekle başlayan süreci anlatan bir mekan olarak inşa edilir.

    1998 yılındaysa onu güney california'nın sıcak ikliminden koruyacak ve dağına daha yakın olup her gün ilgilenebilmesini sağlayacak olan evini inşa eder. ev de tabiki dağın bir parçasıdır ve ona eklemlenmiştir. kızılderililerin geleneksel kerpiç ev yöntemleriyle inşa ettiği evine de navajo yerlilerinin dilinde ev demek olan the hogan adını verir.

    2014 yılında ölmeden önce onunla röportaj yapan national geographic muhabiri leonard'ı gerçek bir aziz, güney california çölündeki mistik güçleri olan bir amerikan hindu bilgesine benzetmiştir. gerçekten de leonard söylevleriyle ve adanmışlığıyla amerikan rüyasının dışında bir adamdır başka bir çağa belki de başka bir coğrafyaya aittir. 36 yaşında arabasında düşünürken yaşadığı aydınlanmayı, tanrı ve sevgi fikrini hayatının merkezine koymuş ve bütün ömrünü de buna adamıştır.

    güney california'nın zorlu iklim koşullarında varlığını sürdürebilmesi mümkün olmayan salvation mountain için salvation mountain inc. adında bir vakıf kurulmuş ve gönüllüler tarafından leonardın rüyası devam ettirilmeye çalışılmaktadır.
    http://www.salvationmountaininc.org/

    leonard&salvation mountain

    leonard çalışırken

    basamaklar

    her şey rengarenk boyanmış ve çeşitli figürlerle süslenmiş

    the hogan

  • öncelikle (bkz: asphalte)

    söz konusu durum bir haksızlık değildir. ortak yaşanılan yerlerde bazı durumlar böyledir. mesela en üst kattaki adam da çıkıp "ben sadece kapımın önünü süpürsem yeter, zaten kirlenmiyor bile. temizlik parası vermek istemiyorum." diyebilir. toplu yaşama uyum sağlayamayan müstakil evde de yaşayabilir tabi.

  • bulmak zor değil. bulduğunla sağlam gerçek bir ilişki kurmak, karşılıklı güven oluşturmak ve bir bağ kurmak aşırı zor. kimse kimseyi ne seviyor, ne değer veriyor, ne önemsiyor, ne ciddiye alıyor. her şey oyun, her söz yalan, her duygu geçici, her davranış sahte, herkes bencil, kararsız ve dandik. leş gibi bir döneme denk geldik.
    yani aşktan, sevgiden samimi ve ciddi beklentileri olan, iyi bir hayat arkadaşı isteyen, bir aile kurmak isteyen, düzgün bir ilişki, güzel bir evlilik yapmak isteyen insanların işi aşırı zor artık. bitik.