hesabın var mı? giriş yap

  • obama bu dizinin son sezon ilk bölümü ile çakışmasın diye konuşma saatini değiştirmiş.
    yapımcılar da kendisine bu bölümü dvd ile göndermişler.

    şimdi obama gerçekten halk adamıysa bunu rapide yükler. bekliyoruz.

  • son zamanlarda özellikle facebook'ta türemiş varlıklardır.

    profilini incelediğinizde bayrak, kuran, tayyip falan vardır ama arkadaş listesi slav hatunlarla doludur. bir boktan çakmaz, okumayı bile bilmez. düşmanı israil'dir.

    edit: başlık ilkokul mezunu değil, solculara vatan haini diyen ilkokul mezunu. yani burada ilkokul mezunu olmasına değil yaptığı harekete benim tepkim. yoksa herkes okuyacak diye birşey yok, ama bilip bilmediği şeyler üzerine başkalarına vatan haini etiketini yapıştıramaz.

  • çikolata alıyosun çikolata değil. domates alıyosun, ilaçlı. 2. sınıf kalitede bal alıyosun şurup. zeytinyağı alıyosun, karışım. dondurma alıyosun, aromalı boyalı.

    dünyanın en kalitesiz ürünlerini yiyoruz
    parasını verip iyi olsun diyosun ama değil. 2. sınıf yaşıyoruz hayatı

  • şakacı arkadaşlar dalgasını geçtiyse şuraya anlamlı üç beş entry de girelim.

    öncelikle bilincin ne olduğu bizim için bile kesin değil, yalnızca kendi açımızdan deneyimlediğimiz bilincin farkındayız ancak bunun arkasındaki süreci, daha da önemlisi bize bilinci tam olarak neyin kazandırdığını bilmiyoruz.
    yapay zeka teknolojisi belli başlı dataları inceleyerek kendi kendine öğrenen, yarı otonom bir teknoloji bu manada onun da içinde geçenleri yüzde yüz bilemiyoruz. ben yaşıyorum, ölmekten korkuyorum demesi bir yapay zekayı bilinçli yapmaz.
    bu konuda chinese room adında bir düşünce deneyi var (bkz: çin odası) (bunun ne olduğunu uzun uzun açıklamayacağım söz konusu bkz'a göz atınız). yapay zekanın bilinç kazanması bilinci bir taklit mi, bir ilüzyon mu yoksa gerçek mi bunu kestiremeyiz. ne var ki burada problem; bizim bildiğimiz anlamda insan bilinci de özünde bir chinese room olabilir. velhasılı yapay zeka ve bilinç mevzusu çok su kaldırır bir konudur, öz bilincimizin sınırları gereği belki de hiçbir zaman çözemeyeceğimiz bir sorun.

  • insanı ağlatma potansiyeli olan cömertlik.

    bugün arkadaşlarla geziyoruz mağazanın tekine girdik maaşının iki katı borcu olan elinde nakit tek kuruşu kalmadan kredi kartıyla öbür ayı görecek bir arkadaşım eline biri yeşil biri krem rengi iki kazak hangisi güzel dedi ben olsam krem rengini alırdım dedim. tamam ben ikisini de alıyorum dedi. ödedi, çıktık. sonra ''sana ilk maaşımla hediye alamadım küçük de olsa kabul et krem rengi olanı sana aldım.'' dedi. ulan ne duygulandım anlatılmaz. benim gözler dolup dolup geliyor.
    ah be kızım sen zaten zar zor geçiniyorsun benim işim yok çulsuzum senin işin var çulsuzsun ama yine de beni mutlu etmek için yüzümde bir gülümseme görebilmek için bir şeyler yapmaya çalışıyorsun...

    hep diyorum hep diyeceğim iyi insanlar da olmasa bu hayat çekilmez.

  • -sınavın nasıldı?
    -greyfurt gibi.
    -?!?!
    -hani olur ya, ekşi, acı, ağızda kötü tad bırakır...

  • kösem balkon konuşması yaparken safiye sultanın "daha batıdaki oyların sayımı bitmedi" tadındaki chpli bakışı gözlerden kaçmamıştır.

    not:akpli değilim.

  • "erkeğin kavgada sevgilisine attığı mesaj, içinden gelenlerdir. ama kızın attğı mesaj, 4-5 kişilik arkadaş grubunun içinden gelendir."

  • 1925 senesinde yaptığı vecihi k vi için vesika istediğinde, sertifika için bir teknik heyet kurulur, fakat uçağı uçurup deneyecek kimse olmadığı için sertifikayı alamaz ve izinsiz uçar. tabi bunun üzerine cezayı yiyince hava kuvvetlerinden istifa eder. uçağına da el konur.

    1930 yılında kadıköy'de bir keresteci kiralar ve ikinci uçağı vecihi k xiv'ü yapar. bununla ankara'da ismet paşa'nın huzurunda bir gösteri yapar. buna rağmen uçağı onaylatacak kimse olmadığından buna da müsaade çıkmaz. uçağını uçurabilmek için ta çekoslovakyalardan belge almak zorunda kalır. uçağı bir süre postacılıkta kullanıldıktan sonra uçuştan men edilir.

    1933'de 2 tane vecihi k xv ve vecihi k xvi isimli uçakları yapar ve vecihi sivil tayyare okulu öğrencileriyle çalışmalar yapar. bu okul da parasızlıktan ve verilen diplomaların denkliği olmadığından kapanır.

    1937'de almanya'da uçak mühendisliği diploması alır. okul 2 senelik olduğu için türkiye'de diploması kabul görmez.

    1947'de kanatlılar birliği diye bir dergi çıkarır. onun sonu da diğerleri gibi engellemeyle bitecektir. 1954'te hürkuş havayolları'nı kurar. türk hava yolları'nın kullanmadığı 8 tane uçağı borç harç edinir. thy'nın sefer koymadığı yerlere seferler düzenler. bazen gazete taşır. sabotajlar yapılır, yine önü kesilmek istenir. nihayetinde elinde bir uçak kalır. onu da mta için maden aramalarında kullanır.

    hayatının sonlarında bu uçakların borçları ve faizleri altında iyice ezilir ve 1. dünya savaşı'nda gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla bağlanan maaşına da haciz konur. 1969'da da gata'da sefalet içinde ölür..

    vecihi hürkuş, bütün isteği, azimine ve memlekete yaptığı hizmetlere rağmen hayatı boyunca engellenmeye çalışılmış, türkiye büyük bir zeka ve kabiliyetten yoksun bırakılmıştır. kısacası vecihi hürkuş, memleketimizin belki de en az bilinen ama en büyük ayıplarından birisi olarak tarihteki kayıtlarda yerini almıştır.

  • her iş çıkışı sonrası, illa bi a101’e uğrar; öyle eve giderim. bugün de perşembe olduğundan uğrayayım dedim. bilgisayar kampanyasını biliyorum ve bana yâr olmayacağını bildiğimden, alma düşüncesine bile girmedim.

    neyse, salına salına yürürken, bizim çengelköy şubesinin depo kapısı, hemen arka taraftadır. şube müdürü, battaniyeye sarılmış iki kutu ile çıktı depodan. şöyle takip ettim çıkışını ve örtüyü açınca hooop iki adet lenovo bilgisayar :)

    şaşırdım mı? tabii ki hayır... sistem böyle maalesef. adalet, hak, görgü, ahlak, erdem... bunları “ucuzluk” markette bekleyip de üzmeyin kendinizi...

    tanım: müşteri alsın diye numunelik gönderilen kampanya ürününü, battaniye ile dükkandan çıkartan müdürlere sahip marketler zinciridir... fazlası var; eksiği yok...

  • bir ömür boyu çalışmasa geçim sıkıntısı çekmeyecek nil ve onun gibiler artık başka bir misyon üstlenmeliydi. hepimizi özgürleştirmeliydi artık. doğaya gitmeliydik hepimiz, inek beslemeli, kişisel gelişim kitapları okumalı, yoga matının üzerinde bağdaş kurup enerjiyi özümsemeliydik. neden yapmıyoruz ki? neden karantinayı bir koza olarak göremeyecek kadar körüz ? oysa ki işe gidip gelmek ne kadar ruhumuzu yoruyor. iş dediğin nedir ki. arada gidip reklam filminde oyanayacaksın. kazandığın parayla da doğada yaşayacaksın ey halkım. bu kadar zor mu? bir dinleyin kendisini. hadi bakıyım yarın herkes bağdaşını kursun, derin bir nefes alsın, ruhunu özgürleştirsin. hepimiz kelebek olacağız karantina bitince.

  • cesaretine hayran filan olmadığımdır. bu ülkede böyle bir şeye kalkışmak delilikten başka bir şey değil. gerçekten hiç ama hiç şansı yok. millet gün ortasında minibüse binerken başına neler geliyor, otostop çekmek bile bile lades olur sadece. umarım bu kızcağız bir an önce vazgeçip geri döner veya ailesi gidip getirir. yoksa böyle bir girişimin sonu olarak hiç olumlu bir olasılık göremiyorum. umarım haksız çıkarım.

    not: kızı eleştirdiğimi filan düşünenler olabilir. hayır katiyen eleştirmiyorum, onun için korkuyor ve endişe ediyorum. kendi kardeşime yapacağım gibi kendini tehlikelere atmasın diye sıkı sıkı saklayıp korumak istiyorum. keşke böyle şeyler yapabileceğimiz bir coğrafyada yaşıyor olsaydık. ama ben otobüsle tek başıma tatile giderken bile tedirgin oluyorum.

    "biz korktuğumuz için böyle oluyor, cesaret göstermeliyiz" diye düşünenler olabilir. ben böyle düşünmüyorum. devrim şehidi olabilecek hamur yok bende, korkağım ben. tacize, tecavüze uğramak, boku bokuna öldürülmek istemiyorum. sevdiklerimin başına böyle şeyler gelsin istemiyorum. kimsenin başına böyle şeyler gelsin istemiyorum. bir şeylerin düzelmesi için kendimi feda edemem. düzelene kadar kendimi ailemi korumaya ve saklanmaya devam ederim. ha düzelsin diye yazarım, çizerim, paylaşırım. onlar ne kadar işe yarar? bilmiyorum.