hesabın var mı? giriş yap

  • etrafımda ve sözlükte birçok insanın yurt dışına çıkmasına yardımcı oldum. hiçbir insandan olumsuz geri bildirim almadım. 2016 turizm krizi başlığına yazdığım yazılar sonrasında yine birçok mesaj aldım. şunu fark ettim ki, birçok insan yurt dışına çıkmak istiyor fakat içindeki tereddütler yüzünden bunu gerçekleştiremiyor. bu sebeple insanların aklındaki soru işaretlerini giderecek bir veritabanı oluşturmanın faydalı olacağını düşündüm.

    -öncelikle- neden seyahat etmeliyiz:

    - yurtdışına seyahat düşündüğümüzden kolaydır
    - hayata dair farkındalığımız artar
    - kendimizi keşfederiz
    - alışık olmadığımız kültürlerle tanışırız
    - alışık olmadığımız mutfakların lezzetini tadarız
    - yeni diller öğreniriz
    - yeni hobiler/ilgi alanları geliştiririz
    - her seferinde yeniden kendimize meydan okuruz
    - hayallerimizi gerçekleştiririz
    - ülkemizin yoğun, yorucu ve yıpratıcı gündeminden bir nebze uzak kalırız
    - kendi başımıza bir şeyler gerçekleştirebileceğimizin farkına varırız

    coğrafi ve kültürel olarak bize yakın, dil sorununu en az derecede yaşayacağımız seyahat güzergahlarından biri olan balkanlar hakkında kısa bilgiler :

    vize

    vizesiz ülkeler : makedonya, karadağ, arnavutluk, bosna hersek, sırbistan, kosova
    vize isteyen ülkeler : yunanistan, bulgaristan, romanya, hırvatistan (vize işlemlerinizi 60 euro karşılığında vfsglobal’in ankara ve istanbul şubeleri aracılığıyla halledebilirsiniz – www.vfsglobal.com)

    ulaşım

    uçak : erken alımlardan 400tl’ye bilet bulabilirsiniz. eğer hala almadıysanız –bu yaz için- 800 tl üzerinde bir ücret ödemeyi gözden çıkarmalısınız.(skyscanner ve turna'yı takip ederek uygun fiyatlara ulaşabilirsiniz)

    tren : uçağa göre oldukça hesaplı bir ulaşım sağlayabilirsiniz. istanbul-belgrad arası bir sefer yaklaşık 90tl. (kullanmak için vizeye sahip olmanız gerekiyor)

    otobüs : metro turizm, alpar turizm ve vardar turizm’in birçok balkan şehrine uygun fiyata seferi bulunmakta. 100tl’ye kendinizi üsküp’e atabilirsiniz(kullanmak için vizeye sahip olmanız gerekiyor).

    balkan şehirleri arasında ya da çok daha farklı güzergahlarda ulaşımınızı kolaylaştıracak iki site:

    www.rome2rio.com (bir güzergah üzerinde yer alan otobüs, tren, uçak, feribot, özel ulaşım gibi çeşitli seçenekler hakkında bilgi alabilirsiniz)

    www.seat61.com (dünya üzerindeki tren seferlerinin tamamına yakını hakkında bilgi edinebilirsiniz)

    şehirler

    balkanlarda gezip görmek için birçok şehrin ismi sayılabilir. ben gördüğüm ve beğendiğim şehirleri listeleyeceğim:

    sırbistan

    belgrad : sırbistan’ın başkenti ve balkanların en büyük şehri. tuna ve sava nehirlerinin birleştiği noktada bulunan bu şehir gezinizin başlangıç noktası olabilir. tarihi dokusu, kalesi ve gece hayatı ilgi çekici özellikleridir. fırsatınız varsa biraz kuzey’deki novi sad’ı da rotanıza ekleyebilirsiniz.

    bosna hersek

    sarajevo : bosna hersek’in başkenti, farklı kültürlerin buluşma noktası. bir ya da iki gününüzü bu şehri gezmek için ayırabilirsiniz.

    mostar :bosna hersek’in turizm merkezi. doğası, köprüsü, blagaj, pocitelnj ve medugorje gibi yerlere yakınlığı mostar’ı değerli kılan özellikleri.

    trebinje : vizesiz seyahat ediyorsanız, karadağ’a geçiş noktanız bu şehir olacak. şehir merkezinde yürüyüş yapabilir, tarihi köprüsünü görebilirsiniz.

    karadağ

    kotor : balkanların en güzel şehri. konaklamaınızı old town’da alın, vakit buldukça şehrin dar sokaklarında dolaşın. sahilde yürüyün, bir iskeleye oturup biranızı yudumlayın.

    budva : popüler tabirle “abartılmış balon”. gece hayatını sevmiyorsanız budva’da sizi şaşırtacak bir şey bulamayacaksınız.

    cetinje : karadağ’ın eski başkenti. hayallerimizdeki “huzurlu sahil kasabası”nın sahil kenarında olmayanı. konaklanmasa da görülmeye değer küçük bir şehir.

    arnavutluk

    tiran : başkent olması dışında pek bir albenisi olmayan şehir. bosna ve karadağ’dan sonra hayal kırıklığına uğramanıza neden olabilir. tiran’ı sevmediğim için arnavutluk’ta planladığımdan daha az kaldım. durres ve elbasan hakkında daha olumlu şeyler duydum. ama arnavutluk ile ilgili beklentilerinizi yükseltmeyin derim.

    makedonya

    ohrid : tiran’dan ve üsküp’ten kolayca ulaşabileceğiniz bir tatil beldesi. balkanların en çekici ve huzur dolu noktalarından. seyahatinizin sonuna doğru dinlenme ihtiyacı hissederseniz birkaç gününüzü buraya ayırabilirsiniz.

    üsküp : vizesiz seyahat ediyorsanız gezinizin ilk veya son durağı olabilecek bir şehir. osmanlı etkilerinin en belirgin şekilde hissedildiği bu şehirde turizmin çehresini değiştirmek için yoğun çalışmalar yapılmakta. her yerde karşınıza çıkan heykellerden bıkkınlık gelebilir.

    konaklama

    her şehir için ayrı ayrı konaklama önerilerinde bulunmaktansa, sizin için uygun konaklamayı nasıl seçeceğinize dair önerilerde bulunmayı tercih ederim.

    - booking, trip advisor, kayak gibi internet sitelerini kullanın
    - balkanlar özelinde www.bestbalkanhostels.com üyesi hostelleri tercih edebilirsiniz(üç şehirde bu siteye üye hostellerde kaldım, üçünden de memnun ayrıldım)
    - konaklamanızı seçerken beklentilerinizi iyi belirleyin(kendi seçimlerimde konum ve temizliği ön planda tutarım)(wi-fi, klima, konfor vs. ihtiyaçlarınıza uygun bir yer belirleyin)
    - booking(ya da referans sistemine dayalı diğer sitelerde) üzerinden tesis seçerken sadece puanına bakmayın. kaç kişi referans vermiş, olumlu referans veren konuk profili nasıl, olumsuz referans veren konuk profili nasıl değerlendirin)
    - paranızı konaklamaya yatırmak yerine gezmeye ve günlük aktivitelere ayırın

    örnek seyahat planı
    istanbul – belgrad(2) – saraybosna(1) – mostar(2) – trebinje – kotor(3) – tiran(1) – ohrid(1) – üsküp(1) – istanbul

    - mostar’da kravice-pocitelnj-blagaj’ı içeren bir tur alın
    - kotor’da cetinje-ostrog-skodar lake’i içeren bir tur alın
    - mayonuzu yanınıza alın(kravice ve ohrid’de yüzebilirsiniz)
    - sırbistan, bosna ve karadag’da hemen hemen aynı dil konuşulmakta, internetten bir konuşma klavuzu indirin(google’a “bosnian/serbian phrasebook” yazıp aratın), gitmeden temel kalıpları öğrenin

    öğrenci kardeşlerimize not: shengen vizesi alın, ulaşımınızı otobüs veya trenle -kısa güzergahlarda otostopla- sağlayın. hostellerde 4-6 kişilik koğuşlarda kalın. pahalı şehirlerde yemeği restoranda yemektense marketten bir şeyler alıp konakladığınız hostelin mutfağında yemeğinizi hazırlayın ya da dilim pizzalarla öğün geçiştirin. bütçenizi yeni şeyler keşfetmeye, gittiğiniz şehre özgü eylemler yapmaya ayırın.

  • işkembeden sallamanın en güzel örneği nadide eser.arkadaşlar; maddi dünyanın dinamikleri çoğumuzun ilkokulda yaptığı gibi dünya atlasını açıp, tekmil cihan coğrafyasını keçeli kalemle işgal etmek ya da civilization 3'te ardı ardına basılan ünitelerle "ulan, şu tanklar boşta duruyor, acaba hangi şehre girsem bunla..bak ya burda da aircraftımı unutmuşum.nereyi bombalasam acep?" biçiminde zihnimizde beliren soru işaretlerinden çok daha farklı bir biçimde gelişmektedir.en başta modern savaşların amacı, eski cihangirlerin yapmaya çalıştığı gibi bir "dünya hakimiyeti" sağlamak değildir.amaç, başka ülkelerin liderlerine diz çöktürmek de değildir.kendi siyasi ya da dini değerlerini diğer ülkelere benimsetmek de değildir modern savaşın misyonu.meselenin itici gücü, yoğun sanayinin ürettiği zenginlikleri bir şekilde yok etmektir.endüstri ancak bu şekilde sürekliliğini sağlayabilir.tabi bu durum gelişmiş savaş sanayisi olan ülkeler için geçerli.

    burayı birazcık açayım.şu an a.b.d'nin müthiş bir harp sanayisine sahip olduğu aşikar.basit tabancalardan tut, kıtalararası füzelere, tanklardan, uçaklara, helikopterlere koskoca bir sektör olma durumu teşkil ediyor.ortada bu sektöre ayrılmış büyük bir sermaye ve emek var.helikopter üretimini düşünelim mesela.bir helikopter üretmek için gereken malzemeye bakalım; demir çelik var mı?kurşun, roket, füzeler var mı?radar sistemi, bilgisayar sistemi var mı?evet, hepsi de, hatta çok daha fazlası var(ne duruyorsun, helva yapsana dememi bekliyorsanız çok banalsınız).görüyorsunuz ki bir helikopter üretimi, bu üretim süreci içerisinde dallanıp budaklanıyor ve birçok sektörü içerisine alıyor.sıra bu ürünün hızlı bir biçimde pazarlanmasına geliyor.bu süpersonik aletlerin ilk müşterisi hemen diplerinde olan u.s army.arkasından, yapmacık burmacık meselelerle birbirlerine düşürülmüş geri kalmış ülkeler ki bunlar da dünyanın dört bir yanında bulunmakla birlikte en az amerikan ordusu kadar yağlı birer müşteridirler.ama ne yazıktır ki her ordunun ihtiyaç duyduğu helikopter bir yere kadardır.yani bir yerden sonra ordu envanterine dahil edilen her helikopterin marjinal faydası gümlemeye, velev ki taşınması güç bir ekonomik külfet olmaya başlar.tıkır tıkır işlemekte olan bu sistem bir yerden sonra kaçınılmaz olarak tıkanır.böylesi bir durumda bu fabrikaların üretimi durdurması söz konusu olamaz.üretim bir şekilde eskisi gibi devam etmelidir.dolayısıyla bu ölüm aletlerine doymuş amerika ne yapmalıdır?

    herkes ırak savaşınının asıl sebebini petrole yoruyor.şimdi de bizim bor minerallerinin böyle bir duruma sebebiyet vereceği paronayası oluştu kamuoyunda son zamanlarda.arkadaşlar*; türkiyedeki sosyo-ekonomik kuruluşun karakteri kapitalizm değil midir?kaçınılmaz birkaç uyuşmazlık dışında, türkiye cumhuriyeti batı memleketleriyle bir içiçelik pozisyonunda değil midir?iktidarlar, bırakın bu ülkelerin devletlerini, uluslararası finans örgütlerinin karşısında dahi biçare kalmakta değil midir?bu şartlar altında amerika neden türkiyeyi bor madenlerimiz için işgal etsin ki; parasını verip satın almak dururken...

    bilmem anlatabildim mi biraz olsun.bir ülkenin üzerine yüzbinlerce ton bomba yağdırılabilir, devasa ordular o ülkeyi işgal edebilir.ama amaç o ülkenin yeraltı-yerüstü zenginliklerinden istifade etmek değildir.ki zaten bunu yapan ülke refah içinde bir şekilde yuvarlanıp gitmektedir.mesele eldeki sanayi ürünlerini patlatıp yok etmek, yerini bu sanayinin seri bir şekilde üreteceği yenileriyle takviye etmektir.ırak savaşından önce bu öngörülmüştü.ama olmadı, ırak ordusu birkaç ay içinde çözüldü.ülke teslim oldu.ama ne ironiktir ki aklı başında amerikan askerlerinin ve devlet adamlarının arzusu eminim ki bu değildi.imha edilen her bir tank, hummer, f-16 vb. bunalım eşiğindeki amerikan sanayisi için bir kurtarıcıdır aslında.aklıma redkit'te, tabut imal edebilmek için etraftan mütemadiyen birilerinin ölümünü bekleyen yeşil suratlı tabut ustası geliyor.kimse ölmezse, tabutçu iflas edeceğini bilmektedir çünkü.

    tüm bu saydıklarımın yanında o kadar komik buluyorum ki bazı yazılıp çizilenleri..amerika bize saldırırsa t.s.k'nın karşısında işi zormuş, coğrafyamız amerikan ordusunu eritmek için birebirmiş falan filan.arkadaşım, bir ülke neden zaten kendi hammadde, emek ve nihai ürün pazarı olan bir ülkeye saldırsın ki?aklınız mantığınız alıyor mu, hindistan ingilterenin bir sömürgesiyken, ingilterenin kendisine saldırdığını?

    peygamber hakkı için, mesleleri insiyaklarınız doğrultusunda demagojik formlarda ele almayın.biraz olsun arkalarında yatan gerçek nedenleri görmeye çalışın.en büyük yardımcınız bilim olsun.bu noktada tarih en büyük yardımcınız olacak.ve en nihayetinde kaçınılmaz olarak, olayların özünde yatmakta olan iktisadi olguları göreceksiniz.hatta burada size 1984ü 150. sayfadan 180. sayfaya kadar okumanızı öneririm.zamanınız varsa hiçbir şekilde imtina etmeden tamamını okursanız çok daha sağlıklı olur.

    sonuç olarak, tüm bu inandığım gerçekler çerçevesinde bu kitap bana hiçbir şey ifade etmemektedir.eğer bir zaman elime alıp okursam, haleti ruhiyem bir stephen king romanını okurkenki durumundan hiç de farklı olmayacaktır.ama büyük bir ticari başarı olduğu gerçeği inkar edilemez.

  • gezi'yi desteklediğini, bu yüzden kültür bakanlığı'ndan yardım alamadığını söylemesine rağmen "atatürk'ü insan olarak anlamak gerekiyor. 90 yıldır sadece tapınmakla meşgulüz" dediği için yandaş diye yaftalanan sanatçı. onun anlatmak istediği de buydu sanırım. aldığı tepkiler haklı olduğunu gösteriyor.

  • hukuk devletinde olunsaydı gündemi epey meşgul edecek bir hadise ama biz diktatörlük simülatöründe olduğumuz için 2 gün sonra unutulacak hadisedir.

  • albert camus bu sözü gezegene armağan ederken yüksek olasılıkla sosyal fobi için etmemiştir. fakat bu hastalığı en iyi anlatan cümle bence kendisine aittir:

    "bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarf ettiklerini kimse bilmez."