hesabın var mı? giriş yap

  • bizim burada bi tantunici var, adam rica etti direkt bizi ara, yemeksepetinden söyleme diye, 2-3 kez öyle yaptım, hep çok sipariş var diyor, geciktiriyor, tekrar yemeksepetine döndük, 10 dakikaya getiriyor ibne. size komisyon bence %50 olmalı, ibne çakallar.

  • kurum: sağlık bakanlığı
    görev: beyin cerrahisi uzmanı
    kıdem: 2/1
    mesai saatleri: haftada 45 saat artı ayda 10-11 nöbet, geçen ayın hesabı ile ayda 192 saat, nöbet ertesi izinsiz devam ( yani aralıksız 33 saat )
    izin: resmi izinler geçerli ( ama nöbet yoksa, bayram gibi tatillerde mutlaka nöbet olur ), 10 yılı aştığım için yılda 30 gün
    maaş: 1900 lira civarı maaş ve ek olarak döner sermaye ile ayda 5000 lira, her şey dahil, döner sermaye yıllık izinlerde kesilir ve emekliliğe bir faydası yoktur
    artıları: ?
    eksileri: liseden sonra altı yıl üniversite ve 6 yıl uzmanlık sonrası 30 yaşında meslek sahibi olmak. evden çok hastanede kalmak, çocuklarını başkalarının büyütmesi, yorgunluktan arabanı eve kadar uyumadan sürebilmek için dua etmek, tüm bu yorgunluğuna rağmen hata yapma lüksünün olmaması, her türlü enfeksiyonun bulaşabileceği şartlarda riskli meslek sayılmamak, beklentisi yüksek ve zor durumda kişileri görmek, mr yazmadığın ya da istediği ilacı vermediğin ya da hastayı getirmeden kim olduğunu bilmediğin kişilerce getirilen filmlere bakmadığın ya da tuvalete gittiğin ve bir süre poliklinikte bulunamadığın ya da randevusuz gelenler yüzünden randevululara zamanında bakamadığın, vs gibi nedenlerle sürekli şikayet edilmek ve uydurma şikayetler nedeniyle bile savunma vermek, tehdit ve hakaret duymak, dayak yemek, sistemin hatalarının yüklendiği kişiler olmak... daha o kadar çok şey var ki, ben sadece durmak ve unutmak istiyorum.
    mesleğimi seviyorum, keşke ideal şartlarda yapabiliyor olsaydım. kişisel tatmin, akademik kariyer, vs isteyen yine seçsin ama arkamızdan küfredildiği kadar kolay değil. bir de benim branşımı seçecek bayan meslektaşlarımın kulağına küpe olsun, bugün ameliyatını yaptığım hasta ile vizitte yeniden yaşadım; ameliyatı sizin yaptığınızı öğrendiklerinde "eline sağlık" yerine "olsun" diyorlar tevekkülle. erkekle bir olamıyorsunuz, eksiksiniz, ikinci kalitesiniz.
    edit: new old boy haklıydı. kaç yıl sonunda meslek sahibi olabildiğimi yazmamışım.
    edit2: "ayda 30 gün" "yılda" olarak düzeltildi. teşekkürler mayalilithowsky.
    edit3: kıdem 1/4. yeni hastanede yıllar önce aldığım toplam parayı alıyorum, maaş 2800 oldu, toplam değişmedi; ama neyse ki nöbet sayısı bire indi. 15 senelik doktorum. borçlar dağ gibi...
    edit4: arabayı eve uyumadan sürebilmekle ilgili...

    https://www.idealmedicalcare.org/…-home-after-work/

    edit5: bugün radyoda teknoloji sektöründe satış temsilcisi olan bir arkadaş maaşına ek olarak 3 ayda bir 21000 tl prim aldığını söyledi. asgari ücretten çalışıp çalışmadığını sordular, asgari ücret değilmiş. hata yaptım ben...

  • birisi sizi evlendiğiniz, çocuğunuz olduğu ya da iyi bir mevkiye geldiğiniz gibi sebeplerle tebrik ediyorsa, ona cevaben "teşekkür ederim." demek.

    "darısı başına" oldukça kısıtlayıcı, kaba ve karşı tarafı küçük düşürmeye yönelik bir cevaptır.

  • bir japonun fiziki özelliklere bakarak, ciddi ciddi sorduğu bir soruya şahit olunmuştur.

    -siz türkler neden hepiniz birbirinize benziyorsunuz ?

  • bu adam parasını peşin ödemeye alışmıştır ama elin ingilizi sorar nereden buldun bu parayı diye. "kredi çektim" demek işte bu sorulara en güzel cevap olur.

  • uyarıya rağmen yaptıysa erkek haklıdır. bu abuk sabuk türk adetleri niye üretildi anlamış değilim.. bu kahve değil, içine tuz girdiği vakit vücuda alınmaması gereken bir maddedir.

    tweet altında kız kurtulmuş yazmışlar. tuzlu kahveyi reddeden bir damat adayı gerçek yüzünü gösterdi diye eleştirmişler. kusura bakmayın ama aptal aptal gelenekleriniz ile kafayı yemişsiniz.

  • (bkz: boykot)

    yarın bir gün türkçe de gidecek elimizden. türk'üm demek bile suç olacak.

    ulan ülkeyi bir anda arabistan'a çevirdiniz. ne bitmez illetmişsiniz, lanet olsun.

    not: bu ülkede gerçekten büyük bir pembe kıçlı sorunu var. bunlara göre türkiye'ye, türk'e karşı hiç olumsuz bir şey yok. hatta yapılan her şey, faşizm dahi türk'e müstahak. ama türk en ufak bir tepki dahi veremez.

    bak işte, ek*r denen firma açıklama yapmış, "söz konusu ürün avrupa ve ortadoğu bölgelerinde de satıldığından; ön yüzünde tamamen türkçe, arka yüzünde farklı dillerde ürün bilgileri yer almaktadır." diyor. yani oraya özel ürün değil. türkiye'de de satılıyormuş. ben demiyorum, kendileri diyor. boşa değilmiş yani verdiğimiz tepki. biz hassas değiliz, durum ortada.

    neymiş, bu ürün ortadoğu'da da satılıyormuş da o yüzden çok dilliymiş. nasıl alay ediyor, nasıl küçük görüyorlar, görüyor musunuz? bizim tepkimiz buna işte.

    türk ulusu zaten yüz yıllarca küçük görüldü. etrak-ı biidrak diye hakarete uğradı. bin yıldır fars ve arap asimilasyonuyla acayip bir şeye dönüştü.

    ne güzel atatürk ve silah arkadaşları sayesinde türk kafa kaldırabildi, bu cendereden çıkacak oldu, geldiler yine çöktüler tepemize.

    dincisi, kürtçüsü, rusçusu, liboşu yine bir oldu; türk'e dair ne varsa saldırmaya başladı.

    demografi yerle bir edildi, dil de çöktü mü tamamdır.

    buna göz yummayacağız arkadaş. hassaslıksa hassasız. buluttan nem kapıyorum gerekirse. ben ki yıllardır evime pın*r ürünü sokmuyorum. bunu da almam. şimdilik elimden gelen bu. bundan da geri kalmayacağım.

  • bir beşiktaşlı olarak fener'e gelmesini ben de isterim.*

    adamların derdi yokmuş gibi bir de batshuayi istiyorlar bunlar iflah olmaz amk.

  • kişisel fikrim dünyada dört büyük romancı vardır.

    james joyce.
    marcel proust.
    lev tolstoy.
    dostoyevski.

    bu da demek değil ki diğer romancılar bu yazarların gerisindedir ya da en iyileri bunlardır.aksine kişisel zevk girer burda devreye;kafka'yı ya da nabokov'u daha çok sevebilirsin daha iyi bulabilirsin.

    yukardaki yazarların büyüklüğü şurdan gelmektedir;bu yazarlar dünyaya açılan bir kapıyı aralarlar ve hem bilineni hem bilinmezi anlatırlar.bunun yanında dev yapıtlar vermişlerdir bu yapıtların her birinde zekice bir kurgu derin karakterler ve tüyler ürpertici bir ruhsallık vardır.aşkınsaldırlar.

    diğer yazarlar dünyaya açılan kapının gerisinde kalanları anlatırlar özgül zevke hitap ederler.misal dostoyevski hemen hemen herkesin en sevdiği yazarlardan biriyken faulkner veya nabokov öyle değildir.bu şekilde özgül zevke hitap eden yazarlar iki kutup oluştururlar ya okur tarafından nefret edilirler ya da takıntılı bir şekilde sevilirler.yaşar kemal'i okuyup da sevmeyecek türk yoktur ancak orhan pamuk özgül zevke hitap eder obsesif ama azınlıkta bir okur kitlesi vardır.

    her neyse.bu dört büyük yazar da elbette birbirinden çok farklı ama her biri edebiyatın incisi olduğundan elbette bir karşılaştırma yapılabilir.

    [tolstoy'un katı ahlak anlayışının ve titizliğinin kitaplarını ve kahramanlarını fazla idealize edilmiş hale getirdiğini düşünüyorum ki bu noktada diğer üç yazarın gerisinde kalıyor benim için.]

    tolstoy,joyce ve proust dev eserler vermişlerdir.ancak bu yazarların işi edebiyattır.hayatları boyunca çağunlukla sadece edebiyatla uğraşmışlardır,gelmiş geçmiş en büyük entelektüellerdir.verdikleri dev eserler zekalarının ve yaratıcılıklarının tabi bir de entelektüel birikimlerinin ürünleridir.

    ancak dostoyevski'de durum farklıdır.adam yıllarca sara nöbetleri geçirmiştir,kumarbazdır,hapse atılıp ölüm cezasına çarptırılmıştır,kaçak hayatı yaşamıştır.çoğu zaman da para kazanabilmek için kitaplarını aceleyle yazmıştır.eğer birisi böyle bir hayat geçirip suç ve ceza,budala,ecinniler,karamozov kardeşler,yer altından notlar,ölüler evinden anılar gibi kitaplar yazmışsa bu ne yaratıcılığın ne zekanın ne de entelektüel birikimin ürünü olabilir olsa olsa dehanın ürünüdür.

    edebiyatta dört büyük yazar vardır.üçü çok zeki ve yaratıcıdır.birisi dehadır.

    bu entryi de sevgili orhan pamuk'un bir cümlesiyle bitirmek isterim.

    "dostoyevski okumak ilk kez deniz görmek gibi bir şeydir."