ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
operatörlerin sim menü tuzağı
-
özellikle yaşlıları vuran tuzak. zamanında beni de vumuşluğu var mutlaka detay fatruranıza bakın.
babam 85 yaşında. telefonunda çıkan mesajlar olduğunda tuşlara rastgele basıyor. bimcell üzerinde bu şekilde bir sürü abonelik ittirmişler. sim menü üzerinden abonelik iptali yok, hangi aboneliklere üye olunduğunun bilgisi yok. tüm abonelikleri iptal seçeneği yok.
müşteri hizmetleri desen abonenin kendisi arasın yakınının araması ile iptal edemeyiz diyorlar.
gelen eski mesajların içeriğine bakıp iptal için gerekli doğru sms mesajını bulup doğru telefon numarasına göndermek gerekiyor.
sim menü uygulaması kaldırılamıyor. durdurulamıyor.
sadece yaşlılar için risk değil. genelde telefon görüşmesi bittikten sonra ekranda görünüyor, ekran kilidi henüz kapanmadığı için yanak temasıyla bile onay butonuna basılabiliyor ve haberiniz olmuyor.
kötü niyetli bir uygulama. hukuki yolunu yordamını bilen varsa bir el atsın şu işi gündeme getirelim.
matteo ferrari
-
20 şubat 2011 beşiktaş fenerbahçe maçının kader adamı olacaktır. hatta (bkz: reserved)
hayattan bugüne kadar öğrenilen en önemli şey
-
zaman ilaç değil, insan unutkan.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
yıllardır cüzdanımda bereket duası diye sakladığım yazıyı tercüme ettirdim, arap nakliyat firması iş ilanı çıktı amk.
fikret mualla
-
1903 istanbul'da dogdu
1915 futbol oynarken ayak bilegini kirdi, hafif topal kaldi
1918 annesi, kendisinden ispanyol nezlesi mikrobu kaparak vefat etti. babasi genç bir hanim ile evlendi. fikret mualla evde çikardigi huzursuzluklar nedeniyle teyzesinin yanina gönderildi
1921 münih'teki güzel sanatlar akademesinde egitim gördü
1922 berlin'deki güzel sanatlar akademisine girdi
1926 egitimini tamamlayip türkiye'ye döndü
1927 bir dönem okudugu galatasaray lisesi'ndeki ögretmenliginden, "bu maasa yerime çaelisacak baska enayi bulun" seklinde bir mektup yazip istifa etti
1928 alkol sorunlari nedeniyle berlin'de tedavi gördü
1930 ayvalik ortaokulu'ndaki resim ögretmenligi görevinden "elektrigi olmayan bir sehirde resim hocasina da ihtiyaç yoktur" diyerek istifa etti
1935 chp genel sekreteri recep peker'den devlet büyüklerini toplu halde gösterecek bir pano siparisi aldi. resimleri jiletle kesti
1936 yabanci bir ressamin atatürk portresini sertçe elestirdi. karakollara düstü. sonunda bakirköy'e sevk edilerek cezadan yirtti. burada da neyzen tevfik'le oda arkadasi oldu. neyzen'in bugün çokca bilinen portresini yapti.
1939 uluslararasi new york sergisine, abidin dino'nun önerisi üzerine istanbul semtlerini gösteren 30 kadar resmi ile katildi.
1939 babasindan kalan mirasla paris'e gitti. picasso gibi bir çok ünlü ressamla tanisti.
1940 haziran ayinda nazi ordulari paris'e dogru ilerler herkes kentten kaçarken, mehmet ali aybar'in türkiye'ye kaçis teklifini reddetti. beyin kanamasi geçirdi, sol ayagi tutmuyordu. sürekli adi geçen meshur madam angels tarafindan alp daglari'nin güneyinde küçük bir köy olman reillanne'e yerlesti.
1967 19 temmuz'da reillanne'de 64 yasinda öldü. köyün kimsesizler mezarligina gömüldü.
1974 naasi türkiye'ye getirilerek karacaahmet mezarligi'na nakledildi.
(istanbul modern'den asirilmistir)
çalismayi hiçbir zaman sevmemis, sürekli resim yapmis, gerçek bir bohemmis usta. kendisine uzatilan elleri hep geri çevirmis, "az para, elektrik yok burda" gibi bahanelerle çalismaktan kaçinmis adam. devleti otoriteyi hiçbir iplememis, hatta bu yüzden hapse düsmek üzereyken, degerini bilenler tarafindan akil hastanesi kilifi ile mapusa düsmekten de yirtmis kisi. tam bir yurtsuz, dünya vatandasi aslinda. fransa'da yasamayi ve belki de ölmeyi seçmis. lakin kendi istegi üzerine ölümünden sonra istanbul'a gömülmüs.
aşk-ı memnu
annelerin son köfte fedakarlığı
-
eger evlat kisi gurbette ise, her aile ziyaretinde boyle bir sahne mutlaka yasanir. yas, konum, yanindaki kisiler mevzu bahis degildir. evlat kisi benim gibi doymak bilmez biriyse o son kofteyi annesinin doyup doymadigini umursamadan mideye indirir. ancak ne kadar duygusuzca yenilse de, o son kofteler, zihinlerde soganli, acili bir tat birakir. her hatirlandiginda kalbin uzerine bir agirlik coker, anne ozlenir, yastiga sikica sarilinir. bilinir ki baska kimse son koftesini verirken o kadar beklentisiz, samimi, ye kuzum olmayacaktir. anneye bir kere daha minnet duyulur...
almanya'da 18 yaşına girene 20 bin euro önerisi
-
öyle bir üretim ve sanayi toplumuna az bile olan öneridir.
bu d-max tarzı kanallarda yayınlanan fabrika, ne nasıl yapılır, devasa yapılar gibi programları izliyorum. bir tanesinde mercedes kamyon fabrikasındaki bant ve otomasyon süreci işleniyordu konu olarak. bölümü izlerken 30 kere "vay be" demişimdir. nasıl yüksek standartlarda, ne müthiş sistem kurmuş adamlar. her adımda robotik destekli otomasyon var. herşeyi düşünmüşler. süreçte olup olabilecek bütün uç durumlara yönelik prosedür var. bu öyle 10-20 yılda olan bir şey de değil. 100 yıllık tecrübe üzerine inşa edilmiş.
bırakın da toplumları o refah seviyesinde yaşasınlar. bu arada enver paşayı da rahmetle yad ediyorum. bir zamanlar sana kızıyordum ama artık neden alman hayranı olduğunu anladım paşam. ben de alman hayranıyım. *
5 bin tl maaş alıp lcw'den giyinen erkek
-
türkiye gibi insanların fikirlerinden çok giydikleri şeylere değer verilen az gelişmiş ülkelerde kafaya takılır.
işte bu yüzden türkiye'de insanlar iphone 6'ya, lacoste tişörtlere, adidas ayakkabıya aldığı maaşın 300 katını verirken "yüzüm düşmesin eşe dosta" gibi saçma bir algıya sahiptirler.
abdülkadir selvi
-
bugünkü yazısında şu ifadeleri kullanmış
--- spoiler ---
üç bakanın sel felaketinin vurduğu
giresun’un dereli ilçesinde bir mahallede mahsur kalan vatandaşlarla görüşmek için iş makinesinin kepçesinde gittikleri bir görüntü var.
ilk gördüğümde bana “işte devletimiz bu” dedirten görüntüden söz ediyorum. hani nâzım hikmet, “sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin” diyor ya, o kepçedeki üç bakan bize özlediğimiz devletin resmini çizdiler. ayaklarında çizme, ne koruma var, ne protokol, operatörün kepçesine binip vatandaşın ayağına giden üç bakan. işte özlediğimiz devlet bu. bravo üç bakana. bize bunu yaşattıkları için içişleri bakanı süleyman soylu’ya, tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’ye, çevre ve şehircilik bakanı murat kurum’a yürekten teşekkür ediyorum. bana “özlenen devlet nerede?” diye sorarlarsa, “giresun dereli’de, o kepçenin içinde” diyeceğim.
--- spoiler ---
d&r vitrininin son hali
-
o kitabı erdoğan'ın yazdığını düşünen var mı?
danışmanı olarak tuttuğu ayak takımın bir araya gelip ''mevcut enkazı nasıl kaldırırız'' çalışmasının ürünlerinden biri bu kitap.
erdoğan'ın bu kitabı açıp okuduğuna bile inanmıyorum. kimse bana prompter olmadan konuşamayan bir adama kitap yazdı dedirtemez.
balkanlardan gelen soğuk hava dalgası
-
(o sırada balkanlarda)
- türkiye'ye giden soğuk hava dalgası nedeniyle güneşli bir gün yaşayağıziski.