hesabın var mı? giriş yap

  • kisinin kaygisini, endiselerini kontrol edemesi. en kucuk seylerin, onemsiz insanlarin tum gunu, tum haftayi, tum hayati mahvedecek guce ulasmasi. olaylar arasinda olmayan ya da cok ince olan baglari gorup, gereksiz zincir reaksiyonlari ile ruhu, akli, bedeni mahvetmek. kisinin hayatin uzerine tonlarca agirliginda bir filin oturmasi..

  • kapıyı kırmadan önce zile basmayı denemiştir, bunun üzerinden ego kasmak anca burnu büyük bi elfe yakışırdı. amk orta dünyanın başına ne geldiyse elfler yüzünden geldi hala sağa sola akıl veriyolar. ya işe yarasaydı?

    bunlara kalsa yüzük napılır diye senelerce tartışırlar, sonunda da sauron kapıya dayandığında erdemli şekilde geberirlerdi.

    eylem adamı gimli boş muhabbet yapmamış, emaneti çıkardığı gibi harekete geçmiştir. bana bunlarla gelin amk.

    elflere kalsa tbmm tutanakları gibi kitap olurdu yüzüklerin efendisi.

  • şüpheli aracı farkedip ateş açarak bombanın erken patlamasına neden olan ve böylece birçok hayat kurtaran şehidimiz.

    vatan evladı..

  • timsah derisinden değil de kaplumbağa kabuğundan yapılsaydı almayı düşünebileceğim ceketimsi. buna bir daire parası verdikten sonra, bari evim sırtımda diye kendimi avutabilirdim.

  • genel olarak özelleştirme konusunu eleştirecek kadar bilgi sahibi değilim ama sağlık ve eğitim için söyleyecek bir iki lafım var.

    ikisi de tam anlamıyla özelleştirilmiş olmasa da akp hükümeti döneminde bu iki alanda özel sektör payını inanılmaz ölçüde büyüttü.

    önce eğitimden başlayalım. ben iki memurun çocuğuyum. anadolu lisesi mezunuyum. eğitime beş kuruş para vermeden ülkenin en iyi liselerinden birinden mezun oldum. çok iyi öğretmenlerim vardı. okulda neysek oyduk. veli toplantılarında öğrenciniz başarılı deniliyorsa öğrenci gerçekten başarılı olduğu içindi. daha çok çalışman gerekiyorsa bu çatır çatır söylenirdi. ilkokulda siyah önlük, ortaokul ve lisede forma giyerdik. babası çok zengin öğrenci de kapıcının çocuğu da o formayı giyerdi. zengin çocuğu da kapıcı çocuğu da okulun kapısından girmeye hak kazanmak zorundaydı. bu iki çocuk okulda aynı öğretmenlerden aynı dersleri alırlardı. zengin çocuğu özel ders alırdı belki ama bugüne kıyasla, o kapıcı çocuğu boğaziçi ya da odtü'ye girmek konusunda çok daha şanslıydı, çünkü o şansın zeminini oluşturacak lise eğitimini alabiliyordu.

    gelelim öğretmenlere...tanıdığım herkes çocuğunu özel okula gönderiyor. ve neredeyse herkes öğretmenden şikayetçi. bir yakınım çocuğunun ingilizce eğitim verdiğini iddia eden ve üç senedir eğitim aldığı okulunu, neredeyse hiç ingilizce bilmediğini fark edince değiştirdi. kendisi ingilizce bilmediği için bunu tartamamış, çocuk yurtdışından gelen bir tanıdıkla konuşunca, daha doğrusu konuşamayınca durumu anlamış. öğretmenlerden duyduğu tek şeyin, çocuğun çok iyi öğrendiği olduğunu söyledi.

    öğretmenler artık müşteri temsilcisi gibi görev yapıyor. okulun yıllık ücretinin yanında komik paralara çalışıyor ve idareden öğrenci tutmak konusunda yoğun baskı görüyorlar. özel okulda çalışan hastalarımdan çok kez dinlediğim hikâyeler bunlar. insanlar geçinmek zorunda ve bunun için gereken şey öğretmekten farklı bir şeye dönüştü.

    peki sağlık? ssk hastaneleri döneminin ne kadar kötü olduğu konusunda herhalde herkes hemfikir. değişmesi gerektiği aşikar olan bir düzen. muayenehaneye gelmeden reçete yazmayan, yatış yapmayan doktor fikri gerçekten hem etiğe hem ahlaka aykırıydı. şimdi devlette çalışan doktora muayenehane açma yasağı var. devlette performans sistemi var. özel hastaneler var.

    performans sistemi, hasta başına para mantığıyla işliyor. kalitenin hiçbir karşılığı yok. psikiyatri ve göz muayenesi denk kabul ediliyor. cerrah, hastayı riskli ameliyata alıyor, operasyonun puanının para karşılığı 100 tl. böyle olunca ve can güvenliği de az olunca cerrahlar risk almak istemiyor. işin içeriğinden çok kolayına kaçıyor. bazı ameliyatları devlette kimse yapmaz oldu. özellerde de durum felaket. şu kadar ameliyat yapacaksın denilip 'kotayı' tutturamadığı için işten atılan cerrahlar biliyorum.

    muayenehane yasağı yüzünden üniversitelerde hoca kalmadı. kalmaz da. adam bir işe, üstelik çok zor, özgün bir işe 30 yılını vakfetmiş. sen ona normalde kazanacağı paranın 1/50'sine devlette çalış diyorsun. bir ara çok bilinen tıp fakültelerinin belli yandalları öğrenci alamıyordu çünkü hoca kalmamıştı bölümde.

    ben tıp fakültesinde öğrenciyken, konseyler olurdu. birçok branşın hocaları haftanın belli bir gününde toplanırlardı. zorlu vakalar orada sunulur, hocalar birbirleriyle tartışarak gidilecek en doğru yolu bulmaya çalışırdı. çevre köylerden gelmiş bir çiftçinin vakası 10 tane hoca tarafından bir saat tartışılırdı. ameliyata o önerileri sunan hocalar da girerdi. şimdi bunun olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

    gerek eğitimde gerekse sağlıkta işin özeti şu, gönül vererek yapılacak işi tamamen paraya bağlayan sistem, bu işlerin hakkıyla yapılmasını engelliyor. bir öğretmenin emeğini bu şekilde paraya bağlarsan, iyi öğretmenlik hayal olur. keza hekimlik için de bu böyle.

    işin kötü yanı ne biliyor musunuz? benim almış olduğum eğitimi ya da o köylünün çıktığı konseyi şimdi ne kadar çok para verirseniz verin almanız çok zor. böyle işlerin karşılığını şu andaki şekliyle paraya bağlamak, meslekleri ucuzlattığı gibi yapılan işin doğru düzgün yapılmasını engellemenin en garanti yolu maalesef.

    hepimize geçmiş olsun.