hesabın var mı? giriş yap

  • size anlatıyorum.... iyi okuyun.

    dolar 17-18'leri zorlarken bir haber surüldü piyasaya; "katar ile anlaşıldı, dolar 22 tl'de sabitlenecek." yani yatirımcıya gel gel yaptılar. (dolar artacak mesajı)

    https://www.webtekno.com/…alindi-iddia-h118505.html

    bugün neyin haberi yapıldı? "reuters $/tl'yi 9.00 olarak tahmin ediyor" bu haber niçin çarşaf çarşaf yayınlandı. çok basit bu kez de sat sat diyorlar. (dolar düşecek mesajı)

    https://www.sozcu.com.tr/…smesini-bekliyor-6844001/

    herkesin yastık altındaki dolar ve altına göz dikildi, tam anlamıyla dolar sattırıp mb'nin sattığı rezervleri yeniden toplamasi gerekiyor çünkü.

    sözün özü doların 9.50'nin altıni görmesi için hic bir neden yok. ne oldu abi; altın rezervi mi bulduk, uretimimiz 5 kat mı arttı, ne oldu? hic bir şey...bundan 2 ay öncesine göre ne iyi gitti ki dolar dibi görsün.

    dolar 10-12 arasını bir süre destek/direnç yapacak, sonrasında tl'nin dolar karşısındaki devaluasyonun sonucu olan enflasyon ile birlikte tl dolar karsısında değer kaybedişini sürdürecek...

  • yapılması gerekendir.

    eski sevgili eğer

    6 aydan kısa süren ilişkiler için: 2 hafta
    6 ay - 18 ay için: 4 hafta
    18 ay - 3 yıl için: 6 hafta
    3 yıldan uzun süren ilişkiler için: 8 hafta

    öncesinden haber vermediyse ihbar tazminatı talep edilmelidir.

  • olayi izlerken sasirmadim hic, sayet abd'de paraniz yoksa siz bir hicsiniz. insanlar sadece ama sadece cikarlari icin sizinle iyi iliski kurarlar. kitaplarinda networking'di suydu buydu hep bu asilanir.

    baltimore'a ilk adimimi attigimi hatirliyorum. otobuse binmistim, diyalog su sekildeydi.

    - merhaba.
    + suraya koy, 5 dolar.
    - peki.
    + nerede ineceksin.
    - otelim su...
    + hayir hayir hayir hayir, hangi durak?
    - er...
    + nereye gittigin beni hic ama hic ilgilendirmiyor, son durak mi?
    - evet.

    son duraga geldigimde ise taksiyi aramistim. etraf zaten tekin degil, adres vericem ama tam adresi bilmiyorum herif konussa telefonda "10 katini vericem" diyecem. yandaki landmark'i soylesem herif hemen bulacak, otobus duragi da, bayagi belirgin bir yer.

    + merhaba, su duraga bir taksi istiyordum.
    - tam adres?
    + hemen su...
    - tam adresi bulunca ara. *cit*

    tekrar ararim.

    - hangi adres?
    + sehrin girisi, heme yaninda su var..
    - tam adres, nerede?
    + hemen su bi....*cit* diiiiiiiiiiiiit.

    sonra otelinize gelirsiniz ve resepsiyonda sizi yuzlerinde kocaman bir gulumseme ile karsilarlar. cunku siz musterisiniz, ve resepsyonistin job description'u belli.

    tehlikeli bir yerde olmaniza ragmen kimse size 2 dakika bile sabretmez, dedim ya olseniz donup bakmazlar bile. filmlerde insanlara yansitilanlardan cok farklidir yani. komunuz su bu tabii ki yardimseverdir, cikar iliskisiydi suydu buydu nedenlerden dolayi. ha turkiye'de olmuyor mu derseniz? oluyor tabii, fakat bes parasiz bir sekilde bir otobuse yabanci olarak binseniz sofor, olmadi tum otobus ahalisi bir sekilde yardimci olur, hatta evinize bile birakirlar sizi. kolektif toplumlari cok elestiriyoruz, fakat bu arti ozelligini de belirtmekte fayda var.

    amerika'nin tadini cikarmak istiyorsaniz cebninizin deriiiiiin oldugundan emin olmalisiniz once, paraniz varsa bireyciligin butun nimetlerinden faydalanirsiniz. yoksa en aci, keskin tarafi sizin kalbinizden giriverir. yolda arabaniz bozulursa, yardim bekleyeceginiz kisi sokaktan gecen yardimsever vatandaslar degil kesinlikle ama kesinlikle roadside assistance olmali.

    mcdonald's musteri hizmetlerini arayip calisanlari kovdurmaya calismak bir halta yaramaz bu yuzden. bu olayin gectigi restorandan 2 mil otedeki mcdonalds'da da ayni sey olurdu, 20 mil otedekinde de, 200 mil otedekinde de, 2000 mil otedekinde de. bir adam cikip "hop, noluyor lan?" dese sasirirdim esas. cam bolmeler ardindan konusan gorevliler, her gun televizyonlarda saatlerce donen ev guvenligi su guvenligi bu guvenligi reklamlari, insanin icini karartan "ilacimizi almazsaniz oleceksiniz" reklamlari, cocuklarin en ufak bir toz tanesinden olebileceginin asilanmasi, "germ" yuzunden temas bile kuramayan insanlar...new york'ta sokakta olen bir evsizin yanindan 8-9 saat boyunca hic birsey yokmus gibi gecip giden insanlarin, 911'i bile aramayan insanlarin videosunu hatirlayan tek ben olmamaliyim.

  • yılmaz hocam selamlar. özür dileyerek söylemem gereken bir şey var.
    sizden nefret ediyorum..

    yanlış hatırlıyor olabilirim ama 1998 ya da 1999 yıllarıydı. 10 yaşlarında falanım. o zamanki ismini hatırlamıyorum ama şimdiki adıyla çanakkale dardanelspor'u çalıştırdığınız dönem.

    8-12 yaş altyapı futbolcu seçmeleri yapılacak. babamları güç bela ikna edip; çanakkale'ye geldim. yol bilmem, iz bilmem. nasıl heyecanlıyım bir görseniz. laf aramızda kendime de çok güveniyorum.
    o zamanlar; şimdiki gibi saat başı otobüs yok tekirdağ'dan çanakkale'ye. sabahın köründe çanakkale'de olmuştum çok iyi hatırlıyorum. tam 6 saat tek başıma bekledim.

    ismini hatırlamıyorum ama sarı uzun saçları olan bir altyapı hocası vardı. siz sanırım o dönem a takımı çalıştırdığınız için; futbolcu seçmelerinde o görevliydi. belki de futbolcuydu, emin değilim. nejat mı, necdet mi öyle tuhaf bir ismi vardı. (necdet diyelim.)

    önce 12 yaş grubunun maçı oynandı. hocam görseniz; nasıl da yeteneksiz çocuklar. bir çoğu top sürmekten aciz. taş çatlasın 1 ya da 2 çocuk vardı dikkat çeken. onlar da zaten hemen kenara çağrılıyor ve iletişim bilgileri isteniyordu.

    sonra 11 yaş grubunun seçmeleri yapıldı. ülke futbolunun şu anki halinin tek sorumlusu bu yaş grubu olabilir hocam. ben bu kadar yeteneksiz bir topluluğu bir arada hiç görmedim. izledikçe heyecanım artıyor, izledikçe kendime daha çok güveniyordum. hepsi rezalet. o sarı saçlı altyapı hocası bile sıkıldı izlerken, o derece kötüler.

    ve nihayet sıra bize geldi. 1988 doğumlular. siz bilmezsiniz; bu nesil insanlık tarihinin en şanssız neslidir hocam.
    dünya kupası oynanır mesela. 7'den 70'e herkes ekran başındadır, sadece bizim nesil izleyemez. biz o saatlerde liselere giriş sınavı için ter döküyor oluruz. kosta rika maçının ikinci yarısına yetişmek için; geleceğini feda eden şanssız bir nesiliz biz.
    sınav sistemi değişir örneğin, yine bizi vurur. bedelli çıkar, sadece bizi kapsamaz. işte öyle tuhaf bir nesiliz.

    neyse hocam.
    turuncu formalı takımın orta sahasındaydım. maça başlayalı daha 1 dakika olmamıştı ki; tesislerin kapısından içeri girdiniz ve necdet hocayı yanınıza çağırdınız. necdet hoca da maçı bırakıp; hemen yanınıza koştu. tam bir yalakaydı.

    ''boyron hocom.''

    ve ben o gün hayatımın topunu oynadım yılmaz hocam. 4 tane gol attım, çalımlamadığımın da hatrı kaldı. ama izleyen yoktu be hocam. sahaya dönüp bir kere olsun bakmadınız. bakmadığınız gibi; bakanı da engellediniz. hayatımı mahvettiniz hocam, futboldan soğuttunuz. eğer o gün yarım saat daha sabretseydiniz; belki de bugün milan'da oynuyordum hocam. ama şimdi? milan maçında 2.5 gol üstü olsun diye bekliyorum.

    sahi hocam!! neydi o kadar önemli olan?

  • geçen akşam otobüste ayakta gidiyorum. zaten cüsseliyim bir de elimde çanta var. otobüsün önünden "arkadaşlar sağlı sollu ilerleyelim" diye bağırıyorlar. çift sıra ikili koltukların olduğu koridora tek başıma zor sığıyorum, adam sağlı sollu diyor, bak sen. neyse, dedim, sabredelim biraz daha. sonra yaşlı bir teyzem başladı konuşmaya, "sanki otobüsun arka tarafı başka yere gidiyor. illa orta bölümde bekleyecekler". bize laf sokuyor aklınca, bunu duyan diğer yaşlı teyzeler de koroya katıldılar. "hiç... insanımız böyle işte... iki adım ilerleyip de herkes rahat etsin diye uğraşmazlar. cık cık cık.". diğer taraftan bir amca bağlandı, "yürünsenize evladım, bak yolcular binemiyor". elimdeki çantayı kaldırdım havaya, "amca nereye yürüyeyim, hani, göster de yürüyeyim, nereye yürüyeyim?" dedim. sonra, bir kaç yolcu daha katıldı isyanıma, "bitti işte daha yolcu almayın, akraba olacaz burda" falan... sonra teyzeler biraz yumuşar gibi oldu, "aslında buraya minibüs seferi de koymalılar, çok yoğun bir yer". "olur mu canım, bu kadar sıkışık trafiği daha da felç mi etsin?"...

    ah benim koyun insanım... otobüsün zar zor geçtiği daracık yollara, bu yetmezmiş gibi sürekli bir tarafı kazılıp tekrar yamanan asfalta, yetersiz otobüs seferlerine ve toplu taşıma seçeneklerine değil de birbirinize kızın. "sağlı sollu yürüyün" diye birbirinize bağırın böyle. yer dar diye birbirinize kızın, siz birbirinize kızasınız diye yeri dar tutanlara değil.

  • güçlü birinin annesi vefat edince programını iptal edip, şehit olan 24 garibanı umursamayacak bir kişiliğe sahiptir.

    edit: gg sebebiyle sıfat seçimini sizler yapın dostlar.

  • almanların adeta amerikanlara "fantastik bir dizinin finali nasıl yapılır, bakın ve öğrenin" gibisinden ders verdiği muhteşem dizi.

    --- spoiler ---

    bazıları jonas ve martha'nın ana evrende kazaya sebep olacak bir paradoks yaratmasının diziyi daha etkileyici kılacağını iddia etmiş. kesinlikle katılmıyorum. böyle bir tercih hikayeyi oldukça anlamsız ve herhangi bir amaca hizmet etmeyen bir hale getirirdi. böyle bir tercihi muhtemelen amerikanlar sırf diziyi daha fazla uzatmak için yaparlardı ama alman disiplini kesinlikle böyle çocuksu fantezilere izin vermez. ne yalan söyleyeyim izlerken aklıma geldi hatta korktum böyle bir tercih yapacakları için ama neyse ki korktuğum başıma gelmedi.

    yukarıda birisi zaten bu tercihin mantıksızlığını yazmış. kazaya sebep olmaları için en başta jonas ve martha'nın bulundukları evrenlerin olmaması gerekiyor. bir de böyle bir tercih, paradoksun ana evrene taşınmasına sebebiyet verirdi ve hikayeyi ucu bucaksız bir hale sokardı. muhtemelen 5-6 sezona yayılacak bir hikaye ortaya çıkardı ve en nihayetinde lost gibi boka saran bir finalle biterdi.

    sonuçta bu bir dramatik kurgu ve 3 sezon boyunca bize anlatılan düğümlerin ve paradoksların mantıklı bir şekilde sonlanması gerekiyordu. şimdi tv dizileri için, hele ki bu tür fantastik paradoksların olduğu bir dizi için final kısmı çok önemlidir. çünkü bu tür dizilerde her zaman final akılda kalır. tatmin edici bir final yapamazsanız, seyirci sizi hiçbir zaman affetmez. dark bu konuda şüphesiz sınıfı yıldızlı pekiyi ile geçmeyi başarıyor. final bölümüne kadar artarak sıktığı o düğümü, tereyağdan kıl çeker gibi çözüyor adeta.

    son olarak zaman yolcuğu konusunu genelde amerikanların popcorn bakış açısı ile izledik. dark sayesinde ise bu konuyu hem bilimsel hem de felsefi şekilde izleme fırsatı edindik. bir anlamda avrupalıların amerikanlara göre her duruma felsefi ve sorgulayıcı bakış açılarını görmüş olduk. umarım dark gibi hem seyir zevki yüksek hem de insanı düşünsel anlamda zorlayan, sorgulatan yapımları daha çok izleriz.

    --- spoiler -—

  • özünde çok iyi bir insan ama sahaya çıkınca kendini kaybediyor, eşi bazen "onu tanıyamadığını" söylüyor. biliyoruz ki direksiyon başında da kendini kaybediyor, muhtemelen halk ekmek sırasına girse orda da kendini kaybedecek ama özünde iyi bir insan. benden iyi mi? muhtemelen, hayatın kimi nasıl ödüllendirdiğine bakılırsa benden milyonlarca kez iyi, tıpkı patronum gibi, ya da hafta sonu sevgilisiyle sinemaya gidecek lise talebesi gibi. bi ben kötüyüm, allah başka dert vermesin.