hesabın var mı? giriş yap

  • çoğunlukla 50 gb olarak uygulanan adil kullanım kotası o kadar komik ve adaletsiz ki, bunu rakamlarla açıklamaya çalışalım:

    8 mbps'lik bağlantıyı tam kapasite kullanan biri saniyede 1 mb veri indirebilir. bu da ayda, (60*60*24*30=) 2.592.000 mb eder.

    yani ayın 1'inden 30'una kadar hiç durmadan 24 saat full download yapan birinin indirebileceği toplam miktar en fazla (2,592,000 / 1024=) 2531 gb'dır. yani yaklaşık 2,5 terabyte. interneti download olarak görüyorlar ya, işte 8 mbps'lik hattın download kapasitesi bu: 2,5 terabayt.

    aylık kapasitesi 2.5 terabayt olan bir hattın daha 50 gb'ını kullanan birine, "sen bu hattı sömürüyorsun" demek, en basit anlamıyla arsızlıktır.

    ben hattımın kapasitesinin daha % 2'sini kullanmışken, sen bana nasıl "adaletsiz kullanıyorsun" dersin?

    adil kullanım kotası gerekli olabilir ama bu şekliyle ve ttnet'in uyguladığı biçimle en adaletsiz uygulamalardan biri. rakamlar da ortada.

    üstüne üstlük, bu paketleri "limitsiz" adı altında satıyor. yani % 2'den sonra sınırlayacağı hattı satarken "limitsiz" ibaresini koyup tüketiciyi aldatıyor.

    benim kapasitemin % 2'sini bana sınır olarak koyan, paketin ismiyle tüketiciyi yanıltan şirketi hangi mahkeme haklı bulur acaba?

    avukat olsam veya bu işlere harcayacak param olsa bu sisteme dava üzerine dava açarım.

  • mesela ilköğretim düzeyinde bana denk gelseydiniz eğer ölçülerine uygun insan figürü çizmeyi, tek kaçışlı perspektif ile mekan içi(enteriör) ve mekan dışı çizim yapmayı, üç ana renk, siyah ve beyaz karışımı ile tüm renklere ve onların tonlarına ulaşabileceğinizi, natürmort konusu geldiğinde de insan figüründe olduğu gibi ölçü almayı ve kağıda kompozisyonu doğru şekilde yerleştirmeyi öğrenebilirdiniz.. ve bu temel noktaları öğrendikten sonra konuyu verip minnoş beyninizin yaratıcılığını sınırlamadan beklentiyi özetler ve sonra “yeeeaa öğretmeniiiiim başka bişiiler dinlesek keşke”demenizi “ahahha” diye kısaca yanıtladıktan sonra klasik müzik eşliğinde sizi hayal dünyanızda özgür bırakır, hazırlık aşamasından geriye kalan ortalama 20 dakikalık terapimi yapardım. (görsel sanatlar ders sayısı en az 2 ders saati olmalı)

    ek olarak normalde 2. el malzeme getiren öğrenciye bonus puanla başlarım yıla. aralarda farklı konular için yeni malzeme isterdim ancak bu yıl ilk kez malzeme aldırmıyorum. elde ne varsa onu kullanarak, doğal, atık ve artık malzemeler ile ileriye dönüşüm çalışmaları yaptırıyorum çoğunlukla. yaratıcı zekayı, psikomotor becerileri, hayal gücünü ve görme yetisini geliştirmeye çalışıyorum. seramik, ebru yaptıramıyorum mesela bu yıl.. ki çocukların en sevdiği konulardır bunlar.

    atölyem yok, devlet okullarında atölye çok nadir rastlanan bir lükstür. öğrencilerimin maddi gücü yok, idare de dersimi sallamıyordu başta(klasik). sıfır motivasyon.. ortaya çıkardığımız ürünlerin verdiği mutluluğu tadan çocuklar ile şu an hemen hemen firesiz katılıma ulaşıyorum(her okulumda ulaştığım gibi) en alakasız öğrenci arada yakalayıp nasıl olmuş diyerek çalışma gösteriyor. öğrencilerin artan çalışma şevki benim işimdeki mutluluk döngüm. evet işimi seviyorum ve eğitimin gücüne hep inanacağım.

    son olarak bir arkadaş milli bayram resmi yapmaya değinmiş, evet sıkıcıdır fakat çok gereklidir. sosyal bilgiler disiplini ile paslaşmadır bunlar. atatürk'e yani laik cumhuriyete olan sevgimden dolayı özenle, hiçbir şey olmamış gibi itinayla işlerim bu konuları.. yoksa 23 nisan resmi çiz denir mi hiç kuru kuru? konuşmak anlatmak lazım, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olmasının ne kadar önemli olduğunu ki vazgeçmesin haklarından. bilgi olsun ki düşüncesi, duygusu olsun ve sanat yoluyla ifade edebilsin taze beyinler kendilerini.

    yolumuzun kesişeceği her meslek grubunda işini severek yapan insana denk gelmemiz dileğiyle.

  • evlenmeden önce istisnasız bütün evli tanıdıklarım "evlenme" diyordu. evlendim.

    şimdi bekar bütün tanıdıklarıma "evlenme" diyorum. biliyorum onlar da evlenecekler.

    bu evlenecek olanlar da zamanı gelince başkalarına "evlenme" diyecekler. bunu da biliyorum.

    garip bir döngü var, bu konunun üzerine gidilmesi lazım.

  • yangınla baş başa bırakılan halkın, "hisarönü'ne kurtuldu demişsiniz dün" diye önce trt muhabirine hesap sorması ve ardından "yalan haber veriyorsunuz" söylemiyle dövmesi ve en sonunda "gidin buradan" diyerek kovması olayı.

    videoyu whatsapp'ta izlediğim ve twitter'da henüz bulamadığım için link veremiyorum. yüklemeye çalışacağım.

    https://streamable.com/641s1y

    ablanın son cümlesi: "burasına kadar geldi milletin, yeter artık yaaa!"

  • bilindiği üzere bu internet ünlüsü kadın tekrardan ekşi sözlüğe konuk olacak.arkadaşım yarın tıp bayramı o kadar başarılı doktorlarımız var.bir tanesi çıksaydı daha kaliteli olmaz mıydı?
    lütfen bu kadının başlığını hortlatmayın.
    kampanyaya destek bekliyorum ve olacağına inanıyorum.
    tanım:ünlümsüye karşı açılmış bir başlık.
    edit: düzeltme

  • bir sahne düşünün;

    federer ağlıyor, nadal ağlıyor, en son dayanamadı djokovic de ağlamaya başladı,berrettini bunların arasında zurnanın sol deliği ama o da ağladı.

    döndü world team'e schwartzman ağlıyor.

    biz ağlıyoruz. aslında duygulanmamizin sebebi tam da bu.ömrümüz geçiyor ve biz bu geçişleri, kaybedişleri hayatimizda sürekli olan ve hiç gitmeyeceğini düşündüğümüz şeylerin gittiğine tanık olduğumuzda anlıyoruz.

    tam 24 yıldır orada duran tenisle alakalı alakasız herkesin kulağına ismi çalınan bir insan gitti.

    teletext döneminden ultra hızlı cep telefonlarına kadar her dönemde raket sallayan bir adamdı. biz bu döneme nice sevinçler nice kayıplar nice anılar sıkıştırdık.

    ve onun vedasıyla bu geçen tüm zamanın farkındalığı olanca gerçekliği ile yüzümüze vurdu.

    çok zaman geçmişti ve o zamanların bittiğini roger'in vedasiyla anladık. ıste hepimizin ağlama sebebi budur.