hesabın var mı? giriş yap

  • japonlar : " biri yapabiliyorsa, ben de yapabilirim. hiç kimse yapamıyosa, ben yapmalıyım. "

    türkler : " biri yapabiliyorsa ben neden yapayım. hiç kimse yapamıyorsa, ben nasıl yapayım. "

  • keltoş, botlarını giyecek su birikintisi arayacağına bunlarla ilgilense keşke. elemanı tutuklatmazsa bile en azından bir fotoğraf çektirir, kriminal tipler albüme ekler. cinayet falan işlerse lazım olur gazetelere...

  • güldür güldür seviyesinin üstünde bir siyasi hiciv olmuş ama sanırım sansür yemiş.

    siyasi bir hicive bile tahammülleri yok adamların. ne değişik bir yer oldu abicim bu ülke. yıldık artık sizden siyasal islamcılar. bırakın artık yakamızı.

  • taso çıksın diye cips yiyerek şişmanlattığınız çocukları şimdi yürüterek zayıflatıyorsunuz.
    teşekkürler nintendo.

    uyarılar üzerine gelen edit: oha entry nick olmuşum *

  • amerikalılar sinemalarını modernize ve problematize edebilecekleri durumları kullanarak devam ettiler, güney amerikalılar sinemayı politik bir araç olarak kullandı, avustralyalılar, afrika ve ortadoğulular ise kendilerini orijinal bir şekilde sinemaya dahil etti. ancak bu sinemasal yenilik modern şehirlerdeki sinemaseverler dışındakilere çok hitap etmedi. sonra bir şey oldu ve amerika'da bir kızın şeytani ele geçirilmesini anlatan bir film 200 milyon dolardan fazla hasılat yaparak bu rakamı geçen ilk film oldu, 2 yıl sonra bir köpekbalığı filmi üzerine 60 milyon daha ekledi, ondan da 2 yıl sonra uzayda iyi ve kötü savaşını anlatan bir bilim kurgu 500 milyonu vurdu. sinema endüstrisi filmlerin neden bu kadar para yaptığını anlamamıştı ama ona ayak uydurdular. the exorcist, jaws ve star wars önce amerikan sonra da üçüncü sinemayı değiştirdi. film yapma sebebi artık yönetmenin filmi çekmek istemesi değil, seyircinin onu izlemek istemesi oldu. gençlerin istekleri öncelik haline geldi ve özel efektlerin kullanıldığı, kaçışcı dünyalar yaratıldı. haliyle filmlerin bütçeleri arttı ve daha az film çekilir oldu. 73 yılında columbia 6 milyon değerinde olup 223 milyon borcu vardı. 5 yıl sonra değeri 140 milyona çıktı, borçları 35 milyona düştü. blockbuster'ların dönemi başlamıştı.

    peki star wars, jaws, ve the exorcist nasıl oldu da ölmekte olan amerikan sinemasını canlandırdı? bazıları filmlerin ustaca pazarlanmış harika anlatılar olduğunu iddia ediyor. tabii bu kadarla sınırlı değil. aslında bu filmler, seyircinin zihninin derinliklerinde bulunan, görmek istedikleri ama filmleştirilmesi güç materyallerdi, korkunç bir köpekbalığı, şeytan ve uzay gemileri. uzun yıllar boyunca amerikan sineması insanlar hakkındaydı, onların aşık olmaları, orta batıyı keşfetmeleri, şuç işlemeleri, vs. blockbusterlar ise güçlü karakterler barındırmalarının yanında hikayeleri çizgi romanlardan devşiriyordu, freud'un fikirlerini işliyordu ve mitleri kaynak alıyordu. erken sinema örnekleri gibi, korkuya, gerilime ve hisse hitap ediyordu. roger corman'ın b filmleri gibiydiler ama daha büyük prodüksüyonlardı.

    jaws'ın çekimleri çok ters gitti. deniz tutmaları ve tartışmalar yaşandı, prodüksüyon tahmin edilenin 3 katı fazlaya mal oldu. 27 yaşındaki steven spielberg'in ise sabrı taşıyordu. mekanize köpekbalığı sürekli hata veriyordu, ve düzgün çalıştığında ise yeteri kadar ikna edici olmuyordu. bu yüzden filmin sonuna kadar göstermeme kararı aldılar. jaws'ta işlenen temalar, sıradan adamın mütevazılığı, sorunlu baba figürü, aile yaşamının güvenliği, heybetli ve korkutucu bir şey ile karşılaşıldığında yaşanan huşu, spielberg'in sinemasının temel taşları olacaktı. george lucas ise spielberg'in aksine sinema okuluna gitmişti ve coppola'nın himayesindeydi. american grafitti ile lise çağındaki gençler hakkında film yapmış ve belli bir ün kazanmıştı. star wars ile hikayesinin öznelerini daha da gençleştirerek belki de ikinci dünya savaşı sonra sinemasının en önemli filmlerinden birine imza attı.

    the exorcist, jaws ve star wars amerikan sinemasını kişisel vizyonlarının peşinde koşan yönetmenlerden banliyö gençlerinin isteklerine doğru yönlendirmişti. bunun örneklerinden ilki scorcese'nin mgm müzikallerini tekrar tasarlayıp kendini bitirme noktasına getirdiği new york, new york filmiydi. diğeri ise yine bir italyan- amerikan michael cimino'nun united artist stüdyosunu harcadığı marksist western'i heaven's gate filmiydi. iki film de kendini yok eden, kişisel , kibirli ve korkunç büyüklükte ego içeren filmlerdi. yeni hollywood'un tabutuna çakılan son çivilerdi.

  • insanın başka insanlar karşısında değer kaybetmesi, insanın aldatılması...

    - keramettin; bertunç senden daha değerli, çünkü onun arabası porş...
    - benim de mangal gibi yüreğim war ama.
    - bertunç'la canımız barbekü istediinde geliriz.. ahah.. salak şe.

    burda keramettin devalüe olmuştur.