hesabın var mı? giriş yap

  • aylar yıllar önce şu başlıkta “telefonu pantolonun cebinde taşıması” diye bir entry okumuştum. o entryi kim yazdıysa gün yüzü göremesin. ne zaman bir işim olsa telefonu cebime atsam geri çıkartıp çantama koyuyorum refleks olarak. dengemi bozdun pislik insan.

  • arkadaşlarla yemeğe gittik. o zaman kerem 3 yaşında. bir ailenin 4.5, diğerinin 5.5 yaşında birer oğlu var.

    5.5 yaşındaki oğlanın oynadığı oyuncaklar kerem'in çok ilgisini çekti. belli alıp oynamak istiyor. durdu durdu.. çocuğa baktı. sonra çocuğun annesine baktı, döndü ve sordu

    "çocuğunuz paylaşımcı mıdır?"

    masa koptu tabii ve arkadaşım oğlunun önünden bir oyuncağı alıp kerem'e verdi.

    tam bir strateji uzmanı namussuz.

  • babadan kalan arsayı satınca sorun yok. eseri satınca var. he mi?

    ressam ölünce varisleri resimlerini satmasın. heykeltıraş ölünce heykeller bağışlansın vs. vs.

  • "entry girme eylemi en az bir tuş basımından ibaret olmalıdır"

    boş entry girilmiyormuş ya.

  • twitterda bir kız bununla ilgili bir twit atmış. arkadaş da kendi düşünmüş gibi başlık açmış.

    işte o twit !!11

    edit: arkadaş da başka yerlerden çalmış. bu kutudan bende de var. erkek de değilim tarz meselesi. ne ekmeği yendi konunun durduk yere.

  • öhöm.. moskova'ya ilk uçuşum. pencere kenarına oturdum uçağın kalkmasını bekliyorum. bir yandan da uçağa binip yerleşmeye çalışanları izliyorum. içeriye tarifsiz birşey girdi. hani olur ya slow motion. zamanın durduğu an. arkada only you çalıyor falan. siyah, omuzlara dökülen saçlar, beyaz yüz, doğal vişne rengi dudaklar, yaş 23-24, tarifsiz bir güzellik... benim gözler faltaşı gibi açılmış, allahım yarabbim diye düşünürken, bu hatun kişi geldi, geldi, geldi... yanıma oturdu. şöyle bir ufak kafa sallamasıyla selamlaştık. hatun oturdu, eşyalarını yerleştirdi. bu sarkma asılma olaylarından nefret eden bir adam olduğum için, bir yandan elimdeki derginin sayfalarına bakmaya çalışıyorum hani ilgilenmiyormuşum gibi, ama içim içimi yiyor, piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi bir hissiyatım var. aradan birkaç dakika geçti, hop hatun birşey sordu, hem de türkçe. şaşırdım tabi, sordum nereden öğrendiniz diye, ben istanbul'da çalışıyorum dedi. laleli'deki deri mağazalarından birinde tezgahtarlık yapıyormuş. bir yandan düşünüyorum, yahu sen holywood'a git, paris'e git, ne işin var laleli'de... tam bu sırada birisi peydah oldu, rusça birşeyler anlatmaya çalışıyor, bu hatunla birşeyler konuştular, tartıştılar, meğer biz yanlış yere oturmuşuz. (o zamanlar kiril alfabesini tam bilmediğim için ufak bir karışıklık) neyse hatun dedi ki, bizim yerimiz karşı taraf oraya gidelim. giderken elimi tuttu. bak ne diyorum. elimi tuttu diyorum. oturduk, sonra sonu gelmez muhabbet başladı tabi. 2,5 saat uçuş. dedim ki tamam kmc. olay budur, şimdi siz moskova'da bir iki görüşürsünüz. bir kahve. ardından romantik bir akşam yemeği. akabinde bir süre sonra beraber yaşamaya başlarsınız. 1 yıl sonra güzel bir düğün. hemen ardından aşkınızın meyvesi güzel bir bebek. 5 yıl sonra bir tane daha. yaşlanırsınız foça'ya yerleşirsiniz. mavi gözlü torunlarınız olur. önce ben giderim, hatun kişi mezar başında ağlar. o da dayanamaz bir süre sonra gelir. cennette buluşuruz falan diye daldım gittim ben. (bkz: 25th hour final sahnesi)

    moskova'ya geldik, ayrılırken telefonunu istedim verdi. tamam dedim, ararım, uygun olursak görüşürüz. herşey güzel, telefonu bir kağıda yazıp cüzdanıma koydum.

    1 gün sonra cüzdanı çaldırdım.

    ---------------------------------------------

    yıllar sonra gelen edit: bu macerayla ilgili, sağolsunlar, çok sayıda mesaj aldım. bir kısım arkadaşlar da sonra ne olduğuna dair sorular soruyorlar.

    olaylar daha sonra şu şekilde cereyan etti: tahmin edileceği üzere, bu kızı bir daha hiçbir yerde göremedim. bu olay 2004 eylül ayında yaşanmıştı. aradan 9 yıl geçmiş.

    ben kısa bir süre sonra evleniyorum. kız arkadaşım da aynen burada tarif ettiğim gibi biri; beyaz yüzlü ve vişne dudaklı. bu kadar yıl moskova'da hayatıma -ciddi ya da değil- giren, görsel olarak birbiriyle alakasız bu kadar insan arasından hayatımı birleştireceğim insanın aynı tarife uymasını iki şekilde açıklayabiliyorum. ya algıda seçicilik ya da kaderden kaçılmaz kardeş )

    ---------------------------------------------

    edit 2: evlendim. eylül 2013'te baba oluyorum :)

    ---------------------------------------------

    edit 3 (2015): oğlum 1,5 yaşında) ismini devrim koyduk. bir şekilde yukarıdaki hikayeye bağlayacak olursam, insanın aşık olduğu kişiye olan sevgisi güneş kadarsa, çocuğuna olan sevgisi evren kadarmış. ben bunu gördüm)

    ---------------------------------------------

    edit 4 (2018): oğlum 5 yaşında. annesiyle pek bir iletişimimiz kalmadı. ayrı yaşıyoruz. ama hem anne hem baba tarafından sonsuz sevgi gören bir çocuk. umarım anne-babanın bu durumu psikolojisini ileride kötü etkilemez. zira kaç tane bilimsel makale okuduysam, ebeveynlerin ayrı olması ama çocuğa sorunların yansıtılmamasının, birlikte ama problemli ilişkiden daha sağlıklı olduğunu söylüyor. herşeyin hayırlısı.

  • 15 temmuzdan bu güne akp nin sistematik olarak yaptığı bir şey var.

    kendi milli(akp) bilincini oluşturmak.

    15 temmuz tarihinde halkı bir şekilde sokağa döküp zaten sonuçlanmayacak bir darbe girişimini bu bilince dönüşürdü.

    geçen haftalarda ise aynı stratejiyi döviz üzerinden kurdular.

    halk 200 -300 dolar bozdurdu, kampanyalar yapıldı. 200- 300 dolar bozmakla kur düşmezdi ama arka tarafta başka işler döndü ve döviz düştü.

    şimdi malum kesim hepten coştu.

    darbeyi kendileri engellediğini düşündükleri gibi dolar kurunu da kendileri düşürdüğünü sanıyor.

    akp bu coşkuyu "yeni bir kurtuluş savaşı" yada "1. dünya savaşında bile bu kadar hede hödö" diyerek daha da nitelikli hale getirmeye çalışıyor.

    dikkat edin. yakın bir zamanda rte halka yeni bir rol biçecek. o rol başarılı olacak ve tarihi bir olay ile eşleştirilecek.

    eyyorlamam bu kadar.

  • 10 aralık 2014 ahmet davutoğlu bütçe konuşmasında büyük strateji uzmanı ahmet davutoğlu tarafından bilgilendiğimiz yolsuzluktur.

    meğer kemal kılıçdaroğlu zamanında 14 ve 19 yaşlarındaki iki çocuğunu bir şirkette işe giriş-çıkış yaptırmış, böylece emeklilik yaşının erken gelmesini sağlamış, ve çocukları 65 yaşında değil de 60 yaşında emekli maaşı almaya başlayabilecekmiş.

    duyduğum anda kan beynime sıçradı, böyle bir yolsuzluğu yaptığı için kemal kılıçdaroğlu' nu sırtımı dönerek protesto ettim. 12 yıl önce beni de aynı şekilde işe giriş çıkış yaptıran babamı da ilk fırsatta babalıktan reddedeceğim. böyle yolsuzluğa batmış biri benim babam olamaz zira. bunun buyuk bir yolsuzluk olduğunu geç de olsa öğrenmiş oldum.

    teşekkürler başbakanım, teşekkürler ak parti.