hesabın var mı? giriş yap

  • sahil yolundan bostanci istikametinde gitmekte olan solmusa yasli bir bayan biner.bayan tam bir eski istanbul hanimefendisidir.gerek giyimi, gerek oturusu, gerek konusmasindaki kibarlik ile cevresindekilerin saygi ve ilgisini ceker.teyzemiz gitmek istedigi yer icin parayi uzatir:
    -pardon beyfendi.rahatsiz ediyorum ama suradan bir suadiye uzatirsaniz cok memnun olurum.
    -tabi hanfendi, ne rahatsizligi.
    para sofore uzatilir ve yolculuk devam eder.yasli ve kibar teyzemizin kibarligi, sik giyimi ve guler yuzu diger yolcularin icini isitmistir adeta.
    suadiye'ye gelindiginde teyzemiz inmek ister ve bunu sofore yine o kibarligi ile bildirir:
    -pardon sofor bey.mumkunse musait bir yerde indirir misiniz?
    sofor saga yanasir ve kapiyi acar fakat arac hala yavasca hareket halindedir.teyzemiz yasli olmasi nedeniyle inemez ve dolmusun tamamen durmasini bekler.fakat sofor acelesi varmiscasina yavasca ilerlemekte ve bayanin inmesini beklemektedir.dolmusun bir turlu tamamen durmamasina kizan kibar teyzemiz sofore seslenir:
    -ulan pezevenk parasutle mi inicez!

  • biz balik hafizalilar cok hatirlamayiz ama ben unutmuyorum. su takimi hocasindan personeline kuran zeki onder ozen sana sonsuz minnetimi sunuyorum. ayilarin gorev yaptigi yerde en buyuk hizmeti fenerbahce backround'la sen verdin. umuyorum yeniden su takimda yer alacaksin. iyilerin mutlaka kazandigina bizi inandir.

  • aslında tam olarak "buffalo buffalo buffalo buffalo buffalo buffalo buffalo buffalo." olan ve ingilizce'de gramer açısından doğru sayılan cümle. efendim buffalo, new york eyaletine bağlı bir şehirdir. aynı zamanda buffalo (çoğul olarak da kullanılıyor) diye bir hayvan mevcut. son olarak buffalo ingilizce'de "birini korkutmak" anlamını vermektedir.

    bu açıdan bakıldığında cümlenin anlamı şu şekildedir: diğer buffalo bizonlarının korkuttuğu bufalo bizonları, gene aynı buffalo bizonlarını korkutmaktadır. yani

    buffalo buffalo (buffalo bizonları) buffalo buffalo buffalo (kendi sürülerindeki buffalo bizonlarının korkuttuğu) buffalo buffalo buffalo (kendi sürülerindeki diğer buffalo bizonlarını korkutmaktadır)

    kaynak: http://en.wikipedia.org/…lo_buffalo_buffalo_buffalo

  • okul yıllarında hiçbirşey beni matematik dersleri kadar sıkmayı başaramadı. bu matematikle değil, tamamen öğretmenimizin yaklaşımıyla ilgili bir durumdu. kendisi yaşamı normal hayat ve matematik hayatı olarak ikiye ayırmış olan bir kişilikti. derste kımıldamanıza bile izin vermezdi. yere düşen kaleminizi eğilip alamazdınız mesela. öyle yani.
    herneyse benim sıra altından kitap okuma, yanımdakilerle konuşma, yazışma ve hatta camdan dışarıyı izleme girişimlerimin hepsi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. atatürkün gençliğe hitabesinde ve istiklal marşımızda kaç harf olduğunu sayalı 2 hafta kadar oluyordu. sınıfımızın zemini enine 84 boyuna 132 parça taştan oluşuyordu. ben dakikada 14 kez nefes alıyor ortalama 18 kez göz kırpıyordum. deli pösteki sayar gibi lafı benim için artık sadece pösteki sayar gibi şekline dönüşmüştü. hiç işinize yaramayacak şeyleri saymak delilik değildi, aksine akıl sağlığınızı koruyan uykunuzu kaçırıp zihninizi dinç tutan yararlı bir aktiviteydi ama sınıfta sayılabilecek şeylerin sayısı giderek azalıyordu. günlerden bir gün bir harita method yaprağında kaç kare var sorusu zihnimde bu yapraktan kaç adet kağıt gemi yapılabilir şekline dönüştü. evet işte aylardır aradığım, ihtiyacım olan şey buydu... origami.
    ilk denemeler tabi ki başarısızlıkla sonuçlandı. sevgili öğretmenim uzunluğu 5 cmyi geçen her gemiyi fark ediyor, yapım işlemi tamamlanır tamamlanmaz kaçak mal taşıyan bir gemi tespit etmiş sahil güvenlik botu gibi yanıma yanaşıyor ve el emeği göz nuru eserlerime el koyuyordu. daha küçük gemiler yapılmalıydı evet daha küçük, çok daha küçük. sene sonuna doğru kareli defterin bir karesinden gemi yapabilir hale gelmiştim. bu gemiler büyükleri kadar rahat tanımlanamıyor, öğretmenimin radarında tespit edilse bile ne oldukları çıkarılamadığından büyük bir tehlike atlatılmıyordu. sene sonunda matematikten geçmiş, akıl sağlığımı korumuş ve final sınavının soru kağıdından yapılma 286 parçalık bir filoyu matematik öğretmenime hediye etmiştim.
    öğretmenleri seviniz arkadaşlar. onlar içinizdeki yaratıcılığın aynasıdır.

  • oldukça heyecan verici bir gelişmedir. birçok bilimsel yeni verilere ulaşmamızı da sağlayacak bir gelişme aynı zamanda. elde edilen verilerle yıldızlarla ilgili birçok bilinmeyen noktayı da aydınlatacak.

    pekiii 2018 senesinde gerçekleştirilecek bu plan neleri amaçlıyor? nasıl bir adım izlenecek?

    şimdi öncelikle güneşin dış çeperine gönderilecek bu uzay aracı 1400 derece kadar ciddi bir sıcaklığa maruz kalacak.

    bununla ilgili soru işaretlerimiz var mı? yok değil. en azından benim. bakalım görücez.

    gönderilecek uzay aracı ise ismini eugene parker'dan alıyor(güzel bir hoşluk). bebebi ise 1958 yılında güneşle ilgili geliştirdiği bir teori: güneşin plazma parçacıklarını bir rüzgar gibi uzaya saçtığı teorisi.

    seneye güneşe doğru yola çıkacak bu araç, güneşin atmosferini(korona), nasıl ısındığını vs. inceleyecek. koronada sıcaklık 500 bin dereceden daha fazlaymış. üstelik daha ilginci ise güneşin dış kısımları iç kısımlarına nazaran çok çok daha fazla sıcak. güneş rüzgarı da bu daha sıcak olan yayılan parçacıklarda dünyayı etkiliyor. haliyle çözülecek bu gizemler yaşadığımız dünyayı da oldukça ciddi etkileyebilecek şeyler. tabii bu kadar ciddi sıcaklık vs gibi ciddi boyutlarda olan şeylerde olunca işin içinde, bundan sonra yaptığı çalışmalar açısından da olumlu bir gelişme olacak nasa için. adamlar bi aşama daha kaydediyor: deli gibi sıcaklığa dayanıklı araç gönderiyorlar. nasıl etkilemesin ki.

    (bkz: ufku iki katına çıkaran şeyler)

    şuraya da nasa'nın yaptığı açıklamayı ekliyorum:

    "güneşin yüzeyinden 6.4 milyon km uzaklıkta yörüngeye oturacak solar probe plus, tarihte hiçbir uzay aracının görmediği sıcaklık ve radyasyona maruz kalarak güneşin dış atmosferini inceleyecek, yıldızlarla ilgili onlarca yıldır merak edilen sorulara yanıtlar bulacak"

    -------

    “we see the sun every day, but we don’t know much about it,” says fox. “the sun is the last major place for us to go.”

  • biz gazeteci yaşlı bir köylüye sormuş;

    -65 yıl nasıl bir yastığa baş koydunuz?

    köylü teyze cevap vermiş.

    “bizler yırtık elbiselerin yamandığı, söküklerin dikildiği, kırıkların tamir edildiği bir zamanda doğduk, kullanılıp atıldığı ve yerine yenisinin alındığı bir zamanda değil...”

    bokunu yiyim ben o köylünün.

  • aynı annenin, çocuğuna külotlu çorap giydirirken külotlu çorapla birlikte çocuğu havaya kaldırdığı da görülmüştür.

  • yine lince ugruyacagim lakin, turkiye de inanilmaz bir kedi, kopek yogunlugu var sokaklarda. bir cozum bulunmali. tamam ben de hayvan severim lakin. kardesim var 4 yasinda. boyle bir olay basina gelmesini istemiyorum. ya da rastgele birinin isirilip. haftalarca ıgne vurdurmaya gitmesi filan pek guzel isler degil.

    edit: oha adam evrimin anasini sikmis. genetiginde saldirmak yokmus. hele o kopekler 3-4 den fazla olsun.( gruplasmak genlerinde var, eskiden avlari daha rahat yakalamak icin gruplasirdilar) direk hircinlik katsayilari 3 katina cikar. tehlike ya da av gorurseler, sadece birinin saldirmasi bile degil, one atilmasi yeterli, suru psikolojisiyle hepsi saldirir. bunlar evcillestirilmeden once, doga da yaptiklari olaylardan gelir. ana!! insan bu demez, tehlike ya da av olman yeterli.

    edit 2: hic bir zaman tum kopekleri oldurun demedik. toplayin basibos kopekleri, barinaklara filan alin. kisirlastirmalarini dogru duzgun yapin. sayilarini boylece kontrol altina alin. bakabilen aileler zaten evine aliyor. disarida besleyenler ise, barinaga da yardim yapabilir. devletin ilk amaci insanlarin guvenligini saglamaktir. ınsanlari tehdit eden insan da olsa hayvan da olsa bir seyler yapilmalidir. polonya'da yasiyorum. sokak kopegi denen bir olgu yok. kedi yok. lakin evlerin yuzde 70'in de kedi ya da kopek var.