hesabın var mı? giriş yap

  • umalım da düzgün ve dirayetli bir diplomasi süreci ile yönetelim.

    bir anlık gaz ile hesapsız çıkışlar sonucu s-400 mevzusuna dönmesin. sonra navtex ilan edip de bozcaadayı verip kapatmayalım konuyu.

    edit: 50 tane mesaj geldi, yok onlar ismet zamanındaydı, yok siz chp'liler ne korkaksıznız, yok türke kefen biçenin ölümü pek olur.

    ulan s-400'ü nasıl aldık? uçak düşünce herkes sıraya girdi, birbirleri ile kavga ettiler "emiri ben verdim" diye. sonra rusya höyt çekince fetö yaptı, pelikancılar yaptı, ben uyuyordum haberim yoktu e tamam ver bi kullanamayacağımıuz s-400 barışalım diye ben mi satın aldım?

    ver papazı al papazı diye, `bu fakir bu görevde olduğu müddetçe o teröristi alamazsın` diyip de papazı ben mi verdim abd'ye?

    ırak'ta askerlerin başına çuval geçirildiğinde tek parti mi iktidardaydı?

    en yakın örnek eşek adası olayı. selfie çekince arkada aydın il sınırı tabelası görünüyor amk onu da mı ben verdim yunanistan'a?

    ne kadar çemçük ağızlı var konuştukça konuşuyor ya.

  • ermenek'teki madencinin eşi ne diyordu, herkes bayram yaparken biz bayram yapamadık, mecbur kaldık, her şeyi kabul edip madene indiler. öğle yemeği için dışarı çıkmamayı, tuvalet izni kullanmamayı, servis parasını ceplerinden ödemeyi kabul ettiler. çünkü bakacak çocukları, doyuracak karınları vardı ve bir kişi hayır diyip düzene kafa tutsa 100 kişi evet diyip düzene dahil olmak için kapıya gelecekti. işte bu yüzden ucuz işgücünü daha da ucuzlatabilmek için nüfusun artmasını istiyorlar ve artan nüfusa oranla açlıktan ölmeyecek kadar kazanılan bir işe şükretmemiz isteniyor. ve buna mucize diyorlar.

  • insanlarla, yalnız kalmamak, yalnızlığın ve konuşmamanın çok bunaltıcı olmasından ötürü konuşuyor ve ilişki kuruyorum. erkek arkadaşlarımın araba ve futbol sohbetlerinden, kız arkadaşlarımın dedikodusundan vesairesinden nefret ediyorum. sadece konuşma sırası bana da gelsin diyerek onların anlattıklarını merak ediyormuş gibi yapıyorum. günlük hayatta konuşulan hiçbir şey ilgimi çekmiyor.

    insanlarla istediğim gibi konuşamadığım için, yüzde 99'unu salak, isterik veya cahil gördüğüm için, içten içe hepsini aşağılıyorum. kafamda onlarla alay ediyorum. baskıcı muhafazakar bir ailede yetişmiş olmaktan, sırf kendi çabamla bir yerlere gelmiş olmaktan, seneler önce bıraktığım inancımı; ne inançlısına ne de inançsızına gönlümce açıklayamamaktan, her şeyden bir sinir stres çıkmasından nefret ediyorum.

    yaşadığım aşkları da yalan olarak düşünüyorum. kendimi ömür boyu rol yapmak zorunda olacak lanetlenmiş bir insan olarak görüyorum. bu rol bazen o kadar içime işliyor ki, aslında ne olduğumu şaşırıyorum. hiçbir şey benim için hiçbir şey ifade etmiyor. dünyanın böyle oluşuna kızıyorum. her şeyin dilediğince konuşulabildiği, değer yargılarının olmadığı, antik yunan'ın bile ötesine geçmiş, baskısız, yönetimsiz bir toplumun hayalini kuruyorum.

  • erkeğin profilindeyse;

    "kız arkadaşım beraber fotoğrafımızı koymamızı istedi. ben önce hayır dedim. o tavır yaptı ve ben de haklı bir bahane bulmak konusunda yaratıcı olamadım. bu kız facebook hesabım dahil olmak üzere hayatımın her yerine müdahale ediyor. şimdilik iyiyiz ama sonunda ya patlarım ya da alışır giderim bu tahakküme" şeklinde bir bilinç altı mesajı gönderendir. böyle acıklı bir alt metin içerendir.

  • ataturk havalimanı dıs hatlar'da thy lounge da gordum kendisini. kendisi ile fotograf cektirmek isteyen herkesle birer birer ilgileniyordu, o icten gulumsemesi ile mutevaziligini gormeniz lazimdi. adamda en ufacik bir kasintilik yoktu. hatta fotograf cektirdikten sonra biraz otede telefonuna bakip surati dusen bir kiza seslendi, tekrar cekelim dedi, telefonu kendisi eline aldi kafa kafaya verdi kizla cekti fotoyu. sonra da bak guzel oldu deyip geri verdi boyle tatli bir mahcup ifade ile. gercekten tarkan neden tarkan anlasiliyordu. daha 2 gunluk sohretlerin havalarindan gecilmezken, yaninda koruma yok, kasinti tavirlar yok, kibir yok, aurasi gorulmeye degerdi.

  • bu tip ortamlarda, katılımcıların yarısından fazlası ne konuşulduğu ile ilgilenmez bile. konuşmacı " salonda bomba var, 5 dk sonra patlayacak" dese çoğu kişi duymayacaktır. duyanlar kaçmaya başlayınca onlar da kaçar.

    öğrencilik böyledir biraz. sonuçta tören, herkes kendi derdinde, platonik aşkını saniye saniye izleyeni, kankasıyla sohbet edeni, sağa sola espri yapmaya çalışanı, kamera görünce sırıtanı ile öğrenciler bunlar. aralarında mutlaka ciddi sayıda ilgili konuşma nedeniyle duygulanıp ağlayanlar da olmuştur, öfkelenenler de, hırslananlar da. böyledir. hepimiz öğrenci olduk.

    orada yapılan konuşma, sosyal medya için bir anlam ifade eder, yöneticiler için bir anlam ifade eder, itü gelenekleri için bir anlam ifade eder. kameraya gülümseyen kızlar, anlamından bir şey kaybettirmez.

    bana anormal gelmeyen durum.

  • (bkz: yandaş olacağım derken manyak olmak)

    bunlar bizim nesli mahvedip yaşama sevincini çaldıkları gibi, eğitim sistemine sırf yandaş olduğu için sapık ve manyakları yerleştirerek, gelecek nesillerin de mahvolmasına sebep oluyorlar. illa idam istiyorsan şovu kendin yap, niye minicik sabileri karıştırıyorsun.

    yatacak yeriniz yok lan, toprak bile sizi kabul etmeyecek.

  • abdülkerim: aynı şeyleri söylüyoruz. niye birbirimize bağırıyoruz ki???

    sdfsdlkhfkjsdfhks

  • bir ara iki karpuzu koltuk altlarına yerleştirip, basına poz vermişti. gazetedeki fotoğrafın altında da "bu sene kaleyi gole kapatırım" yazıyordu.

    ertesi gün beşiktaş forumlarında "ali eren mi yakışıklı, karpuz mu?" diye bir başlık açılmış, karpuzun daha yakışıklı olduğuna kanaat getirilmişti.

    bu arada "bu sene kaleyi gole kapatırım" iddiası karpuzların gölgesinde kalmış olsa da, o sene beşiktaş cidden az gol yemişti.

  • kedi ve köpeklerin türlerinin çiftleşemedikleri için değil, yaşam alanları kalmadığı ve insan nedeniyle ölüm tehdidi altında olduğunu düşünüyorum.
    3-4 ayda bir kızgınlığa giren ve en az 3 yavru doğuran kedi/köpeklerin doğal ortamları insanlar tarafından işgal edilmiş, barınma, beslenme ve yaşama imkanları çok zorken, açlıktan,hastalıktan,insan faktörünün(trafik, şiddet...vb) acı içinde ölecek, telef olacak yavruları ve onları doğuran anneleri korumak olarak bakılmalı. insanların kendi rahatı için değil bakabilecekleri canları düşünerek tercih etmeleri gerekmektedir.
    ayrıca veteriner hekimler ergenliğe girdikten sonra kısırlaştırmanın hayvana zarar vermediği tam tersine uzun ve kaliteli bir yaşam için bazı önemli faydaları olduğunu da belirtmekteler.
    hayvanların yaşam alanları ve doğal yaşamlarını sağlanıyorken kısırlaştırma elbette sağlık dışında tercih edilmez ancak yargılamadan önce hayvanların hangi koşullarda yaşadığını birinci plana almak gerek. psikoloji meselesinde ise hem veteriner hekimlerden öğrendiklerimi hem de tecrübelerimle olumsuz bir tecrübe yaşamadım tam tersine agresyonun azaldığı, daha sakin olduklarını gördüm. önce sokaklarda perişan hayvanların koşullarını iyileştirmemiz gerekiyor.

    edit: yeşillenemelere istinaden ev kedisi sokak kedisi farketmez her kızgınlık döneminde(yılda en az 4) çiftleştiği takdirde min 3 yavrudan 12 yavruya sağlıklı, yaşanabilir mekan ve imkanlar sağlıyorsanız kısırlaştırmayın. sizin için uygun zamanda çiftleşmesine izin verip diğer kızgınlık dönemlerinde hayvanın beynini şişiren hormonlarla yaşamasına sebep olup, kendi egonuzu da hayvanın doğasını bozmuyorumla avutabilirsiniz. hayvanda çiftleşme isteği türün devamı için taşıdığı genetik bir koddur. hormonlarla sağlanır. ve bu hormonlarında yine kendi düzeninize göre düzenlemekle kısırlaştırmak arasına etik olarak fark yoktur. hayvanın haklarına müdahale etmekse ikisi de müdahaledir. kısırlaştırma bakabileceğin kadar çocuk sahibi olmakla daha çok benzer bir düşünce yapısı.
    not:türleri tehdit altında yazmıyor yaşamları tehdit altında yazıyor. yeşillendirmeden önce okuyun, okuduğunuzu anlamaya çalışın, sözlük falan kullanın.