hesabın var mı? giriş yap

  • fenerbahçeli olmama rağmen gururlandıran olaydır. futbol dahil birçok konuda bize tur bindirmiş bir ülkede, türkiye'nin bir değerinin -bireysel de olsa- benimsenmesi ne güzel lan!

  • resmi gazete'de yayımlanan karara göre aşı karneli kedi, köpek ve kuş gibi evcil hayvanlar, yolcunun kucağında veya oturduğu koltuğun önünde kafeslerinde kilitli olacak şekilde otobüslerde taşınabilecek. daha önce taşıtın içinde yolcularla birlikte canlı hayvan taşınmasına izin verilmiyordu.
    bu kararla otobüs yolculukları artık daha eğlenceli olacağa benziyor.
    kaynak:
    haber linki
    karar maddesi

  • doktor, mühendis, savcı, hakim, öğretmen demeksizin, ülkede milyonlarca insanın nemalandığı resmi yayıncı kuruluş.

    tanıdığım ne kadar insan varsa evlerindeki digiturk’leri iptal ettirip selcuksportshd ya da ip tv gibi alternatiflere yöneldiler.

    kimse kusura bakmasın ama,
    tuttuğu takımın lig+avrupa maçlarını izlemek için ayda 200-250 lira verecek enayi pek kalmadı artık. ülkenin yarısından çoğunun da bu parayı verecek gücü yok zaten.

    toplasaydınız her ligi aynı platforma, biçseydiniz makul bir fiyat, şu an kazandığınızdan çok daha fazla kazanırdınız.

    2 ay önce eşim dedi ki, “gel bu sene digiturk alalım. acıyorum maçları o şekilde izlemene”
    yok dedim almayalım, ben memnunum halimden. evimin rızkını, futbol endüstrisini yöneten medya patronlarına veremem. varsın donsun, sanki çok kaliteli futbol oynanıyor da, birkaç kere donunca çok şey kaçıracağız..

  • bizim oğlanda iki sene önce ilkokula başladığında, okulunun koridorundaki satranç köşesinde akran öğrenmesi vesilesi ile bir satranç sevdası yeşerdi. her akşam eve başka bir arkadaşı ile yaptığı maçların hikayeleri gelmeye başladı. bir akşam biz de bir maç yaptık, ben tabi acımam affetmem bak diye önden göz korkutmak için " ortaokulda turnuvada üçüncü olmuştum*" dedim buna. sonra da maçta tokatladım zibidiyi. adam rocky balboa gibi, günden gün iyice kaptırdı kendini.

    önce youtube'da satranç eğitim videoları izledi. bütün taşları, hamleleri, açılışları, terimleri öğrendi. ekran karşısında adeta kung-fu yüklenen neo gibiydi. bir süre sonra satranç uygulamalarına dadandı. evin içinde "vezir gambiti mi hint savunması mı daha estetik?" diye gezmeye başladı. (bkz: #87953133)

    son seviyede artık kasparov'un, karpov'un, carlsen'in eski maçlarını seyretmeye başladı. "orada fil g5'e mi oynanır yeaa?" diye edepsiz yorumlarda bulunuyordu. iş artık 1851'de oynanan maçların hamlelerini ezberlemeye ulaştı. artık hemen her akşam maç yapıyorduk ve beni yeniyor ya da yenemese bile çok zorluyordu.

    pandemi döneminde çocuklara sokağa çıkma yasağı başlayınca, daha önce yüz yüze satranç dersi aldığı bir satranç kulübünün başka bir eğitmeninden çevrimiçi eğitim almaya başladı. skype'taki derste önce öğretmenle tanıştılar. ardından öğretmen muhabbet açılsın diye sordu:

    - ünlü oyunculardan kimseyi biliyor musun?
    + babam var.
    - aaa kim ki?
    + bir kere turnuvada üçüncü olmuş.

    var ya, işte o an, öğretmenin çaresizliğini falan boş ver, kasparov'un carlsen'in tüyleri nasıl ürpermiştir, anderssen ve kieseritzky aynı anda nasıl ters dönmüştür mezarlarında. lan sen bütün satranç külliyatını hatmet ama gelen ilk temel soruda bilal oğlan gibi "babacım" diye mırıldan. yok yani babacı da değil ibiş:

    - deniz, ara tatilde ikimiz ankara'ya gidelim mi?
    + annem de gelsin ben onsuz yapamam çok özlerim.
    - bak ya! siz ikiniz gidin o zaman bence.
    + ee valizleri kim taşıyacak??

  • 18. yüzyilda soylu egemenliginden çikmis olan sanat, aslinda, soylu begenisinden çikarken beraberinde kaliplari da kiriyordu. 18 yüzyilda o güne degin belirlenmis ve kati olan tanimlar degisiyor, aslinda sanat bir sinifin elinden baska bir sinifin eline geçiyordu. burjuvazi ekonomik hayati ve bununla paralel olan sanati eline geçirirken beraberinde kendine özgü olan begeni anlayisinin da sanatta karsilik bulmasini istiyordu.tragedya, komedya gibi türler geçmisin raflarina kaldirilirken yerine "gözü yasli komedya, duygusal dram" gibi türler -baska bir deyimle ile ara türler- ortaya çikiyordu. iste "grotesk" kavraminin yolculugu iste bu noktada basliyordu.kesin kaliplari kirilmis olan sanatin artik farkli bir noktaya gitmesi kaçinilmazdi. alman idealist felsefesi kökenli kaliplari kirilmis sanat gündelik olana daha çok yaklasirken, "romantik akim" çerçevesindeki izlekte evrenin uyumu gibi felsefi söylemler sanatta hemen karsiligini buluyordu. evrenin içinde iyi ile kötü güzel ile çirkin iç içeydi. sanatçi ise evrenin bu uyumunu görebilen yegane kisi idi. o zaman sanatçi evrenin uyumunu zaten dile getirirdi. yani çagin özelliklerine uygun olarak gelismekte olan ve çagdas çeliskileri içeren "romantik dram" vasitasiyla dogadaki güzel - çirkin ve iyi ile kötü karsitligini ve birlesimin ifadesi olan "grotesk" i ortaya koyardi.yani saf bir deyis ile grotesk olan karakter üzerinde söyle bir karsilik buluyordu: dis görünüs itibari ile güzel bir kisinin, kötücül bir tutum sergilemesi, dis görünüs itibari ile çirkin bir kisinin, son derece iyi yürekli biri olmasi gibi. (örn: dorian gray'in portresi) klasik sanatin kaliplarina ve idealizmine karsit olarak karsitlarin uyumu olan grotesk kavrami iste böylesi bir noktada ilk olarak karsimiza çikar.günümüzde kullanilan "grotesk" kavrami ise artik türün gereginden veya tarifi reçetelerle anlatilabilecek bir düzeyden çikip çagin özelliklerine uygun bir tanimda kullanilmaktadir.

    çagin kosullari nedeniyle ortalamadan üstün bireyin içinde bulundugu ortalamayla ya da toplumla uyusmazligi sebebiyle içinde bulunulan hal grotesk kavraminin içindedir. bunda gülünç olan bireyin uyusmazligidir. ayni zamanda bireyin savundugu, temsil ettigi degerin yikimi açisindan da aciklidir. çünkü birey uzun zamandir unutulagelen bir degerin pesindedir. özden ziyade biçime endeksli bir düsünüsten olay öze dogru kaydiginda bireyin haklilik payi ortadadir. ama biçime kayan bir bakisla bakildiginda durum tuhaf abartmali ve sasirtici gözükür bunun için de gülünç olan ortaya çikar. yani, ortada yabancilasmis bir birey ve bu podoksu yaratan ve bireye her halükarda çikis yolu kapatan bir toplum söz konusudur. kisaca bagdasmaz çeliskili bir varolus savasimidir. oyun kisileri'nin her biri kendi açisindan bakildiginda haklidir fakat, oyun bas kisisi bu paradoksta erimeye mahkumdur.dürrenmatt, grotesk'i oyunlarinda sikça kullanan bir yazar olarak karsimiza çikmaktadir. aslen ?sviçreli olan yazar yasadigi ülke açisindan bu paradoksu en iyi anlayan yazarlardan olmasi bir tesadüf degildir. fizikçiler adli oyununun bas karakteri olan "mobius" büyük bir bulus yapmasina ragmen toplumun kosullari bakimindan kendisini bir akil hastanesine kapattirmis, hatta ailesini bile -insanlik ugruna- kaybetmeyi göze almistir. ?lk basta saka gibi baslayan tuhaf olaylar dizisi daha sonra ciddiye dönmüs, möbius yine toplum sartlari nedeni ile sonuçsuz kalmistir. ortaya çikan durum bir açidan bakildiginda komik, baska bir açidan bakildiginda ise vahimdir. yan ögeler toplumu destekledigi halde möbius yalniz kalmistir.yine dürrenmatt'in büyük romulus adli oyununda grotesk'i tam anlamiyla görmek mümkün. olaylar abartili bir sekilde gözükse de atilan dügümler, daha sonra bir yere kaotik bir noktaya varir. tavuk yetistiricisi büyük roma imparatoruna kizarken, daha sonra diyalektigin diger ucunun agir basmasiyla hak vermeye baslariz. roma imparatoru büyük romulus, roma imparatorlugunun yikimini kendi elleri ile hazirlarken kendi toplumunun daha önceden yaptigi haksizliklara, döktügü kanlara karsin kendini sorumlu hissetmis, baskaldiriyi eylemsizlik olarak ortaya koymustur. cezaya tek basina katlanmaya razidir fakat toplum, öyle bir kaotik ortam yaratmistir ki, buna bile ulasamaz.kisacasi "grotesk" çag içerisinde bir anlam degisikligine giderken, çagin özelliklerini de beraberinde getirmistir diyebiliriz

  • doktor sayısının yetersizliği nedeniyle doktor ithal edileceğini söyleyen bunlar değil miydi lan?

    doktor sayısının yetersizliği yetmezmiş gibi öğretmen sayısının fazlalığını açıklayan da bu adamlar.

    dolayısı ile söz konusu imkan, her ne kadar rağbet görmeyecek olsa da teorik açıdan ne kadar gerzekçe yönetildiğimizi göstermektedir.

  • konuşmadığım görüşmediğim ama öylesine facebookta duran arkadaşımın adıyla, fotoğraflarıyla aynı bir hesap daha açmışlar. tabi bu hesap beni ekleyince kabul ettim. heralde ailesi işi için yeni hesap açtı, başka bir iş için açtı vs. gibi olaylar geçti aklımdan. sahte hesap olabileceği hiç aklıma gelmemişti.

    gel zaman git zaman bu sahte kişilik yeni fotoğraflar paylaşıyor durumlar yazıyordu. (tabiki çalıntı fotoğraflar). fake olabilceğini kimse düşünmez.
    bir gün benden kredi kartı numaramı istedi acil olarak. ben de her ne kadar konuşmasam da ilkokul arkadaşım diye verdim gitti.(hala sahte hesap olduğunu bilmiyorum)

    öteki hesabı da online görünce kıllandım. ve arkadaşa sordum: sonuç dolandırılmışız amk bu kadar basit bir yöntemle.

    yapılan ödemelerin iptal edilebilenlerini iptal ettim
    neyseki gariban bir insan olduğum için ve verdiğim kredi kartının limiti düşük olduğu için toplamda sadece 11 tl dolandırıldık.
    fakirliğin gözü kör olsun lan. ağız tadıyla 1 kg altın bile kaybedemiyoruz.

    bu da böyle bir mallık anım.

    11 tl ye gülenler olmus işin acinasi tarafi 11 tlyi geri almak içinde uğraştım. ama kart numaramı kendim verdigim için ben sorumluymusum. geri alamadim

  • enerji enerji enerji deyip de bu kadar fizikten anlamayan birisini ben ilk defa görüyorum.

  • sanık ve hakim...

    - köşede bekledim, çıkınca da tepsiyle kafasına vurdum..
    - iyi de, yanında silahın bıçağın da varmış.. neden tepsi?
    - bi yerde okumuştum.. öyle yapınca tepsi müdafaadan az ceza alınıyormuş..
    - nefsi müdafaa olmasın o?
    - hepsi müdafaa değilmi sonuçta..
    - yaz kızım sanığın yirmi yıl hapsine...
    - ama yirmi yıl çok fazla.. bilseydim yanımda hafifletici sepetler getirirdim..