hesabın var mı? giriş yap

  • en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.

    must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.

    örnek:
    you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
    you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.

    olumsuz:

    you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
    you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.

    görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.

    20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.

  • 1 dakikadan fazla konuşan herkese katılıyor. en sevdiği şey fikir onaylamak.

    - artık beşiktaş'ın bu takım olma sorununu aşması lazım şansal.

    - % 100.

    - sorun sadece guti değil.

    - kesin.

    - benzer sorunlar gassarayda da var.

    - sana % 1500 katılıyorum hocam.

    şansal abi, bari katılırken verdiğin oranlara dikkat et, gözünü seveyim. bir de sürekli "hanki" diyorsun abi "hangi" olacak o. bir de yaptığın her yorumdan sonra soru soracakken "bilmem katılır mısın" diye başlıyorsun, gerek yok. bir de markus'a çok takılıyorsun abi, adam alman adam sağı solu belli olmaz, her yorumuna, her soruna "ya natürlih" diye cevap vere vere dağ gibi adam eridi gitti.

  • mülakatına girdiğim burstur. bundan sonra mülakata girecek arkadaşlara yardımcı olması için mülakat hakkındaki düşüncelerimi yazmak istedim. öncelikle ben mühendislik programı öğrencisiyim ve doktora bursuna başvurdum. mülakat ekibi 5 kişi idi. bir tanesi amerikan konsolosluğundan görevli, 3 tanesi benim bölümümden profesörler ve 1 tanesi de fulbright türkiye ofisinden bir görevli. mülakat tamamen ingilizce geçiyor. mülakat 15 dakika sürüyor. biraz resmi giyinmenizde fayda var, fakat takım elbise giymenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. soru tiplerini 3'e ayırabiliriz:

    ilk olarak, şu anda hangi konularla ilgilendiğin, kendi alanının dışında hangi konulara ilgili olduğun gibi sorular soruluyor. hangi research alanında ilerlemek istediğin, iyi bir researcher olup olamayacağın ile ilgili sorular soruluyor diyebilirim. bu soruları mülakat ekibindeki 3 tane hoca soruyor.

    ikinci olarak neden fulbright bursunu almak istediğin, türkiyeyi amerikada nasıl temsil edeceğin ile ilgili sorular soruluyor. amerikada araştırma ortamına nasıl faydalı olacağın ile ilgili sorular da soruluyor. ayrıca türkiyedeki güncel olaylarla ilgili düşüncelerini de isteyebilirler. bu soruları genelde konsolosluk görevlisi soruyor. akıcı bir ingilizce ile konuşmak mülakat için faydalı olacaktır.

    son olarak da doktoranı neden amerikada yapmak istediğin, döndüğünde türkiyeye ne gibi hizmetlerin olabilir gibisinden sorular soruluyor. bu kısmın da konsolosluk görevlisinin kontrolünde geçtiğini söyleyebilirim. mülakata gitmeden önce bu konulara biraz hazırlanmak faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

    yardımcı olabildiysem ne mutlu.

  • polis, devlet değildir. polis memuru da devlet değildir.

    mevcut anayasa diyor ki (madde 6) halk, tek egemen güçtür ve bu yetkisini hükümet, meclis ve yargı yoluyla kullanır. yani devlet, halkın yetki kullandığı araçtır.

    polis ise, hükümete bağlı kolluk kuvvetidir. görevi ise egemenliğin asıl sahibi olan halkı suçlara karşı korumaktır. polis, halk adına hiçbir şey yapamaz, halk adına hükümet bir şey yapabilir, polis ise emirleri yerine getirir.

    bir polis, "ben devletim" diyorsa o devlet, polis devleti olmuştur. anayasanın ilgili maddesi ise fiilen gasp altındadır.