hesabın var mı? giriş yap

  • ablamın bir ortaokul arkadaşı vardı. 5 kardeşlerdi, durumları kötüydü. bir gün birlikte okula giderken annem ayakkabısını görmüş. yırtık ve giyilemeyecek bir haldeymiş. annem çok kafaya takınca bu durumu, babamla birlikte üçümüz bot almaya gitmiştik. ben 6 yaşındaydım. tutturmuştum bir de kazak alalım diye. sonra ablamla ve arkadaşıyla buluşup vermiştik hediyesini. ben "beğendin mi?" diye soruyordum ısrarla. kız inanılmaz mahçup oluyordu, çocukluk işte anlayamıyordum o durumu.

    yıllar sonra ablamın düğününe geldi, orada gördük. avukat olmuş, çok da güzel ve özgüvenli bir kadın olmuş. bana sarıldı ismimi hatırladı, şaşırdım. "unutur muyum seni bana seçtiğin kazağı çok beğenmiştim." dedi güldü. ablam söylemiş kazağı kardeşim seçmiş diye, gülmüşler aralarında çocukken. içim cız etti öyle diyince. bana ilham oldu. karakteriyle, azmiyle, hayatıyla.

  • mahir cayan'in hapishaneden tunel kazip kactiklarinda cikan topragi ne yaptiklarinin sorulmasi uzerine soyledigi

    'topraksiz koyluye dagittik'

    cumlesi sanirim bu kategoriyi fazlasiyla hak ediyor.

  • aslında özgüven eksikliğinin en kötü yanı kendini kötü görmek değil, diğer herkesi mükemmel görmektir. en boktan, en saçma insan bile size göre sizden iyidir.

  • hesabını kitabını exceller ile değil manuel ve gerçek harcamalarla tutan, giderlerini kredi kartı dökümlerinden öğrenmeyen tutumlu nesildir. asker titizliğiyle o fişlerden deterjanları filan silerdik, o gri zarfın arkasına fiş kodu, firma adı, tarih ve tutar bilgilerini girerdik. hoop, herşey gözünün önünde.. ne harcadın, hangi ay en çok ne ödedin, elinde ne kadar paran kalmış hiç excel e gerek yok harita gibi ortada. para harcama kültürümüz değişti, çoğunlukla kimse cüzdanının nabzını ölçemiyor. ne eli sıkı ne de müsrif olmadan, kararında bir harcama politikası benimseyebilen pek az insan gözüme ilişiyor. kendim de zaman zaman dahil oluyorum buna.. yaşamayı, yürüyen bir kredi kartına dönüşmek olarak algılayan bir halimiz var. hayırlısı.

    şimdi insanların süpermarket kasasında aceleyle cüzdanına sokuşturduğu kağıt parçasından ibaret o fişler.. bir zamanlar ekonomi pusulası gibiydiler vesselam.

  • bengal kıtlığı, ikinci dünya savaşı sırasında britanya hindistanı'nın bengal eyaletinde 60,3 milyonluk nüfusun tahmini 2,1 – 4 milyonunu, açlık, sıtma, yetersiz beslenme, nüfusun yer değiştirmesi, sağlıksız koşullar ve sağlık hizmetlerinden yoksunluk nedeniyle artan diğer hastalıklar ile öldüren yıkıcı bir kıtlıktı. kriz ekonominin büyük bölümünü altüst ederek milyonlarca insanın fakirleşmesine ve sosyal dokunun korkunç şekilde bozulmasına yol açtı. sonunda aileler dağıldı; erkekler küçük çiftliklerini sattılar ve iş aramak ya da orduya katılmak için evden ayrıldılar ve kadınlar ve çocuklar genellikle organize yardım için kalküta'ya ya da başka bir büyük şehre seyahat eden evsiz göçmenler oldular. tarihçiler kıtlığı sıklıkla "insan yapımı" olarak nitelendirdiler. savaş zamanı sömürge politikalarının buna yol açtığını ve daha sonra krizi şiddetlendirdiğini öne sürdüler. azınlıkta kalan bir görüş de kıtlığın doğal nedenlerden kaynaklandığı.

    askeri masrafların finansmanı, binlerce köylüden arazi tahsis edildiği için savaş zamanı enflasyonuna yol açtı. birçok işçi hasadın oranına göre değil, standart maaş ile ödeme aldı. fiyatlar keskin bir şekilde yükseldiğinde, aldıkları maaşlar yetersiz kalmaya başladı; reel ücretlerdeki bu düşüş daha az gıda alabilmelerine neden oldu. japonya'nın burma işgali sırasında, bölgenin pazar arzı ve ulaşım sistemleri, ingilizlerin pirinç ve tekneler için "inkar politikaları" (işgale karşı "yok ederek geri çekilme" yanıtı) ile bozulduğu için birçok pirinç ithalatı kaybedildi. bengal ticaret odası (çoğunlukla ingiliz şirketlerinden oluşur), bengal hükümeti'nin onayı ile yüksek öncelikli görevlerdeki işçilere mal ve hizmetlerin tercihli olarak dağıtılması için bir gıda programı tasarladı. silahlı kuvvetler, savaş endüstrileri, devlet memurları ve diğer "öncelik sınıflara" konumlarını terk etmelerini önlemek için mal ve hizmetler öncelikli olarak sağlandı. bu faktörler tahıllara kısıtlı erişim ile daha da güçlendi: yerel kaynaklar iller arası acil ticaret engelleri tarafından kısıtlanırken, uluslararası ithalata erişim büyük olasılıkla savaş zamanı nakliye sıkıntısı nedeniyle churchill'in savaş kabinesi tarafından büyük ölçüde reddedildi. nedenler arasında, güneybatı bengal'deki büyük çaplı doğal afetler (bir kasırga, gelgit dalgaları ile sel ve pirinç mahsul hastalığı) vardı. bu faktörlerin her birinin ölüm sayıları üzerindeki göreceli önemi de bir tartışma konusudur.

    eyalet hükümeti bir kıtlığın var olduğunu reddetti ve insani yardım da krizin en kötü aylarında etkili değildi. hükümet ilk önce çeltik fiyatını etkilemeye çalıştı, ancak bu da karaborsacılığa yol açarak satıcıları mal stoğu yapmaya itti. spekülasyonlar ve mal stoklama da hiper enflasyona yol açtı. hindistan ordusu ekim 1943'te fonların kontrolünü ele geçirdiğinde yardımlar da önemli ölçüde arttı, ancak esas rahatlama aralık ayındaki rekor bir pirinç hasadının ardından geldi. açlıktan ölümler azaldı, ancak kıtlıkla ilişkili ölümlerin yarısından fazlası 1944'te gıda güvenliği krizi ortadan kalktıktan sonra hastalık nedeniyle meydana geldi.

    kaynak: https://en.wikipedia.org/…iki/bengal_famine_of_1943

  • 70 lık votka alıp sahilde içiyim dedim 140 lira votka tuttu elma suyu çerezi sigarası derken pavyon hesabı ödedim bakkala. bir şeyin ederinden fazla fiyatta olması pahalılıktır. gençler öğrenciler bir araya gelip 2 bardak votka nasıl içecek çok merak ediyorum. alkol fiyatları böyle yüksek olmaya devam ederse gençler uyuşturucu batağına düşer buraya not düşeyim.