hesabın var mı? giriş yap

  • her kadının çevresinde vardır. bir kısmı ise bu kadınlara aşıklardır ya da hoşlanıyorlardır vs. ama gel gör ki görmezden gelinirler.

  • 300tl lik evini üniversite öğrencilerine 1000tl ye kiraya veren bir akrabamın desteklediği iddia. adam haklı bi yerde öğrenciler olmasa bu ahlaksızlığı yapamayacaktı.

  • yeni gine ve pasifik adalarında ortaya çıkmış ve çok hızlı yayılmasıyla ilgililerin dikkatini çekmiş bir külttür..
    en yalın haliyle ele almaya çalışırsak;
    (bkz: #6405194)
    arthur c. clarke'ın üçüncü ilkesini baz almamız gerekir kargo kültlerini değerlendirirken..
    özellikle pasifik melanezya ve yeni gine'deki kargo kültleri gelişim aşamasında tarihin kayıtları altına alındığından oradan başlamak daha doğru olur kanısındayım..
    jared diamond'ın insana vizyon katan kitabı guns germs and steel'de yali adındaki yöresel bilge sayılan kişi,diamond'a bir soru sorar.soru şudur;

    "neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, ve neden bunları yeni gine'ye getirdiniz.biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az..?"

    diamond kitabının girişinde bu konuya az da olsa değinir..ve soruyu genişleterek kitabını oluşturur..
    yaklaşık olarak avrupa’lıların bin yıl önce bulduğu metal aletlerle, yeni gine’lilerin tanışması günümüz tarihinden ikiyüz yıl öncesine dayanır..öncesinde yeni gine’li yerliler taştan yapılma aletleri kullanıyor, taştan baltalarla idare ediyorlardı..merkezi bir güç veya örgütlenmiş bir sivil toplumları yoktu..yeni gine ve pasifik melanezya’nın durumunu göz önünde bulunduran sömürgeci toplumlar ve avrupa’lı beyazlar;ilaç, yiyecek, giyecek gibi en temel ihtiyaçları yeni gine’ye göndermeye başlarlar..yeni gine yerlisi bu gönderilenlerin değerini kullandıkça anlayacak ve buna zaman içerisinde “kargo” ismini takacaktır..
    kargo kültlerinin temelinde şu düşünce yatar..
    dış dünyadan tamamen izole edilmiş olan ada halkı sömürgeci beyaz adamların getirdiklerini kendisinin üretemediğinin farkına varır.bütün aletler, yiyecek ve giyecekler gemiler ya da uçaklar aracılığıyla getirilmektedir..getirilen aletlerin karmaşıklığını kavrayamadıklarından ötürü aletleri insan aklının üzerinde ilan ederler..demekki kargolar olağanüstülerdir..ve geldikleri yerde de olağanüstü bir kargo yollayıcı bulunmaktadır..
    richard dawkins, god delusion kitabında kargo kültleri ile ilgili david attenborough’u baz alır.attenborough ise ada yerlilerinin bu inanışının arkasında yatan gerçeğin biraz da beyaz adamın davranışlarından kaynaklandığını söyler..beyaz adam kargo kültünü inanış haline getirebilecek ayinsel davranışlar içerisindedir;

    “uzun direkleri tellerle sabitlediler; ışıkta parlayan kutuların üzerine oturup bir şeyler dinlediler ve tuhaf gürültüler yayıp boğulurcasına sesler çıkardılar;yerel halkı birbirinin aynı kıyafetler giymeye ikna ettiler ve onları bir yukarı bir aşağı uygun adım yürüttüler;ki bundan daha gereksiz bir uğraş üretmek neredeyse imkansızdır.ve akabinde yerli halk gizemin cevabını tesadüfen buldu.beyaz adam bu anlamsız eylemler, yani ayinleri kullanarak tanrıları bu kargoları göndermeye ikna ediyordu.eğer yerli halk kargo istiyorsa, o halde onlarda aynı şeyi yapmalıydı..”

  • sanki yasli nesil de ulke kaynaklarini peskes cekerek para kazanmadi. hele su anki halimizin sebebi kolay yoldan para kazanmaya calismis yasli ve biyikli dedeler hic degil.

  • kokeni orta asya ya dayanan turk irkinin, yuzyillar boyunca basindan gecen her turlu dini, fiziki ve cografi degisiklige ragmen farkindan bile olmadan halen gerceklestirdikleri, turklerin ilk kabul ettigi din olan samanizm den gelen adetler butunu.

    orn:
    - uzun ugraslar sonucu sahip olunan cocuklara "sati" ya da "satilmis" ismini vermek samanizm den gelmektedir.

    soyle ki: samanizm e gore her iyinin bir kotusu olma durumu* yuzunden her yeni bebek dogan eve ayni zamanlarda olum de ziyarete gelirmis, ve zayif gordugu cocuklari beraberinde gotururmus. bu inanca gore yeni dogan cocuklari olumun pencesinden korumanin en guvenilir yolu cocugu gecici bir sure icin komsulara ya da tanidiklara vermektir. bebek baskalarina verildikten birkac hafta sonra olumun ziyaret edip gittigi farzedilir ve cocuk komsu ya da tanidiklardan sembolik bir hediye karsiligi geri satin alinir. olay itibariyle belli bir sure de olsa satilip geri alinan bu bebeklere "sati" ya da "satilmis" ismi konur.

    gunumuzde her ne kadar aktivitenin kendisi yapilmasa da konulan isim samanizm gelenekleriyle aynidir.

  • sokaktan sahiplenin. eğer gerçek bir kedi ile tanışmak istiyorsanız tekir kedi sahiplenin. tekir candır. bu arada tekir bir kedi cinsi değildir, tüy desenine verilen isimdir. kahverengi, gri veya sarman olabilirler, beyazları da olabilir. "challenge istiyorum, getirin lan en manyağını" diyorsanız şayet, kızıl tekir deneyin.

    tekir candır, kedi olduğunu hissettirir bir kere. asla biblo değildir, evin düzenini skip atar, koltuk perde bırakmaz. süt liman bir ortamda bile çotannk diye bir yerlerden havaya zıplar, evde haşerenin yaşama ihtimali teorik olarak sıfırdır. camlarınızda mutlaka sinekliğiniz olsun, ama oldu ya eve bir sinek girerse o sinek eninde sonunda kedinizin patisi altında can verecektir. sineğin yüksekte uçması tavana konması asla bir kurtuluş degildir. tekirinizin aklındadır o, arada bir volta atar ama gözü hep oradadır. eninde sonunda indirecektir.

    bir tekir sahiplendiğinizde mobilyalarınızın ömrünün maksimum 2 yıl sürebileceğini bilin, o yüzden ucuz mobilyaya yönelin.

    bu derece hareketli ve sinir bozucu olmasına rağmen yorulup uykusu geldiğinde içini çeker, dibinizde kıvrılır ve dünyanın en masum canlısı olur çıkar. işte tam bu duruma tanıklık ettiğiniz ilk an, ona aşık olursunuz. o andan itibaren (allah gecinden versin) anca ölüm sizi ayıracaktır, buna emin olabilirsiniz.

  • insanı hem çok geriyor, hem de çok rahatlatıyor. aylardır günde altı saate sabitlemiştim, sınavlar yaklaştığı için sekize çıkardım. her kahve-sigara molasında da sözlüğe bakınıyorum. tek eğlencem bu. özellikle iki haftadır, hafta sonları keyifli bile gelmeye başladı. sabah kalkıyorsun, balkona masayı atıyorsun, bir demlik de çay getiriyorsun yanına. kuş sesleri eşliğinde, yüzüne hafif rüzgar vururken pek sıkılmıyorsun da. bu saatlerce ders çalışma olayı ilk başta çok zor ama sonra mutlu ediyor insanı notlar açıklandıkça. tabii kafanı duvarlara vurasın geliyor, niye yıllardır yapmadım ben bunu diye o ayrı.

  • bizi ne bağlar acaba? aihm bağlamıyor bm bağlamıyor nato bağlamıyor o zaman biz neden buralara üyeyiz ve temsilci bulunduruyoruz?

    edit: bir yazar arkadaşın mesajını ekleyeyim
    anayasa mahkemesi de bağlamıyor hatta başkanını dolaylı tehdit de ediyoruz. süper demokratız

  • o isikli yildizlar yok mu hala ıstiklal'e gidince bize maziyi hatirlatan o yildizlar. o yildizlarin ustunde de selocanli turkcell reklami olmali tabii, yilbasindan once alisveris yapilmaya gidilmis. kar yagiyor, kalabalik ama insanlar bir birine carpmiyor. arap turistler vara vara diye cocuk kovalamiyor, sonra tramvay agaclarin arasindan yavasca geliyor, farlari acik. daha sonra yukari dogru cikiyorsun, kizilkayalar var, hemen 2 tane islak atiyim diyorsun sonra dolmusa gecerim ya da akm onunden otobuslere... kizilkayalar'a geldiginde bu adamlar gezi'de bize hamburger vermedi demiyorsun, otobuste bu soforler bizi sopayla kovaladi demiyorsun, biniyorsun kirmizi beyaz korukluye geliyorsun eve, yilbasi programinda huysuz virjin varmis, hadi bakalim...

    edit: cadde patates oldu, ne kasmışım yazarken. püü