ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
çomar yüzünden işinden kovulan a 101 kasiyeri
-
şimdi işçi sınıfı toplansa ve dese ki, "bize böyle davranan bir firmada çalışmama kararı alıyoruz" ama söz konusu sınıf gücünün farkında değil ki, demez.
edit:
dayının torunları, mesaj kutumu yeşilin elli tonuna çevirdi. yok o çıksa başkası yarın işe başlarmış, bilmem ne. yahu biz ne diyoruz acaba. "bir olsalar, ortak karar alsalar" ahh ah...
türkiye'deki sevgisizliğin ve nefretin nedeni
-
nurdan gürbilek'in kötü çocuk türk'te ağlayan çocuk resmi ile ilgili bir saptaması vardı. bu kitsch resmin 80'lerden itibaren bu kadar çok "trend" olmasında çok temel bir neden var: hepimizin içi çok buruk. içine doğduğumuz ailenin reisi olan baba, şefkatten ve merhametten oldukça yoksun bir profile sahip. genelde kızar, bağırır, döver, aşağılar, ortalıkta görünmez, başına buyruk yaşar, "karıya" gider, çocuklarının rızkını sigaraya, alkole harcar, ortalıktan kaybolur, annemizi gözümüzün önünde aşağılar, döver. babalarımız bizi sevmiyor; bırakın babalar günü şatafatlarını. babası tarafından gerçekten müşfik bir temasa "layık" görülmüş o kadar az çocukluk var ki... baba saldırgan, ruhsuz, sefil bir yabani gibi dolanıyor duruyor. türkiye'nin "paternalist" bir toplum yapısına sahip olduğu düşünülecek olursa, bu babanın gökten zembille inmediği, bizatihi "devlet baba"nın bu özelliklere haiz olduğu görülecektir. biz tepeden tırnağa gudubet bir babaya batmış durumdayız. 2017 senesindeyiz ve hala "acı çekme" bir numaralı trend konusu. instagram'da "yarine kavuşamayan delikanlı"lar için sigaralar yakılıyor, garibanlık öyküleri hot topic oluyor, efkar dolu bitirim ağız tabloid edebiyat dergilerine hit kazandırıyor. mazlumluk, bitkinlik, tepetaklak olmak hala fiyakalı gözüküyor. e bu kadar "patolojik" bir atmosferde sevgi değil, hep intikam, rövanş, meydan okuma konuşuluyor.
hande baladın'dan muhabire dokunma uyarısı
-
rahatsiz olmus bunu da belirtmis. muhabir de saygi gostermis duruma. bu kadar abartilacak bir durum yok.
elit kesimin çocuklara koyduğu sikimsonik isimler
-
(bkz: bükentay)
sanırsın son 200'de dış kulvardan sprint'e kalkıp yarışı forse eden 3 yaşındaki arap atı.
imamoğlu ile taksiciler arasındaki atışma
-
bir yerde taksiciler vs mordor olsa mordor tarafını seçerim. taksiciler vs thanos olsa thanosun köpeği olur, şıklatacağı parmaklara manikür yaparım. net.
dağda ayı bulan erzurumlu
-
(bkz: sözlerini de yazayım tam olsun)
ula gittim daştan düşmüş arkadaş,
o ki gazilir ya,
daha çaşır maşırdan da vazgeçtim ha,
aldım, geldim,
buraya baba,
biberonu verdim ağzına,
biberonu kıtladı, gopartdı,
ondan sonra bidonuynan verdim.
nası yedi, nası yedi,
ula buna kurban olayım,
ulaaa sene kurban olayım,
canavar, canavar.
edit: düzeltme için lahanakafa ' ya teşekkürler.
abd'nin brunson için saat 18'e kadar süre vermesi
-
nihat dogana estetik cerrahi yapip gönderelim..onlar düşünsün.türkün intikamı acı olur..
yaran tweet'ler
-
'abbas güçlü ile genç bakış'ta soru soracak olsam, abbas güçlü'ye "bebekken de mi adınız abbas'tı?" sorusunu sorardım.
kavgalarda oluşan kimsin lan sen döngüsü
-
muhteşem bir doğa olayı.
- kimsin lan sen?
- sen kimsin lan?
- kimsin olm?
- sen kimsin lan sen kimsin? (bu noktada yunzuk ve depik vurmaya başlıyorlar birbirlerine)
*
kavgalarda en çok sevdiğim şey bu kısım. ama bir sorun var: fazla kültürel bir döngü bu. yani bizim memleketimiz dışındaki kavgalarda bu havayı yakalamak mümkün değil. bir londra seyahatim sırasında ingiliz'in biriyle birbirimize girdik. "who are you?" diyorum "i am richard" diyor, "who are you, who are you?" diyorum "i am richard, i am english, 79 years old" diyor, hiç bir tat alamadım, fiske vurasım gelmedi adama. desene sen de bana "who are you?" diye şöyle güzel bir güleşelim, türk tokadının tadına bak, sülüman diye bayıltayım seni.
ingilizce nasılsınız diyebileni ataşe yapmak
-
rabbime şükürler olsun akp döneminde gerçekleşmiş süper uygulamadır. ingilizce nasılsınız diyebiliyorsan yurt dışına ataşe olarak atanıyorsun ve 12 bin dolar maaş cepte. ayriyeten devlet sana 6 bin dolar maaşla bir tercüman tutup kuran kursu mezunu eşini de yine 8 bin dolar maaşla hafize olarak görevlendiriyor. bence "the policeman is standing in the middle of the street" cümlesini tek seferde hatasız okuyabilenleri de direk büyükelçi olarak atamak gerekir. hamdolsun bu günleri de gördük. artık monşerler değil böyle değerli insanlar yurt dışı görevlerine atanıyor. maşallah ve de inşallah.
(bkz: http://haber.gazetevatan.com/…atama/520991/1/gundem)