hesabın var mı? giriş yap

  • "güzel bir bina olacak içinde avm olacak, avlusu olacak" "tabii ki yıkacağız." "yıkılacak dedim yıkılacak" "ağaçlar sökülüp bazıları kesilip başka yerlere dikilecek" durumundan geldiğimiz noktaya bak.
    adama eşek gibi ağaç diktiririz, ölenlerin ismini de veririz, çiçekte ektiririz. geziyi vermediğimiz kanıtıdır bu.
    bu arada kimsenin kanı yerde kalmayacak. hiç bir çaba boşa değildir.

  • millet birbirini yerken süleyman "ok gördüm ok gördüm rüyamda " diye geziyor. ilgilenin biraz şu adamla.

  • sektör'den biri olarak elimden geldiğince yazayım...

    öncelikle alyans için kullanılacak madene gelelim;
    altın ayarı yapılırken içerisine nikel, gümüş ya da bakır konur. beyaz altında nikel bulunur bazı kişilerde ise nikel alerjisi vardır. nikel alerjiniz var ise alyansınız size eziyet edecektir.

    yeşil altın gümüş alaşımlı yapılır, kırmızı altın (rose) ise bakır alaşımı ile yapılır. alerjiniz var ve ille de beyaz olsun diyorsanız sizi paladyum ya da platin reyonuna alalım. ödeyeceğiniz parayı da buna göre ayarlayınız. renk skalası

    alyans sürekli olarak yüzeylerle temas edeceği için sert madenden yapılması tercih edilir. 14 ve 18 ayar daha çok tercih edilir. 22 ve 24 ayar tercih edilmez, 8 ayar gibi düşük ayarlarda hazır alyans bulmak ise zordur, ayar düştükçe bakır rengine yaklaşılacağı için bakır rengi tercih edenlere 14 ayar kırmızı altın önerilir.

    model kısmına gelelim. öncelikle parmaklarınızın yapısı önemlidir. etli parmaklarınız yok ise keskin hatları olmayan bir alyans seçilmelidir. alyans sürekli parmağınızda duracağı için konfor alerjik durumlardan sonra en önemli etmendir. etli parmaklarda köşeli tasarımlar rahatsızlık vermeyecektir. benzer şeyler tam tur alyanslarda da geçerlidir. taşları kocaman olsun diye 100 bin dolara yaptıracağınız bir alyans parmaklarınız zayıf ise size eziyet edecektir.

    model işi de önemlidir. resmi kıyafet ile sürekli olarak haşır neşir oluyorsanız desensiz düz modellerden seçmeniz gereklidir. erkek ya da kadın fark etmez formal bir kıyafet ile çiçek böcek desenli bir alyans takmanız hoş bir görüntü oluşturmayacaktır.

    içi boş olan alyanslar maden olarak daha uygun fiyatlı olacak gibi bir algı oluşsa da fiyatları aynı yüzüğün dolu olanı ile yakın olacaktır zira içi boş tasarımlar daha zor üretilmektedir ve geneli italya ya da çin'den hazır olarak gelmektedir. ek olarak sürekli yüzeylerle temas edip bir süre sonra aşındığında boş alyans içerisine pislik, toz vs. girecek ve darbe sonucu içe göçme sorunları olacaktır. zayıflama/şişmanlama durumlarında da içi boş yüzüklere ölçü değişimi yapılamamaktadır.

    alyansınızı satmak gibi bir düşünceniz var ise dolu olanları tercih ediniz. ödediğiniz paranın üretim aşamasına değil parmağınızdaki maden miktarına gitmesi daha mantıklı olacaktır.

    gelelim son bir tavsiyeye; alyanslarınızı ara sıra değiştirmek evliliğinize de renk getirecektir. ilk alyansınızı satmamanızı öneririm o nişanlılık ve evlilik anınıza tanıklık eden bir obje onu saklamak uzun vadede sizi satıp alacağınız paradan daha çok mutlu edecektir. ancak alyans değiştirmek de zevklidir. özellikle erkekler belli süreler sonunda "yeni bir alyans daha mı alsak" dediğinizde evliliğinize önem verdiğinizi, monotonlaşmadığınızı eşinize hatırlatabilirsiniz.

    cılkını çıkarıp her yıl değiştirmeyin tabii ki. 5-10 yıllık periyotlarla değiştirebilirsiniz. evlilik alyansının aksine kadınlar için pırlantalı modeller de bu süreçte değerlendirilebilir. sonuçta evlilik sürecindeki tecrübe de artıyor alyansa da sınıf atlatmaktan zarar gelmez.

    edit: pırlanta için şuraya bakınız.

  • türkiye'de çoğu firma için gereksiz bir birim- özellikle de patron şirketi olanlarda. daha çok biz ne kadar kurumsalız demek için açıyorlar. personelle direkt muhattap olmayalım, şu başvuranların da hepsiyle uğraşmayalım diye var. ama sanki küçük dağları onlar yaratmış. tarif edilemez bir ego patlaması yaşıyorlar. halbuki gözlemlediğim kadarıyla bütün gün işte bilgisayar başında takılıyorlar. bir tek ay sonu biraz yoğunluk oluyor.

    maaşlar, puantajlar ile genelde muhasebe ve personel müdürleri ilgileniyor. işe alımı da teknik bilgi ve yetkinlikleri yeterli olmadığından son aşamada ilgili proje müdürü ya da "patron" değerlendirmeyi yapıyor. yurtdışında okumuş anadil seviyesinde yabancı dili olan başvuranları ezberden ingilizceleriyle test ederken de hiç utanmıyorlar. utanmak ne kelime, havalarından geçilmiyor.

    edit 2: iş yerinde bilgisayar başında takılan ik'cılar rahatsız. haklı çıkardığınız için tişikkirlir

  • bunların ev sahibi olduğu evi kiralamaya kalksan eve erkek arkadaşını/ kız arkadaşını getiremezsin diye şart koyarlar. pis herifler.

  • 3 yasinda menenjit geçirip kör olmus, sonra 7 yasinda kendiliginden görmeye baslamistir tekrar. ama hayati boyunca talihsizlikler, acilar pesini birakmamistir. küçük kizini yine menenjite kurban vermistir. ve cenazesini kaldiracak parasi bile yoktur o zamanlar.
    hayatim adli otobiyografisinde geçen çok içli bir hikayedir bu: sabah saatin dördünde öyle ümitsizce para ararken, kendisi gibi fakir arkadaslarinin yardimlari da yetmezken ve cenaze masraflari için gerekli 10 frankin eksikligini hissederken bir adam laf atar arkasindan, "benimle birazcik eglenmek için ne istersin?" diye. "10 frank" der o da. küçük bir otele giderler. yabanci 10 frank'i pesin verir hatta. ve yapamayacagini anlar o zaman edith. aglamaya baslar adamin karsisinda; ve hikayesini, çocugunu kaybettigini, topraga verecek parasi bile olmadigini anlatir. ve adam parayi alarak gitmesine izin verir...
    söyle yazar piaf (ki fransizca serçe demektir piaf): "iste, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karsilik bile beklemeden yardim etmemin asil nedeni bu adamdir. peki, bu adam bana bir fahise gibi davranmis olsaydi... belki de bugün birçok insanin vücudunu, birçogunun da ruhunu son anda kurtaran biri olmayacaktim. bugün dahi, bana başkalarina yardim etme duygusunu saglayan bu insana minnettarim".
    bilmiyorum, hislenirim ben...

  • benim. çayı şekersiz içmekten sonra ikinci gurur kaynağımdır*, hayatımda bir kez bile sigara içmedim.

    sigara bağımlısı olan, sigarasız yaşayamayan, sigaradan uzak kaldıkça agresifleşen, yolculukta-derste sigara molası isteyen, sigara kokan, balgam çıkaran bir insan olmadığım için şanslıyım.

  • işten çıkmış, minibüse binmişim ve burnumdan soluyorum. minibüs kalabalık, ayakta ve ön taraftayım. cebimden bir milyon çıkarıp şoföre bir kişi alır mısın deyip para üstü olan 250 binlirayı bekliyorum. bu arada para uzatanlara kıl kıl bakıp, verilen paraları hiç konuşmadan şoförün önüne atıyorum.

    bu sırada soför 10 milyonun üstü deyip elime paraları tutuşturuyor. tüm kıllığımla “on milyonun üstü” diye ünleyerek ve kafamı bile çevirmeden parayı arkaya uzatıyorum. parayı kimse elimden almıyor. biraz daha yüksek bir tonla “on milyonun üstü” diye bağırıyorum, yanıt yok. “hey allam ya” deyip şoföre parayı geri uzatıyorum ve “al abicim, istemiyorlar demek ki para üstünü” diyorum. soför parayı şaşkınca alıyor ve aynadan yolculara göz gezdirip bir kez de o soruyor "on milyonu kim vermişti” diye.

    bu sırada gözümün önüne dört beş görüntü aniden flashback ler halinde çakıyor. işten çıkış, bakkalda 10 milyonu bozmayan amca, bu yüzden dergi alamayış, başka paranın olmadığını hatırlama...
    evet, o 10 milyonu ben vermiştim.. ben...ben...en.nn...

    o kıl sert halimden nasıl yavşak moduna geçtiğimi de anlatmıyor, sözlükçülerin hayal gücüne bırakıyorum. oy oy oy oyy...

  • bir türlü bulaşmaya cesaret edemediğim sistemdir. şimdi tamam ben ispanya’daki, italya’daki, ingiltere’deki bir eve gidip kalabilirim, sanki bunda sıkıntı yokmuş gibime geliyor da şimdi ben elin fransız’ına, japon’una, alman’ına nasıl alt kattaki komşuya dikkat et, tv’nin sesini çok açarsan alttan süpürgenin sapıyla vurur diyeyim? yemek pişirirken mutfak camını açmazsan fayanslar terliyor, akan suyu tutması için kenara koyduğum bezi her gün mutlaka sıkmalısın diye nasıl tembih edeyim? banyoya girerken yerdeki banyo örtülerini topla, duşakabin sızdırıyor nasıl denir? balkonu iki günde bir akıt mutlaka, balkondan karınca geliyor açık yerlere tıkadığım peçeteleri çıkarma sakın, lavaboya bulaşık koyma, deliği tıkayıp koku yapıyor, sifon tam çekmiyor, sıçtıktan sonra fırçayı da kullanarak müdahale et nasıl denir lan?!

    giremiyorum bu siteye bir türlü, elin amerikalısı bana koloniyal tarz evini sunarken ben ona apartmanın kapısına toplaşan gençlere bulaşma pıçağı takarlar diye nasıl diyeyim?