ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
lisede yapılan hayvanlıklar
-
kopya çekeceğimi bildiği için, sınav esnası sürekli yanıbaşımda duran hoca uzaklaşsın diye osurmamdır. ve hakikaten kokuyu aldıgında yüzünü ekşitip masasına gitmişti. şu an düşünüyorum da bundan daha vahim bir anı olamaz. okulun pilav günlerinde yüzüne bakıyorum ben bu adamın.
bugünkü bilgi ile 2000 yıl önce yaşamak
-
şu an gitsem sik gibi ortada kalırım. dil bariyerini bir şekilde aşsak bile:
-yüce sezar'ım bana beş tane savaş gemisi, altı ay yetecek erzak verin size yeni bir kıta keşfedeyim.
+ nerede bu kıta?
-valla tam enlem boylam falan bilmiyorum ama batıya doğru gidersek ıskalamayız diye düşünüyorum, koca kıta sonuçta.
+e olm bu kıtada yaşayan yok mu? ya yamyamın, serserinin bol olduğu bir yerde karaya çıkarsanız?
-valla bahtımıza ne çıkarsa ne sezarım.
+başka nasıl projelerin var?
-petrol diye bir şey var bir de, sizin doğu memleketlerde çok olur, bi bulduk mu hepimiz zenginiz.
+ ne işe yarayacak bu petrol?
- şimdi şöyle ki normalde bu şey arabalarda falan kullanılıyor ama araba motoru nasıl yapılır bilmiyorum ben, petrol nasıl işlenir onu da bilmiyorum ya. ama ham haliyle soba falan tutuşturulur herhalde.
+ya alsanıza şu deliyi başımdan.
-durun yüce sezar'ım, daha elektrik diye nasıl üretilir tam olarak bilmediğim bir şey var... neyse alın siz beni ya.
saati 200 tl olan psikolog
-
daha pahalı bir saat alabilirdi bence.
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
iki çocuk plastik toplarıyla voleybol oynuyorlar. top gidip dikenli tele çarpıyor ve patlıyor haliyle.
çocuklar:
- anaaa! öldü lan top!
- olsun. ölenle ölünmez...
(bu ikinci çocuk büyüyünce türkiye'nin bob marley'i olabilir, inanıyorum)
istesek ilk gün 100 bin imza toplayabilirdik
-
amatem'e yatırılması gereken alkolik bir şahıs, aday olup yüzde 2 oyun çöpe gitmesine sebep olacak diyorum. neden kimse umursamıyor? koskoca cb olmak isteyen şahıslara psikolojik test yapılması gerekmez mi?
majör depresyon
-
şöyle bir örnekle açıklayalım:
1-0 yenseniz düşme potasından çıkacağınız ligin son maçında, hiçbir iddiası bulunmayan rakibinizden 5 gol yemişken hakemin 18 dakika uzatma işaret etmesidir majör depresyon.
maç 5-0dır ve önünüzde daha 18 dakika vardır. top çevirseniz zaman geçmez, takımınız 9 kişi kalmıştır ve şeref golü atmanız veya 3 gol daha yemeniz arasında da bir fark yoktur. “bitse de gitsek” diildir yani majör depresyon “lütfen bitsin artık”tır. sahada öylece dolanırsınız ve hakem son düdüğünü çalmak bilmez. çaldığında artık 2. ligde olacaksınızdır. sahadan çekilmenizi engelleyen abuk kuralların içinde öylece son düdüğünü beklersiniz. bazen rakip takım 6.ya 7.ye gider, bazen tenezzül etmezler santraya gitmeye..
taraftarlarınız ise 3. golde çoktan stadınızı yakmış ve çıkıp gitmiştir.
jim carrey
-
jim carrey’nin röportajlarını, ödül törenlerinde (ödül aldıktan sonra ya da bir ödülü açıklarken) yaptığı konuşmaları ya da talk show’larda ettiği lafları dikkatli bir biçimde dinlediğinizde, kendisinin yalnızca bir komedyen olmadığını ve hep bir arayış içinde olduğunu görürsünüz.
jim carrey, bu arayışına 2016 yılındaki altın küre ödülleri’nde net bir şekilde değinir.
sunucu: karşınızda yakında gösterime girecek true crimes filminden, iki altın küre kazanan jim carrey.
jim carrey: teşekkürler.
ben iki kez altın küre kazanan jim carrey.
ben yatmaya giderken öyle herhangi bir insan gibi yatmam.
ben, iki kez altın küre kazanan jim carrey olarak ihtiyacım olan uykuyu alırım.
ve rüyalarımda öylesine rüya görmem. hayır. ben üç kez altın küre kazanan aktör olmayı görürüm.
çünkü ancak o zaman yeterli olabilirim.
ve sonunda bu gerçek olur.
ve bu korkunç arayışa, sonunda beni tatmin etmeyeceğini bilsem de son verebilirim.
jim carrey’nin bu arayışa nasıl başladığını ise jim and andy belgeselinden öğreniyoruz. belgesel, jim carrey’nin andy kaufman’ı oynadığı man on the moon filminin bir nevi kamera arkası. belgeselde jim carrey’nin andy kaufman’a nasıl dönüştüğünü izliyoruz. jim, kendini o role o kadar kaptırıyor ki yönetmen milos forman da dahil setteki herkes onu andy diye çağırıyor.
işte jim carrey’nin anlam arayışına başladığı o an:
"mutlak kafa karışıklığının, mutlak hayal kırıklığının, tüm hayallerimin gerçek oluşunun ortasında bir yerlerde; oradaki herkesin sahip olmak istediği her şey elimde bulunup mutsuz olduğum o anda…"
yazının tamamı: jim carrey'nin anlam arayışı
pena
-
gitar calmak icin kullanilan minik plastik garip nesne.
her gece çadırımıza erkekler geliyordu
-
yemekte veriyorlar kismini anlamadigim haberin basligi. yemekte mi yoksa yemek dahi mi .s.s.s???