hesabın var mı? giriş yap

  • zamanında televole döneminde aysel gürel le roportaj yapılmaktaydı.

    televole muhabiri sordu
    - aysel hanım siz hangi takımı tutuyorsunuz?
    - valla ben kocamın takımlarını tutuyorum ahıahı
    - ...

  • gelenkesel olarak bidonları deviren katil için sabri bey;

    "allahın cezası haydut. gidişin olur da dönüşün olmaz inşallah. (cafer'e dönüp) topla sende şu pislikleri hemen, dikilme ayakta."

    ve bir bizimkiler klasiği;

    "şükrücüm uyandın mı?" "nazancım geldin mi?"

  • devlet, hırslı ve yükselmekte olan bir iş adamını portakal tüccarı olarak kıbrısa yerleştirir ve yanına da istihbarat görevlisi birisini vererek el altından silah satışı yapmalarını sağlar. iş adamı ise o kadar hırslıdır ki silah satışıyla yetinmez ve elindeki istihbarat bilgilerini farklı istihbarat teşkilatlarına satar. bu bilgilerden bir tanesi lübnandaki filistinlilerin askeri kanadının yetiştirildiği bir askeri kamptır. iş adamı bu bilgiyi mossad'a satar ve israil bu bilgiyle lübnandaki bu kampı bombalar. kampta bu iş adamının yanına yerleştirilen istihbarat görevlisinin kardeşi de vardır ve israilin saldırısı sonrası ölür. intikam hırsıyla dolan istihbarat ajanı, başka bir istihbarat görevlisi arkadaşıyla bir operasyona katıldıkları sırada devletin dahi bilmediği bir alt operasyon düzenler ve gece yarısı kendi operasyon bölgesinden 100 km ötede olan iş adamının çiftliğini girerek oğlunu kaçırır. istihbarat görevlisi bu çocuğu devletin bir yurduna yerleştirir ve kıbrısta öğretmen kılığında onlarla yaşayan bir kızı da bu yurda görevli olarak koyup çocuğa göz kulak olmasını sağlar. yakın bir zaman sonra da çocuğu, güvendiği ve çocukları olmayan bir ailenin yanına evlatlık olarak yerleştirirler. istihbarat görevlisi kütüphaneci gizli kimliğiyle bu aileye yanaşır ve arkadaş olurlar. böylelikle çocuğu da yakından gözlemleyebilecektir. çocuk büyürken, istihbarat görevlisi çocuğa devletin bekası, bütünlüğü ile ilgili telkinler verir ve çocuğa vatan sevgisi aşılar. çocuk büyür, istihbarat görevlisinin telkinleriyle hariciyeci olur ve istihbarat görevlisi kendi kimliğini bu çocuğa açarak onu kamu güvenliği teşkilatı adlı bir derin devlet teşkilatının bir numaralı ajanı olması için yetiştirir. bir gün çocuğu yurt dışındaki görevinden çağırır ve hayatının en zor görevini yapmak üzere yüzünün ameliyatla değiştirilip, yeni bir kimlikle mafyanın içine girerek mafyayı çökerteceğini söyler. çocuk kabul eder, çünkü vatan onun için herşeyden önce gelir. yüzü değişen bu çocuğu eski bir kabadayının almanya'dan gelen yeğeni olarak mafya sisteminin en alt basamağına yerleştirir. istihbarat görevlisi, iki kişinin bildiği sır değildir düsturuyla, operasyonun küçük bir kısmını bilen ve mafyanın içine sokmak için kullandığı kabadayıyı öldürürerek bu sırrı kendisinden ve çocuktan başka bilen birisinin kalmadığını garanti eder. ta ki kendi öldürülene dek. artık bu çocuğun devlet görevlisi olarak mafyanın içine sızdığını kendisinden başka bilen yoktur. çökertilmek istenen mafya ise yıllar önce kardeşinin ölümüne sebep olan ve yıllar boyunca hırsıyla büyüyerek dev bir suç imparatorluğu kurmuş o portakal tüccarından başkası değildir. artık devletin karşısına düşman olarak çıkmış olan bu tüccar bizzat kendi oğlu tarafından yok edilmek üzeredir. oğlu ise sınırsız istihbarat ve silah gücü ile mafyanın en alt kademesinden bir başka mafya babasının can dostu olarak sisteme dahil olur ve onlarca insanı öldürerek hiç tanımadığı öz babasını yok etmek üzere bu suç merdivenin basamaklarını tırmanır.

    edit: imla

  • the last dance gibi türünün belki de en değerli örneklerinden olan ve nakış gibi işlenmiş bir belgeseli, cahil oğlu cahil bir çevirmenin eline teslim edip, çıkan ürünün nasıl bir facia olduğunu algılayamayan cahil oğlu cahil bir denetim mekanizmasına sahip kişi, kurum ya da kuruluş. ya hep kendimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum ama gerçekten vasatlık bizde ata sporu. tüm genetiğimize sirayet etmiş.

    televizyon sektöründe çalışmaya başladığım ilk yıl boyunca yaptığım diğer işlerin yanında altyazı da yazıyordum. hata yapmamak için o kadar çok kontrol ediyordum ki yazdıklarımı, hakim olmadığım bir alanda yazıyorsam en az 2 gün ön çalışma yapıp, her tereddütümde de arama motoru üzerinden çevirilerimi teyit etme ihtiyacı duyuyordum. az izlenen ve görece değersiz projeler olmasına rağmen verilen emeğe olan saygımdan dolayı bunu yapmak zorunda hissediyordum.

    arkadaşım eline the last dance altyazı çevirmeni olma fırsatı geçmiş, be cahil oğlu cahil, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken bir adet basketbol terimini bile nasıl doğru çeviremezsin. hadi diyelim bu adam/kadın içerikle alakalı cahil, tamam denetim mekanizması da basketbol topunu görse bomba zannedecek tipler, abicim ilk iki bölümün ardından bir sürü eleştiri ve uyarı gelmiş size. 10 saatlik bir içeriğin altyazısını küçük bir ekiple yazmak 2, bilemedin 3 günlük iş. ver parasını, al danışmanlığını, tekrar yazdır. eminim ki sözlükten bile bu işi bedavaya yapmaya gönüllü pek çok insan çıkar.

    ben belki 2-3 kişinin okuyacağı şu yazıyı yazarken bile en az 5 defa kelimelerin doğru yazılışını aratıyorken, her ay belli bir miktar para karşılığında bana sunulan bu vasatlığa tahammül edemiyorum.

  • netflix'te şu ana kadar izlediğim en iyi şey. seinfeld, curb your enthusiasm ve dilbert gibi dizilerde yazarlık/yönetmenlik yapmasıyla nasıl bir kafa olduğu az çok anlaşılabilen larry charles abimiz, gerçekten orijinal, zevkle izlenebilen ve de cesur bir iş yapmış.

    hayatın terk ettiğini sandığım ülkelerde bile komedi yapmaya çalışarak hayatta kalmaya çalışan (hem maddi hem de manevi açıdan) ve konuşarak, gülerek, güldürerek belki de farkında olmadan o gelişmemiş medeniyetlerin ilerlemesine katkı sağlayan insanların var olduğunu anlamamı sağladı. sırf espri yaptığı için öldürülen insanların olduğu ülkelerde bunu yapmaya devam edenlerin olduğunu da. komedinin insanoğlunun ne derece elzem bir ihtiyacı olduğu, dört bölümlük bu belgeselin temel fikirlerinden biri.

    özellikle ıraklı güldür güldür şov, liberya'da sokakta uyumasına rağmen yaşama sevincinden bir şey kaybetmeyen videocular ve bir de sokakta görsek deli diyeceğimiz (ama anlattıklarıyla hayatı az buçuk çözdüğünü anladığımız), annesine para göndermeye çalışan gösterici en çarpıcı noktalardı.

    eksi olarak charles'ın temsil ettiği bakış açısının yer yer ukala bir hava verdiğini söyleyebilirim. ama bu da çok küçük bir şey artılarının yanında.

    not: türkiye dizide bahsi geçen ülkelerden değil tabii ki. ki olması da garip olurdu, liberya, nijerya gibi ülkelerin yanında uzay medeniyeti gibi kalıyoruz resmen. sadece ışidli tutuklu, gençken türk filmleri izlemeyi sevdiğini söylüyor (bu da ayrı bir enteresanlık).