hesabın var mı? giriş yap

  • mutsuzluk sebebidir.

    şimdi ben yaşını almış gencecik bir insanım. sofra hazırladığım insan sayısı üç, bilemedin beştir. onlar da arkadaş, eş dosttur. ama az çok tahmin edebiliyorum bu durumun yarattığı mutsuzluğu.

    bir anne var mesela. her gün akşam sofrası hazırlamakla mükellef. zaten sabahtan akşama kadar yalnızlığından çok sıkılıyor. kadının tek mutluluğu akşam yemeğinde ailece sofraya oturup iki çift laf etmek. oğul/kız geliyor, aç değilim diyerek odasına çekiliyor, eş desen bazen geliyor, bazen gelmiyor. gelmeyince de o üç beş tabak, çatal, bardak sofrada piç gibi kalıyor.

    annenin o sofrayı geri toplarkenki yüz ifadesi gözünüzün önüne geldi mi? hah. o işte mutsuzluk. kanımca anne ne kadar aç olursa olsun toplarken bıçak gibi kesiliyor iştahı. ama anne ya işte, ses etmiyor. bir sonraki akşam yemeğini bekliyor.

    ergenken hepimiz yapmışızdır. "yemiycem!!!" diyerek annelerimizi cezalandırmışızdır. bilin ki o cezaların en büyüğüdür.

    sahanda yumurta bile olsa, sofra sofradır sevgili arkadaşlar. siz siz olun, sizin için hazırlanan sofraya herhangi bir zıkkım yemeseniz de oturun. annenin sofrası olur, babanın olur, eşinin olur, arkadaşının olur. ama oturun.

    sofraya hazırlanan emeğin boşa gitmesi şu dünyada beni en çok üzen şeylerden biridir. o sofrayı hazırlayan aç değilseniz size çay da demler üşenmeden. yeter ki oturun.

    sofra evin direğidir.

  • ukrayna’da 1941 sezonu, alman işgali yüzünden yarıda kaldı. ülkenin en ünlü takımı olan dinamo kiev’in oyuncularından bir kısmı cepheye savaşmaya gitti. diğerleri de şehirdeki yer altı partizan güçlerine katıldı. bunlardan yakalananlar darnitsa kampına gönderildi. yakalananların bir kısmı öldürüldü, bir kısmı toplama kamplarına gönderildi, bir kısmı ise kiev’de serbest bırakıldı. işte bu serbest kalanlar, 1942 haziranında fc start’ı kurdular. 11 oyuncunun 8’i dinamo kiev, 3’ü de lokomotiv kiev oyuncusuydu. start, şehirdeki işgal birlikleriyle maçlar yapıyordu. rakipleri genelde romanya, macaristan ve alman güçlerinin çıkardıkları takımlar oluyordu. start bu maçları 9-1, 11-0, 6-0 gibi çok farklı skorlarla kazanıyordu.

    6 ağustos’ta start, nazi askerlerinden oluşan flahelf takımıyla yaptığı maçı 5-1 kazandı. nazi askerleri, start’ın bu galibiyetlerinin mihver devletleri güçlerinin moralini bozmasından ve şehirde bir direnişe yol açmasından endişelenip rövanş istediler. maç 3 gün sonra, 9 ağustos’ta oynandı. diğer maçların aksine, maçta çok yoğun nazi askeri tedbirleri alınmıştı. maçı nazi subayları da seyrediyordu ve hakem de bir nazi subayıydı. maçtan önce hakem start’ın soyunma odasına girdi ve seremonide nazi selamı vermelerini emretti. start’ın oyuncularının bu selamı vermemesi nasıl bir maç olacağının habercisiydi.

    escape to victory filmini seyredenler bilirler, filmde hakem almanların futbol kurallarına sığmayan aşırı faullü oyununa göz yumuyordu. kafalar yarılıyor, formalar yırtılıyor, almanlar arkadan çift dalıyor, start oyuncuları yerden kalkamıyor, hakem maçı bırakın faul çalmak, tedavi için bile durdurmuyordu. 9 ağustos 1942’de, aynen böyle oldu. fakat devre arasına start 3-1 önde girmeyi başardı.

    devre arasında soyunma odasına gelen bir nazi subayı, start oyuncularına şunları söyledi:

    “almanlar olarak yeteneklerinizden çok etkilendik. fakat bu maçı kazanmayı düşünmemeniz gerektiğini bilmeniz gerekir. eğer bir galibiyet alırsanız, sonuçlarına katlanmalısınız.”

    2.yarı iki takım da 2şer gol attı ve skor 5-3e geldi. maçın bitimine birkaç dakika kala kievli defans oyuncusu klimenko topu aldı, 4 alman oyuncusunu çalımladı, kaleciyi de geçtikten sonra kale çizgisinin önüne kadar geldi. topu kaleye itmek yerine geri döndü ve orta sahaya doğru vurdu. hakem de bu pozisyonla birlikte 90 dakikanın tamamlanmasını beklemeden maçı bitirdi.

    kiev’li oyuncular, filmdekiler kadar şanslı değillerdi. ertesi hafta oynayıp 8-0 kazandıkları bir maçtan sonra bütün takım tutuklandı ve babi yar’daki sirets toplama kampına gönderildi. işkenceler ve infazlar çok hızlı başladı. ilk öldürülenlerden biri de klimenko’ydu. o takımdan sadece 3 oyuncu savaş sonrasında sağ kalmayı başardı. start, sonuçlara katlanmıştı.

  • 1763'te viyana sarayinda daha 6 yasini doldurmamisken konser verir. imparatorice maria theresia'nin huzuruna cikarken ayagi kayan wolfgang'i, imparatoricenin kizi ve gelecegin fransa kralicesi marie antoinette'in yerden kaldirmasi uzerine wolfgang buyuk bir ciddiyetle "bana karsi cok iyi davrandiniz. buyuyunce sizinle evlenecegim" der.

  • şöyle görüntülere hazır olun.

    aranızdan yalaka ve kaypak olmayanların ''neden bu afgan polislerinin hepsi türban takıyor'' sorusunu sorduğunu biliyorum. özgür irade olsa gerek, yersek.

    afganistan'da bir zamanlar taliban varken burka denen şeyin giyilmesi zorunlu idi. şimdi soruyorum, dünya'da buna benzer pek çok örnek varken, türkiye'deki gelişmeler bazı kesimlerce nasıl hafife alınabiliyor? kendilerini kandırdıkları gibi bizi de kandırdıklarını mı sanıyorlar? yoksa kendilerini de mi kandırmıyorlar, zaten istedikleri bu mu? kaypak oldukları için mi böyleler?

    tabi bir de ''türkiye'de türban zorunlu değil ki, sadece önündeki yasaklar kaldırılıyor'' diyecek olan sözde hümanist soysuz köpekler var. kendi de çok iyi biliyor aslında, insanların baskı ve zorlamalarla kapatıldığından, küçücük çocukların kapatılmasına ve okula bu şekilde gitmesine göz yumulduğundan, bir ülkenin böyle yavaş yavaş sinsice dönüştürüldüğünden haberdar.

    kadınlara hayvan muamelesi yapan ve buradaki yalaka, kaypak ve soysuz köpeklerin gıpta ile baktığı ülkeler, mesela malezya'da 2009 yılında dini ne olursa olsun tüm kadın polislere türban takma zorunluluğu getirilmiş. bana aynı şeyin 2019 veya 2029 yılında ülkemde de olmayacağının garantisini kim veriyor?

    dindar nesil yetiştirmek adına yasalara aykırı olduğu için merdiven altı yurtlar açıp çocuklara denetimsiz ortamda rahatça tecavüz edilebilecek ortamlar yaratan ensar vakfı'nın böyle reklamlar vermesi sizleri bir gram dahi endişelendirmiyor mu?

    cevap verebilecek olan varsa, beklerim.

  • üçü birleşip bedavaya bir temiz sizi dövseler nasıl olur? bence daha iyi olur.

    adam zengin, tuzu kuru. "nizamettin'den aşa kasımpaşa" diye geziyor ortalıkta tabi.