hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: köpek)

    evet, bildiğin köpek. tek suçu parkta tasmasız bir şekilde dolaşırken kavga eden iki travestiye yanaşması.

    (bkz: bank)

    parklarda oturduğumuz banklardan, ama en ağırlarından. iki kişi yüklenip fırlatmışlardı hasımlarına.

    lan, yazdıklarıma baktım da boş zamanlarımda parkta oturup kavga izliyorum galiba.

  • 751 talas savaşi'nin türklerin müslüman olmasiyla ilgisi, tigana'nin ağzindaki kürdan'in beşiktaş'in "muhtemel" bir uefa şampiyonluğuna olan katkisi kadardir. yani çok zayif bir doğrudan ilişkiden sözedebiliriz. ama elbette dolayli bir ilişki sözkonusudur çünkü talas savaşı birçok yönüyle asya tarihinin ve çin'den anadolu ve arap yarimadasina kadar olan coğrafi alanin siyasal tarihi açisindan önemli bir gelişmedir. türklerin ilgili dönemdeki durumu dağınık göçebe kavimlerden ve parali askerlerden pek ötede değildir yabgu gençler o mevzuda yanliş anlama olmasin..
    ama illa söylemek gerekir ki savaş'in olduğu dönem araplar'in islam imparatorluğu için de, çin imparatorluğu için de karişikliklarla dolu bir evreye rastlar. iktidarin "peygamber ailesi"ne, "peygamber soyundan gelen"lere iadesi temasi etrafinda süregiden araplar içi iktidar ve pay alma savaşı özellikle 720'lerden sonra hizlanir. iktidarin emevi'lerden alinarak ali soyuna ya da peygamberin amcasi abbas soyuna devri amacini güden ayaklanmalar 730'lara damgasini vurur ki dikkat ediniz çin dolaylarina doğru savaş sathi mailine girilirken arap tarafindaki gelişmeler zincirinin en önemli halkasi budur. islam'in arap yarimadasi dişindaki en önemli genişleme halkasi olan ve giderek vergiler vs. yoluyla zenginliğin temel kaynağı olan bugünkü iran ve hazar'in doğusu, imparatorluğun olduğu kadar isyancilarin da en önemli merkezi durumuna gelmektedir. horasan, belh ve daha sonra zeyd yanlilarinin küfe ayaklanmalari direniş eğiliminin hizla biriktiğini gösterir. ancak tüm bu ayaklanmalar hizla bastirilir. mevalilerin, şiilerin yoğunlukta olduğu bu bölge muhaliflerin de merkezi haline gelmeye baslar. emevilerin horasan valisi olarak tanidiği ve hala şiilerin adi etrafindaki efsaneleri cari kildiği ebu müslim, bir yandan çeşitli isyanlari bastirirken bu direniş eğilimlerini de kendi etrafinda toparlar. (ebu müslim önemli aklinizda tutunuz, emevileri içerden hançerleyen adamdir...) 474 yilinda merv'e ve daha sonra'da imparatorluk merkezi irak'a kadar giderek emevi iktidarina son verir. ebu müslim'in öncülüğünü yaptiği ve ebu abbas'i başa getirerek abbasi soyunu başlatan bu süreçin en ilginç olgusu, "peygamber soyu'nun başa gelmesine" rağmen yoksul mevali şii ayaklanmalarinin sürmesidir. buhara ve semerkant'taki 750 yili ayaklanmalari bu kez abbasi'ler ve ebu müslim'in komutanlari tarafindan bastirilir vs.. neyse konuyu dağıtmayalim..

    talas savaşina giderken ikinci önemli dinamik malumunuz çin tarafidir. çin bu dönemde özellikle bugün seyhun diye bildiğimiz siri derya'nin doğu'suna egemendir ya da bu bölgedeki sogd ve türk egemenlerinden vergi almaktadir. bu egemenleri devlet sanmayiniz, daha çok kent yaşaminin ve ticaretin yöneticisi kent ve kabile yöneticileri sifatinda soylardir. çin hindistan ticaret yolu üzerine araplarla isbirliği yapan kabileler vs. dolayisiyla ortaya çikan rahatsizliklari ortadan kaldirmak ve arap yayilmasini engellemek için 750'de bir çin ordusu bölgededir. abbasilerin iktidara geldiği ve araplarin iç kavgalarla boğuştuğu dönemde önce kaşmir ve tibet daha sonra da taşkent üzerine yürüyen çinliler taşkent'i alir ve kentin valisini öldürür. vali'nin oğlu müslim'den yardim ister ve müslim bu bölgeyi kontrol etmek ve doğu'ya doğru açilmak üzere firsat olarak gördüğü bu savaş için güçlü bir orduyu bölgeye yollar. (buralar biraz emin oktay tarih kitabi gibi oldu idare edin..) ve iki ordu güzelim talas ovasi'nda karsilasir. çin ordusu çinlilerin yanisira, geçtiği yerlerden topladiği, bizim insan haklarini sadece dayak yiyince hatirlayan memleket proletaryasini kazak şantiyelerinde benzetenleri andirdiğina iddiaya girebileceğim karluk, fergana vs. türklerinden oluşur. doğan avcioğlu savaşın gelişme sürecine dair 25-30 bin kişilik orduya 40 bin civarinda türk kabile askerlerinden oluşan bir destek sağlandiğini yazar bu mevzuda. riyoux falan ise biraz daha insaflıdır. türk sayisini 20 bin civarinda verir. ama arap tarafi, yani müslim'in komutani ziyad'in ordusu esas olarak soğd, türk ve araplardan oluşur. (türkü türke kirdirmiş araplarla çinliler taaa 1300 yil önce görüyor musunuz gençler, hep aynı oyunlar oynaniyor bu millet üzerinde heyhat..) neyse, savaşin 5 gün sürdüğü ve türk tarafina geçen karluklarin çinlilere arkadan saldirmasiyla yani bildiğin türklerinin taraf değiştirmesiyle çinliler yenilir. budist rahipler'ini de alip memlekete dönerler. yine bu siralarda çin karişir, imparatorluğa karşi iç savaş süreci başlar, hatta bir bölüm uygur türkü imparatora yardim için çin'e kadar gider vs.. arap tarafinda da türklerin etkinliği bu savaş sonrasinda artmaya baslar. abbasi saraylarinda, bağdat'a taşinan iktidar merkezinde vs. türkler önemli bir askeri inisiyatif almaya baslarlar.

    ama milliyetçi ya da yüzeysel türk tarihçiliğinin sık sık iddia ettiği gibi tarihin savaş sonrasinda lise tarih kitaplarindaki gibi akin akin müslüman olan türk kabileleri aramak pek olumlu netice vermez. "bu araplar çok delikanliymiş, şahane savaşiyorlarmiş, biz de hemen müslüman olalim" ya da "arap kılıcıyla türkler müslüman edildi" gibi bir baskiyla müslüman olan topluluklara rastlamak mümkün değildir. o dediğiniz biraz conan filmlerinde cereyan eder. talas savaşı'nın asıl önemi bölgedeki çin egemenliğinin çok uzun bir süre için ortadan kalkması ve bölgenin daha kesin olarak arap islam hinterlandina yerleşmesidir.. seyhun'un batisi artik araplar için, yari bağımsız türk kabile devletlerinin, soğdlularin ve çin kontrolünün bulunduğu savaşlarla dolu korkutucu bir yer olmaktan çıkmış ve araplar ve islam imparatorluğu seriderya'nin batisina da yerleşmeye başlamıştır. islam dininin genişlemesi için uygun siyasal ve toplumsal koşullar sağlanmış, özellikle hint ve çin ticaretini kontrol eden yari bağımsız soğd tüccarlarla ilişkiler genişlemiş ve doğuşundan itibaren ticaretle içiçe gelişen bi din olan islam bölgede hareket yeteneği kazanmiştir. bu önemli bir dinamiktir çünkü islam bu bölge için uzunca bir süre "tüccar ve asker dini" olarak gelişmiştir. elbette bir diğer sonuç da islam'in bir arap dini olmaktan çıkmaya başlamasıdır. ortaasya bölgesindeki türk kabilelerin, abbasilerin islami "arap dini" olmaktan çikararak tüm müslüman toplumlari eşitleyen bir yorum getirmesine rağmen kolay kolay müslüman olmadiğini unutmamak gerekir. özellikle bu tarihten sonra abbasilere ve islamiyete karşi düzenlenen tüm ayaklanmalarda budist, şamanist, maniehist türk kabilelerin büyük katkisi vardir. bir kentlere talan saldirilari düzenleyen türklerden korunmak için kentlerin çevresine surlar dikilir, türklerden köle askerler yapilir vs.. müslüman türk topluluklarinin kitleselleştiğini görmek için ise 10. yüzyila kadar beklemek gerekir. "türkler gibi kafir" sözünün bu dönem boyunca bölgedeki arap ve şii mevali arasinda yaygin bir kalip olduğunu da belirtmeden geçmeyelim ki o vakitler türklerin araplar tarafindan nasil görüldüğünü anlamayi kolaylaştırsın.
    ki türklerin bin yillik bir müslümanlik, onun yarisi kadar da bir halifelik ve imparatorluk geçmişi olmasina rağmen arap yaramidasinda hala "türk gibi kafir" sözünün cari olmasi biraz da bu işlere bağlıdır. bütün küffarlara selam ederim..

  • "ablam aşktan öldü, her şey filmlerdeki gibi oldu. hayat orada, o kıyıda, masalın berisinde kaldı."

    bi hikayem var.

    39 derece de ateşim var, ama olsun.

    anneannemin bi ablası varmış. 20 li yaşlardayken o, anneannem henüz çocukmuş 13-14.

    emine.

    emine çok sevmiş bir oğlanı. oğlan da onu. istemişler, anneannemin babası vermemiş. sonra bi daha istemişler, yine vermemiş. bir sürü istemişler, o hiç vermemiş. 2 yıl böyle uzaktan uzaktan sevedurmuşlar birbirlerini.

    emine'nin bahçesindeki kavak ağacının altında buluşurlarmış, o iki yılda koca kavak ağacı çürüyünce bir gün anneannemin babası çağır gelsinler vericem demiş. kızın hüznünü kavak ağacından sonra o da görmüşse demek...

    evlenmişler. tam 9 ay sonra ölmüş emine, ince hastalıktan. kara sevdaya düşüp babası vermeyince kan kusarmış meğerse.

    o ölmüş.

    adam tam 25 gün sonra davul zurna ile ikinci eşiyle evlenmiş.

    anneannem ne zaman bu hikayeyi anlatsa, ablam kara sevdadan öldü deyip ağlardı.

    şimdi, ben.

    edit: ekleme.

  • -alo yalçın
    +efendim, buyrun sayın basbakanım
    -yalçın sen parmaklıklar ardındayı izliyor musun su anda
    +yok efendim şimdi acıyorum
    - ya adam.. yalçın..ya siz ne yaptıgınızın farkında degilsiniz adam mendilsiz halay cekiyor
    +kestiriyorum efendim
    -boyle birsey yok, adam iki saattir..
    +kestiriyorum
    -işimiz var sizle vallahi
    +halletim efendim.

  • o zaman ama yerine de am yazalım, hem daha güzel. bir harften ne olacak ki?

    ben bağlaç olan de ile ek olan -de' yi ayıramayacak kadar embesilim diyorsanız kimseye laf düşmez ama. ayrıca tek taktığımız da o değildir. tabii ki yerine tabiki ya da tabi ki yazıyorsunuz ya da -ki' nin yazımını da beceremiyorsunuz ama henüz -de'yi halledemeyen biri için bunlar çok sonraki meseleler.

    debe editi: bu basit entry bari bir işe yarasın. öncelikle; (bkz: 28 şubat nadir hastalıklar günü) #58609968 sözlüğümüzde de alm est nickli arkadaşımız pek bilmediğimiz bir kanser türü ile mücadele etmekte, koyup geçecek inşallah.

    bir de bu entrynin anlam kazanması için şöyle bir şey paylaşmak istiyorum; #58803589

  • yeni işe baslayanlara sorumluluk verilmekten hiç çekinilmeyen bir iş ortamıdır. staj yaptığım dönemde ilk gün manager a "mr. soyadı" diye hitap etmiştim de, öyle olmuyor bu işler falan demişti. 1 hafta sonra ceo yla falan tanıştım hep ismiyle falan hitap ediliyor tabi o zamanlar garip gelmişti.
    sorumluluktan bahsediyorduk. miktarı bende kalsın yüksek meblağlı projelere daha stajyarken beni tek sorumlu yaptılar ki, ben kendime o sorumluluğu vermem. yani vermezdim o zaman öyle düşünüyordum.
    yaş farkı gerçekten hiç önemli değil. bu da en onemli farklardan biri olsa gerek. 40 yıldır sektörde olanlar var, onlardan daha tecrübesizmişim, gençmişim konuşurken veyahut ortak çalışırken hiç bir ima görmedim. öyle olunca da insanın özgüveni doğal olarak artıyor.
    şöylede bir olay yaşamışlığım var:
    8 ay önce falandı bir hata yapmışım ki dillere destan. suçu atacak kimse bile yok . strese bindim tabi. managerım senin hatan değil, şirketin yeterince düzenli olmamasının hatası falan dedi.
    valla reyizsin diyecektim de reyiz in ingilizcesi o an aklıma gelmedi.
    adamın dibisin dicektim , bottom of a men. o da saçma olacaktı ondan da vazgeçtim.
    1hafta sonra bi büyük rakı aldım verirken de dedim ki sen delikanlı adamsın peynir kes, kavun doğra yanında bundan iç lion milk.

  • doların artması dolarla alınan yani ithal edilen her şeyin fiyatını arttırır.

    türkiye'nin dolarla temin ettiği en temel ihtiyacı enerjidir. bunun yanında teknoloji ürünlerini de dolarla ithal ederiz. tabi bunlar eski bilgiler. artık samanı, tohumu ve gübreyi de ithal ettiğimizi biliyor olmalısınız.

    dolar arttı, fiyatlar arttı. bu sefer enflasyon olmaya başlar. enflasyon oldukça paran iyice değer kaybeder. sene başında 1600 tl asgari ücretle 320 lt mazot alabilirken, şu anda 280 lt mazot alabiliyorsun. maaşınla alabileceğin şeyler azaldı. yani fakirleştin.

    fakirleştiğin için karnını zor doyurur hale geldin. tasarruf yapamadın. bankaya mevduat koyamadın. ama bir yandan da başka insanlar ve şirketlerin yatırım için paraya ihtiyacı oldu. alt komşunun oğlu evlendi, ev almak istiyor. bankalara gittiler, para istediler. bankalar da kredi verecek para bulmak için, faizleri arttırdı. bak faizler de arttı.

    bakın ekonomi temelde çok basit bir şeydir. ekonomiyi yönetmek zordur, bir sürü aktör ve enstrüman vardır bu ayrı. ama temeli basittir.

    bizim bir kurumumuz var: türkiye cumhuriyeti merkez bankası.

    ne kadar höy höy bir kurum di mi?

    bu kadar höy höy bir kurumun, görevi ne?

    hemen açalım tcmb'nin web sitesini, orada görev ve sorumluluklar sayfasına girelim.

    1. sırada ne yazıyor : fiyat istikrarı

    yani enflasyonla mücadele.

    merkez bankasının en temel ve birinci öncelikli görevi, enflasyonu önlemektir. enflasyonun temel kaynağı da ülkemizin ekonomik koşullarında kurdur.

    yani aslında koskoca merkez bankasının en temel görevi kuru adam etmektir. çünkü kur ülkeyi batırabilecek bir şeydir.

  • bazen okuyabileceğiniz en gerilimli, en kanlı ve en boğucu hikayeden bile beter olan bir şey.

    annem - filancanın kızı dedesiyle babaannesini yemeğe çağırırken, aynı apartmanda oturan yengesiyle amcasını yemeğe çağırmamış, kocası "neden amcanları da çağırmadın?" demiş, o sırada yengesi kendi evinde "ben bir hata mı yaptım da o yüzden mi yemeğe çağırılmadık" diye ağlıyormuş. sonra zaten kocası da filancaya çok kızmış..

    ben- anne allahaşkına sus yoksa kusucam. elimdeki çayı başımdan aşağı dökücem şimdi.

    bir insan neden yemeğe çağrılmadım diye ağlar lan? ulan sanki akşam yemeğine değil de buckingham sarayı'nda resepsiyona, ne bileyim taç giyme törenine filan davet edilmemiş, oturmuş "mercimek çorbalı, barbunya pilakili yemeğe çağrılmadım" diye ağlıyor, dünyanın küçüklüğüne bak, fare deliği kadar.
    yemeğe çağırmadığım için ağlayan bir eltim olsa -ki olmaması için elimden geleni yapıyorum- bir uzay araştırmaları kurumuna filan bağışlardım "kainatın en kapasitesiz canlısı" diye.

    üremek ve sevmek için, çeşitli akrabalık ilişkilerinin elti, bacanak, görümce diye özel olarak isimlendirilecek kadar önem arz etmediği ve evlilik kurumuna kaktırılmadığı milletlere yönelirsek bin yıl sonra akli melekeleri yerinde nesiller yetişeceğine inanıyorum.