hesabın var mı? giriş yap

  • ilk olarak 1936'daki 14. uluslararası psikanaliz kongresi'nde fransız " psikanalist" jacques lacan tarafından ortaya atılan bir "psikanaliz "teorisidir.sözü edilen teori yaşamın ilk 6-18 aylık dönemindeki psikolojik gelişim süreçlerini ele almaktadır. bu dönemin öncesinde çocuk çevresindeki nesne ve bireylerden ayrı bir varlık olduğunu henüz algılama düzeyine erişememiş bir ihtiyaçlar ve istekler bütünüdür. bu süreçte bebek , varlığının birbirinden ayrık algı ve duyguların yardımıyla farkındadır; ancak bunların hiçbiri henüz bir "ben" bütününe oturmamıştır. bebek kendisini bir bütüne haline getirilmemiş henüz tamamlanmamış bir puzzle gibi algılamaktadır. ayna karşısında tutulduğunda ilk olarak kendisini çevresinden ve en yakın hissettiği varlık olan annesinden (ya da yerini tutan birincil kişiden) ayrı bir bütün olarak görür. ben kavramının ilk ortaya çıktığı bu birincil süreçte bebek kendisini aynadaki görüntüsüyle özdeşleştirir ve kendisini ideal, organik ve mükemmel olarak duyumsar. lacan bebeğin içerisinde bulunduğu aynayla yüzleşmeden önceki zihinsel süreci 0 olarak ifade eder ve aynadaki görüntüyle özdeşleşen ben kavramının ardından bu değer 1'e ulaşır. lacan için bebeğn kendisini aynadaki benle bir tutması bir yanılsamadır ; çünkü aynadaki ben sanal bir görüntüden fazlası değildir. aynaya bakan ben ile aynadaki ben aynı değildir; biri gerçek bir varlık diğeri ise sanal bir görüntüdür. kendim ya da "ego" bölünmüş, parçalara ayrılmıştır ve bebek hiçbir zaman yaşadığı psikolojik süreçleri aynada algıladığı tek bir fiziksel bütüne indirgemeyi başaramaz. ideal ben algısı aslında ulaşılamayacak bir ilüzyondur. egonun ya da ben algısının bir yanılsamaya dayandığı gerçeği egoyu bir kurgu ve ilüzyon olma durumuna itmektedir.

  • yerinde bir soru. alanına göre bu insanların kaynak kitap, konferans, dergi, deney malzemesi vb. ihtiyaçları oluyor ve kendi ceplerinden karşılıyorlar. bu masrafları ödeyen pek az okul var. bu sebeple 1850 liraya (düşünün ki istanbulda bunun 1000 lirası ev ve masraflarına gidecek) bilim için çalışmak kolay iş değil.

    edit: 1000 lira ev ve masraflarına gidecek demek kirası 1000 lira olan evde oturacak demek değil zeki arkadaşım.

  • belki askerlik yerine sosyal hizmet seçeneğini getirebilecek karardır. tabi insanların sosyal hizmetten ne anladığı da önemli, çünkü "askerlik yapmayan şerefsizler iki katı süreyle lağım kazsınlar da görelim" mantığı ülkemize hiç birşey getirmeyecektir.

    şu soruyu sormak lazım:
    "bir doktorun, avukatın, mühendisin, sanatçının mesleğini yapması millete hizmet değildir de, ordu evinde subaylara garsonluk yapması mı millete hizmettir?"

  • 2010 yılında izleyen bebelerin, holywood klişesi olarak nitelendirdiği bazı olguları, 1994 senesinde sinema sanatına yerleştiren, yani klişe olan değil arkasından gelen filmler için "klişe" yaratan sinema tarihinin en önemli başyapıtlarından.

  • yıllar önce, evde yiyecek hiç bir şey olmadığından ve dolayısıyla acıkan küçük kızın komşuya giderek;
    ''ekmeğiniz yoksa ekmek alayım ayşe teyze'' demesi.
    bu olay her anlatıldığında beni gözyaşlarına boğan çocukluğum.

  • kesinlikle (bkz: sabun).

    hadi tesadüfen bir şeyleri karıştırıp kaynatıp deneme yanılmayla sabunu buldun (ki o bile çok acayip), bunun temizliğe yaradığını nasıl fark ettin? ben olsam kesin bir tadına bakar, sonra da "bu ne saçma bir şey oldu ya böyle!?" diye tükürüp atardım.

    edit: 83mxx'in dediğine göre ilk olarak nil nehri'nde keşfedilmiş. hatta şöyle açıklamış: "ölüleri yakıyorlar ve cesetlerden süzülen yağ ve kül nil nehrinin sularına karışıyor ve nehirde çamaşır yıkayan kadınlar nehrin bir bölgesinde yıkanan çamaşırların daha temiz olduğunu farkediyor. ve araştırma sonucu devrin mucitlerinden birisi sabunu (yani yağ+kül) keşfediyor." şahsen benim aklıma yattı*.

  • benim babama 14 yasinda tren carpmis, uzerinden gecerken iki bacagini da koparmis, yanindaki en yakin arkadasi oracikta vefat etmis. annem ile evlendiginde 31, ben dogdugumda 32 yasindaydi. babam memurdu, acik goruslu, okumayi seven ve nazik bir adamdi. annemle birbirlerini cok severlerdi, ikisi de birbirine hic kiyamaz, birbirlerinin isteklerini yerine getirmek icin yarisirlardi. beni cok seven ve bunu soylemekten cekinmeyen bir babaydi. etrafimda gordugum ailelerin cogundan daha iyi bir yasantimiz oldu. tabii ki hersey her zaman olumlu degildi. babamla bisiklete hic binemedim ornegin, kendi de doyasiya binememis. bazen bana bisiklete binmeyi cok ozledigini, istedigi kadar yuzemedigini anlatirdi. ama en kotusu diger insanlardi. mesela annem evlenirken komsulari alay etmis babamin yuruyusuyle, ben tum cocukluk yillarimda akran zorbaligina maruz kaldim. babamin neden oyle yurudugu ile ilgili bitmek bilmeyen sorular, sakalar vs. bu yuzden elalem ne der bizim evde hic onemli bir konu olmadi. cunku daha biz hicbir sey yapmadan elalem zaten konusuyordu. doyasiya gezdik, eglendik, babam bana hep en yakin arkadasiymisim gibi davrandi. bildiklerimin cogunu ondan ogrendim. ozetle engelli biri ile evlenmek kotu birsey degil, insanlar cahil, egitimsiz ve mankafa. eger secim sansimiz olsaydi annem de ben de yine ayni hayati secerdik.

  • 1883-1970 yılları arasında yaşamış, pulitzer ödüllü bir karikatürist, aynı zamanda mühendis, heykeltraş ve de yazardır rube goldberg. amerika'nın belki en büyük değil, ama ilk büyük karikatüristi olduğu söylenen bu insan "inventions" adlı karikatür serisiyle sınırsız alkış almakla kalmamış, aynı zamanda "rube goldberg icadı" kavramını amerikan dil hazinesine ve sözlüklere sokmayı başarmıştır ki, "çok basit bir işi yapmak için yaratılmış çok kompleks bir makine", "minimal sonuçlar almak için maksimum çaba gösterme" gibi anlamlara gelir bu.
    hayatta insanların bir işi yapmak için genelde kolay değil de zor yolu seçtiğini düşünen ve makine çağı'na da şüpheyle yaklaşan goldberg tatlı bir hicivle, diyelim bir dükkanın camını silmek, karınızın verdiği mektubu postalamayı unutmamak, dar boğazlı bir şişeden zeytin çıkartmak, patronunuzun geç geldiğinizi anlamamasını sağlamak ya da buzlu kaldırımlarda kaymayı önlemek adına, içinde at nalları, sigara içen cüceler, boya kutuları, muz kabukları, kutup ayıları geçen çok gülünç, çok abartılı dizaynlar yaratmıştır. internet'te de bir kısmına ulaşabileceğiniz bu çizimlerden örneğin adı "basitleştirilmiş kalemtraş" olanında olan şudur: açık pencereden yükselen uçurtma makara sistemi neticesinde bir haznenin kapağını açmakta, haznedeki güveler çıkıp bitişikte asılı olan fanilayı yemeye başlamaktadır. yenildiği için ağırlığı azalan fanila ona bir düzenekle bağlanmış ayakkabıyı aşağıya indirmekte, aşağı inen ayakkabı bir şalteri harekete geçirerek ütü tahtasının üzerindeki ütüyü çalıştırmakta, ütü ise kısa bir süre sonra üzerinde bulunduğu pantolunu yakmaktadır. oluşan duman bitişikteki ağacın deliğinden içeri girmekte ve ağacın kovuğunda yaşayan opossumu rahatsız etmektedir. opossum rahatsızlığından yandaki sepetin içine atlayarak kurtulmaya çalışmakta, birden ağırlaşan sepet kendisine bağlı kafesin kapağını açmakta, bu şekilde ise kafesteki ağaçkakan özgür kalmakta ve yanına iliştirilmiş kalemin ucunu kemirmeye başlamaktadır! alete zincirle tutuşturulmuş bir de bıçak vardır ki, goldberg tüm açıklamalarından sonra "bir acil durum bıçağı, opossumun ya da ağaçkakanın hasta olup çalışamamaları durumunda çok işinize yarayacaktır" demektedir (bir de burdan bakın: http://www.rubegoldberg.com/gallery_02.php).
    çok sevilmekte ve sayılmaktadır goldberg, öyle ki purdue üniversitesi her sene amacı verilen basit bir işi (mesela 1998'de konu kitap sayfası çevirmekmiş) en azından on adımda gerçekleştirecek bir makineyi yaratmak olan "rube goldberg machine contest" nam ulusal düzeydeki yarışmayı düzenlemektedir.
    rube goldberg deyince benim aklıma bu neşeli ve yaratıcı çizimler dışında bir zihni sinir ve proce; bir de charlie chaplin'in modern zamanlar filmindeki otomatik yemek yeme makinesi gelir.

    not: kurulananfok'a tesekkurlerimle.