hesabın var mı? giriş yap

  • şu hayatta cevabını en çok merak ettiğim şeylerden biri de bu. diğeri de kitapların önsözünün birileri tarafından okunup okunmadığı. ben, kitabın sahibinin de, editörün de, yayıncının da okumadığını düşünüyorum.

    peki neden övgü bekliyor çayı şekersiz içenler. ne yapmamızı istiyorlar. madalya mı takalım, ayağa kalkıp alkışlayalım mı, torpil mi patlatalım, kızkaçıran mı yakalım, çatapat mı gömelim ne yapalım istiyorlar. böyle bir vakur duruşlar, poz kesmeler, takdir beklemeler falan. gerçekten çok sinir bozucu. hayır 2 tane küp şeker harcamadık diye memleket mi kalkındı. peki benim şeker pancarı üreten köylüm ne yapacak, nasıl geçimini sağlayacak. üç beş tane entel mutlu olacak diye köylümüzü yedirmeyiz arkadaş. şekerli çay içmiyorsanız gidin dağda yaşayın.

  • çok basit biz yalaka değiliz.

    edit: beyefendinin sorusuna cevabımı verdim bende kendisine bir soru sorayım, fazıl say'ın da dediği gibi siz ne işle uğraşıyordunuz? hakan ural hangi sanat dalıyla uğraşıyor ben kaçırmışım kendisini.

  • cahillik bile değil. net bir mental yoksunluk.
    hadi söktün bataryayı hangi akla hizmetse, daha önce dinleme cihazı mı gördün, tanıdın da hemen ne olduğunu tanımladın o devrenin?
    gördün o devreyi, bari araştır neymiş? hangi akılla, hangi bilgiyle, hangi deneyimle böyle bir bilgi uyduruyorsun? amacın ne?

    diyelim sahiden dinleniyoruz; ulan zaten telefon dediğin şey ses alışverişi için var. içinde en az bir mikrofon var. yeni ve gelişmiş cihazlarda birden çok mikrofon var. bir işletim sistemi var, yazılımlar var. kasanın içinde bir ton komponent var. neden pile gizlesinler? bunu bile düşünmekten yoksun olunmaz. telefon lan o. olası bir dinleme için kendi varlığı yeterli zaten.

  • mutfakta alt dolaba eğilmiş tencereleri yerleştirmeye çalışırken telefonun çalmasıyla kafayı aniden kaldırıp tezgaha hızla çarpmak, o hızla yere düşmek, kalkmak için tutunacak birşey ararken su damacanasının pompasına abanmak, bütün suyun üstüne foşlaması. (bkz: based on a true story)

  • hayatım çok iyi durumda değil, çoğu günüm "eh işte" olarak ifade edilebilir. sabah akşam hüzünlü ama motive edici parçalar dinleyip herşeyin daha iyi olacağına dair umudumu korumaya çalışıyorum ve bu şekilde bütün bir haftayı geçiriyorum. evet belki daha iyi olması için çalışabilirim, bazen çalışıyorum da ama yine de tadım yok...

    çarşamba günleri 1.5 lira vererek uykusuz dergisi alıyorum. genellikle tüm yazar çizer kadrosunu beğenerek okuyorum ama tüm dergi bittiğinde üçüncü sayfaya dönüp hala okumadığım işimdeyim gücümdeyim köşesini açıyorum. burada çok yardırıyor, koparıyor olarak ifade edilen türden bir etkisi olmuyor üzerimde.

    dergiyi katlayıp derin bir "offf" çekiyorum çünkü:

    -üniversite yıllarında kareli gömlek içine t-shirt giymiş mühendis benim.

    -odtü de okumuş top sakallı ve çerçevesiz gözlük takan bir yığın arkadaşım vardı.

    -otobüste en arkaya oturup sonra binen güzel kızları beyhude yere kesmeye çalıştım.

    -maaşa mayış denilen yerlerde çalıştım.

    -bulgar ya da arnavut göçmeni değil eğirdir li olduğum için asla ilgi görmedim.

    -kitapçılarda saatlerce "belki" diyerek hakkında bir şeyler bildiğim kitaplar okuyan kızları kolladım(bir kaç kere de hamle yaptım ama bugün üstünden 10 yıl geçmiş olsa bile utanarak hatırladığım sonuçları oldu)

    bunlar harici bir çok şeyi yaptım çünkü umut sarıkaya ile yaşıt bir adamım. aynı yıllarda büyüdük, benzer okullarda okuduk, ortamlarımız benzerdi dolayısı ile de benzer şeyler yaşadık. ben bunlardan kurtulmak için zihnimin en derinliklerinde bir çelik kasa oluşturdum ve sanki 1987 yılında doğmuş gibi, hiç oduncu gömleği giymemişcesine bir hayat kurdum kendime. o ise sürekli bu kasanın bulunduğu yere dadanıyor her hafta.

    hayatım çok da iyi değil demiştim hatırlarsanız. haftada bir gün, toplamda akşamları bir saatliğine beş altı adet karikatüre bakarak "aslında herşeye rağmen çok güzel şey yaşamak" diyorum. ki kıymetini bilen için fazla bile.

  • yeşil çay kafkas usulü demleyerek içilmelidir. sağlık açısından çok önemli bitkidir ve eğer düzgün demlenip içilirse faydası çoktur, kafkaslarda insanların 120 yıl üzeri yaşamalarının nedenlerinden birinin bu olduğu düşünülür

    kısaca bahsedersek; öncelikle demlik mutlaka porselen olmalı ve çaydanlığın altındaki su haznesinde eğer kireç tabakası varsa kazınmamalı
    demleyeceğiniz su akşamdan kaynayıp dinlenmiş olmalı
    bu dinlenmiş soğumuş suyla yeşil çayı demliyorsunuz
    bu porselen demliği daha önceden ocağa koyulmuş, kaynamakta olan suyun üstüne yerleştirip 15-20 dakika bekletiyorsunuz böylece çay yavaş yavaş demleniyor, çayın olduğu demlik 40-50 dereceyi bulmalı. yeni kaynamış 100 derecedeki suyu dökmek doğru değil
    daha sonra hava almayacak şekilde bir havluya sarıp 5-10 dakika dinlendiriyorsunuz ve
    çayınız içmeye hazır

    son olarak bardağa önce sıcak suyu sonra demi koyuyorsunuz.

    sağlıkla ilgili başka öneriler için (bkz: #65157981)

  • istiklal marşının ıslıklandığı maçtır.

    hepsini geçtim, bu pislik taraftarı savunmanınızı geçtim,sahaya atılan kayaları falan da geçtim de arkadaş türkiye'de bir stadda istiklal marşı ıslıklanıyorsa ve siz halen, işte şu maçta şöyle oldu bu maçta böyle oldu falan filan diyorsanız art niyetten başka bir şey aramam.

    hadi bana faşist deyin çok mutlu oluyorum.