ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
20 temmuz 2021 sela işinin cılkının çıkması
-
üstteki deli ne anlatıyorsun anasını satayım. ezan kaldırılsın dedik sanki. yüzyıllardır bayram oluyor bu memlekette ben bir kere bile duymadım bayram öncesi sabah 4te sela okunup üstüne 2 tur tekbir getirildiğini. update mi geldi dine? işiniz gücünüz mağduriyet amk.
kötü günlerde kişiye güç veren sözler
-
(bkz: öldürmeyen acı güçlendirir)
taha duymaz
-
çok kalabalık bir ailenin, ailesine bakmak için okuyamayan oğlu olduğunu söylemişti taha. kıt imkanlarıyla, mutfağında onu en mutlu eden şeyi yaptı, yemek pişirdi. “insanların bir bardak su bile içmem dediği o mutfakta ben çok mutluydum” diyordu. hiç rahat vermediniz; eleştirdiniz, dalga geçtiniz. bugün enkazdan cansız bedeninin çıktığı haberini gördüm. tabi ki birçok kaybımız var ve hepsi üzücü. ancak soruyorum; değer miydi? küçümsemeye, dalga geçmeye değer miydi? hayat bu kadar kısayken onun çabalarını hor görmeye değer miydi?
1 lira ile yenebilecek en güzel şey
-
yutuyoruz 1 tl'yi. sonra 5-10 gün hastanede 3 öğün mis gibi yemek yiyoruz.
14 günde sahiplenilmeyen köpeklerin uyutulması
-
ülkem adina güzel bir gelisme. hadi bakalim kopektaparlar laf degil icraat zamani. barinaklardaki kopekleri evinize alın da görelim.
askerlik tecillerinin geri çekilmesi
-
bedelli askerlik başlığında müjdeli haber beklerken; olmaktan korktuğum yerdeyim, omuzlardayım..
(bkz: en büyük asker bizim asker)
umut sarıkaya
-
bir saheseri de sudur :
sokakta 3 genc sohbet etmektedir...
-abi isvicrede 1 erkege 4 kiz dusuyomus...
-olm kizlar teklif ediyormus orda...
-lan bizim bi arkadasla kizin babasi kavga etmis "niye benim kizimi skmedin" diye...
bu esnada sagdan sarisin , acik renk gozlu birisi , elinde sopayla kosarak gelir :
-bizim de anamiz bacimiz var ulan , ayiptir be!
-kacin lan isvicre kultur atesesi geliyo
-ehehe mehehe
hakan hepcan
-
oha bu adam ntv'de program mı yapıyo lan. senin ben yayın akışını ntv. üç günlük bebelere mi kaldın sen yazık.
tanım: değil yüzüne ismine tahammül edemediğim şey.
90'larda internete girmek
-
1997'ye kadar evden internete girmek pahalı bir yatırımdı çünkü 822'li beleş telefon hatları üstünden hizmet veren servis sağlayıcılar henüz yoktu. haliyle üniversitelerin gateway dialup numaralarını aramanız gerekiyordu. eskişehir'de baum böyle bir hizmet vermediğinden de odtü'nün dialup'larını arıyorduk. yapabildiklerimiz tabi irc, telnet/tn3270, ping, finger, mud (bkz: bizim mud)'dan ibaretti. 2400 baud (yani saniyede sadece 300 byte aktarabilen) modemle daha fazlasını yapmak pek mümkün değildi malum. o dönemler evden bbs'lere bağlanmak daha çok seviliyordu o yüzden.
üniversiteden girmek ise daha sıradandı çünkü üniversitelerde hem güçlü makineler hem de hızlı internet olurdu. vm/cms, linux, windows nt gibi 90'ların ezoterik teknolojileriyle internet'e bağlanma tecrübesi yaşamak mümkündü. trickle gibi hizmetlerden ftp delegasyonu yapmak, irc öncesi bitnet'ten relay chat yapmak, usenet gruplarından download yapmak gibi imkanlar gırlaydı. hatta web'in ilk zamanları gopher daha çok tercih edilen bir protokoldü. web sayfasının gopher sürümü varsa download'lar için tercih edilirdi. (o dönemin tarayıcıları gopher://... şeklinde adresleri ve protokolü desteklerlerdi, artık pek kalmadı sanırım).
bugün john carmack'i twitter'dan takip ediyorum o zamanlar "bakalım yeni güncelleme ne demiş bize" görmek için .plan'ine finger atıyorduk.
sanırım 90'larda internet'e bağlanmanın en güzel yanı internet gibi varlığından hiç haberdar olmadığımız ve 90'larda doğanların aksine bir anda hayatımıza ortasından girmiş devasa teknolojik fenomenle tanışmaktı. her şey yeniydi, her şey ilginçti ve her şey hayranlık bırakacak kadar güzeldi. içinde varlığını kanıksamış doğmak gibi değil, zamanda yolculuk gibi. benzer bir hayranlığı 2000'ler kuşağına ne yaşatacak acaba?
ebu zerr
-
arabînin birisi atlı olarak yola çıkar. uzun yol aşılır, arabî bevl etmek için atından iner. bu arada at, ordaki bir bahçenin ağaçlarının yapraklarından yer.
bunu gören bahçe sahibi öfkelenir ve yerden aldığı taşı ata atar, at ölür.
öfkesine yenilen arabî de yerden bir taş alır ve o kişiye atar, eceli gelmiş olan adam o taş sebebiyle ölür.
adamın mirasçıları arabîden davacı olurlar ve kısas isterler.
durum resullullah'a intikal eder ve hükmetmesi istenir.
halk, ölen adamın mirasçılarını kısas değil de diyet istemek hususunda ikna etmeye çalışır, ancak başarılı olamazlar.
kısas yapılmasını yani arabînin öldürülmesine karar verilir.
ancak arabî der ki:
- bana 3 gün müsaade edin. geride bıraktığım yetimlerim ve onlar için sakladığım altınlarım var. izin verin gideyim, altınları ve yetimleri birisine emanet edip, geri geleyim der.
rıza gösterilmez zira adamın geri döneceğinden kimse emin değildir.
arabî halkın içinde bakınır ve bir sahabeye yönelerek:
- sen benim yerime vekil olur musun? der.
bu sahabe ebu zer'dir ve teklifi kabul eder.
arabî yola çıkar, şayet geri dönmezse öldürülecek olan ebu zer olur.
aradan 3 gün geçer ve arabî geri gelmez.
ancak günün tam olarak tamamlanması için akşam olmasını beklerler.
bu esnada halk ebu zer için hayıflanmaktadır.
derler ki ebu zer'e:
- neden bilmediğin bir kimseye vekil oldun?
cevap verir mübarek:
- kabul etmeyip, "müslümanlar arasında yardımlaşma kalmamış mı dedirtseydim?" der.
akşamın son saatlerinde ilerden bir toz bulutu görülür.
gelen o arabîdir.
- sadece bir atım vardı. çatlatırcasına koşturdum ve gelirken öldü. geri kalan kısmı yürümek zorunda kaldım, bu yüzden geç kaldım diyerek durumu izah eder.
bu sefer halk arabîye sorar:
- gitmiş, ölümden kurtulmuştun. neden geri geldin?
- geri gelmeyip "müslümanlar arasında ahd e vefa kalmamış mı dedirtseydim?"
olan biteni izleyen davacılar, elbette ki durumdan etkilenir ve diyete razı gelirler. hatta akabinde diyetten de vazgeçerler.
ve derler ki:
- biz onu affetmeyip, müslümanlar arasında mürüvvet kalmamış mı dedirtseydik?
erkeklerdeki buluşma manyaklığı
muhabbet kuşu
-
biz muhabbet kuşumuzu almak için uzunca bir süre bekledik. zira, yumurtadan yeni cıkmış olsun istedik. aldığımızda tüyleri bile yeni yeni çıkıyordu. alıp eve getirdik ve resmen bir evlat gibi baktık. uçmayı bilmiyordu, yemleri kıramıyordu velhasıl baya uğraştık.
uçmayı öğrendi, sabahları kahvaltı soframızı işgal etti hatta. yemek yerken görünce hemen atlayıp dudaklarımızı ısırırdı ağzınızdaki yemeği yemek için. velhasıl çook cana yakındı. pencereye sineklik taktırmıştık kafeste durmak istemiyordu çünkü.
babannem bir gün çok daralmış, ona defalarca tembih ettiğimiz halde sinekliği açmış, güzelim hayvan çekip gitmişti. nasıl ağladığımızı unutamıyorum. babam akşam eve geldiğince çok üzüldü. babanneme kızdı haliyle. zira bu evde babamın şefkatini o kuştan başka kimse görememişti. hatta sinirden sinekliği söküp kırdı. (abartı gelebilir ama o acı çok başka inanın)
her boktan işte olduğu gibi anneme söyleme işi de bana devredildi. '' sen bağrımı yaktın kızım benim. onun senden tek farkı, onu doğurmamış olmamdı.'' üzüldü baya ağladı. gece hiç uyuyamadık. erkek kardeşimi kendiyle konuşurken yakaladım. ''uyu uyu, belki rüyana gelir. hemen uyu'' yavrum benim nasılda üzülmüş.
1 aylık muhabbet kuşu ne adam gibi uçabilir, diğer kuşlardan kaçabilir ne de kediye yem olmaktan kurtulabilirdi. gece hiç uyuyamadım, bir ara dalacak gibi oldum 10 - 15 dakika. rüya gördüm hemencecik. kuşumuz geri dönüyormuş-da ben kafese koyuyormuşum-da yoh yea...
sabah pencereleri açıp evi havalandıracak gibi oldum.
kafamın üstünde kanat çırpıyordu. çığlıklar atıp evi ayağa kaldırdım. hepsi başıma üşüştü.
inanın bana gidişinden çok, gelişine ağladım. inanılmaz duygulandım. hiç bilmediği halde gece dışarda kalmış, sağ salim dönebilmiş. üstelik daha önce balkona hiç çıkarmadığımız için çevreyi de tanımıyordu. evin dışını bilmeden, daha evde konacak yer bulamayıp yere çakılan miniğimiz geri gelmişti. inanılacak şey değildi.
kafamın tepesinde ötüyor hınzır şimdi :)
not: yeniden bir sineklik alınıp takıldı.
ekleme: sonrası için #58067255