ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tayyip erdoğan'ın hiç yorulmayıp hastalanmaması
-
böyle insanlar için genellikle "tık diye gitti " tabiri kullanılır.
yazarların şu an duymak istediği söz
-
" o nasıl bir kabusmuş öyle! hadi yıka yüzünü de gel! yıl hala 2007! "
viskiye tek mi çift mi buz atma sorunsalı
-
mutlak bir çözümü olmayan sorunsaldır, yani viskisine göre değişir. genel olarak (viski standartlarına göre konuşuyorum tabi ki) ucuz ve nispeten dandik bir viski içiyorsanız isterseniz 10 tane atın, damak tadınıza nasıl uyuyorsa. ama daha iyisi viskinin içine çok az miktarda (alkol oranını %35'lere düşürecek kadar) soğuk su katmaktır. bu sayede alkolün keskin tadı bir nebze azaltılıp viskinin içindeki farklı aromalara erişmek kolaylaşır.
hatta viski tadımı yapılıyorsa viskinin kalitesine bakılmaksızın bu soğuk su olayı uygulanır ama tabi tadım olayının başka detayları da var.
daha üst kalite viskilere ise buz atanı döverler zira buz viskinin sıcaklığını fazla hızlı düşürüp tadının eksilmesine neden olur.
not: "on the rocks ne o zaman amerikyum?" dediğinizi duyar gibiyim, hemen cevapliim: "on the rocks" terimi viskiyi veya içine konacak suyu soğutacak herhangi bir teknolojik zamazingonun olmadığı zamanlarda nehir yataklarından toplanan soğuk taşların kullanılmasından gelir.
ha viskimi buzlu içerim derseniz, atacağınız buzu dondurmadan önce kaynatın ve internette satılan küre buz kalıplarından (google'a sphere ice mold yazarsanız bir çok örneğini bulabilirsiniz) kullanın. donduracağınız suyu önce kaynatmanız daha şeffaf ve saf bir buz elde etmenizi (görsel ve işlevsel fayda), küre şeklinde dondurmanız ise yüzey alanını küçülterek buzun daha yavaş erimesini (işlevsel fayda) sağlar.
imla: edit
edit 2: gelen mesajlardan görülüyor ki entry'mi okuyanlar 2'ye ayrılıyor:
1. beni viski konusunda engin bilgi sahibi zannedenler.
2. "sen kim köpeksin lan ne anlarsın viskiden, öyle şey mi olur su mu katılır viskiye" diyenler.
efendim viskiden çok anladığımı filan iddia etmiyorum. viskiyle ilişkim ara sıra canım çektiğinde iş dönüşü evde bir duble viski yuvarlamaktır. bütün bilgim aha bunun gibi videolardan gelmektedir. bu videonun benzerleri internette gani gani bulunabilir, izleyiniz efendim.
cumhurbaşkanına tayyip diyorlar
durdurulamaz cisim vs oynatılamaz cisim
-
ingilizcede irresistible force paradox veya unstoppable force vs immovable object olarak geçen, türkçesiyle "durdurulamayan güç ve hareket ettirilemeyen nesne" olarak tanımlanabilecek bir fizik sorusu. teoride çok fazla tartışılsa da pratikte mümkün olmayan bir olaydır.
elimizdekilere bakacak olursak ;
1 - durdurulamayan güç
2 - hareket ettirilemeyen nesne
durdurulamayan güç için yapılacak tanım ; boyutu, durumu ve kütlesi ne olursa olsun karşılaştığı nesneyi hareket ettirecek olan kuvvettir. karşısına gelecek olan her şeyi hareket ettiren bir kuvvetin var olması için sonsuz bir enerjiye sahip olması gerekecektir.
hareket ettirilemeyen nesne için düşünecek olursak, ne kadar büyük bir kuvvet uygulanırsa uygulansın bir milim bile kıpırdamayacaktır. bu nesnenin hareketsiz olması için sonsuz bir kütleye ihtiyacı olacaktır, aksi durumda sonsuz eylemsizliğe sahip olamayacaktır.
bu iki nesnenin birbiriyle çarpması durumunda ne olacaktır ?
teoride çok tartışılan bir konu ancak pratikte böyle bir şey mümkün değildir.
bir gücün durdurulamaz olması için sonsuz enerjiye sahip olması gerekir. bir nesnenin ise hareketsiz olması için sonsuz kütleye sahip olması gerekir. albert einstein'in bizlere sağlamış olduğu e=mc^2 formülüne göre enerji ve kütle aynı şeydir, birbiriyle yer değiştirebilir. burada kütleyi yoğunlaştırılmış enerji olarak düşünürsek, hareket ettirilemeyen nesnenin bütün kütlesi enerjiye dönüştürülebilir.
durdurulamayan bir gücün var olması için evrendeki bütün enerjiye sahip olması gerekir, buna evrenin ve durdurulamayan nesnenin kütlesi de dahil. böylece durdurulamayan güç var olduğu sürece hareket ettirilemeyen nesne var olamayacaktır. hareket ettirilemeyen nesnenin var olması içinse evrendeki bütün kütleye sahip olması gerekir, buna durdurulamayan gücün enerjisi de dahil. böylece ise hareket ettirilemeyen nesne var olduğu sürece durdurulamayan güç var olamayacaktır.
kısaca, hareket ettirilemeyen nesnenin veya durdurulamayan gücün var olması için ikisinin de evrendeki bütün kütleye ve enerjiye ihtiyacı vardır. bu sebeple ikisi birden aynı anda var olamaz.
avril lavigne
-
bu kadının yaptığı müziğin türünün punk olduğunu düşünen 100 kişiye sorduk, 87'si ismail türüt'ün death metal solisti olduğunu düşünür çıktı.
sahibinden.com'daki muhteşem apple bilgisayar
-
hepsini anladım da bunca yıllık bilgisayar kullanıcısı/toplayıcısıyım, "içi amerikan döşeme" nedir hala anlayamadığım ilandır. araba mı lan bu???
kutsal kitaba tekme atan öğrencilere verilen ceza
-
oysa bakara makara falan deselerdi büyükelçilik falan verirlerdi.
sözlükçülerin evi olunca yapacakları şeyler
-
her duvarını ayrı renge boyamak. bildim bileli bizim ev krem renginde. bi türlü değiştirmeye ikna edemedim bizimkileri.
ulan bi evim olsun kaç tane duvar varsa o kadar ayrı renk kullanıcam. ayrıca salondaki bir duvar kesinlikle elma şekeri kırmızısı olacak. bir tane duvarı ise boya kutusunun dibinde kalan boyaları duvara seperek boyayacam. hem fütürist hem sürrealist olacak o duvar. elimi boyaya daldırıp avup içimı duvara basarak imzamı da atacam.
yeter lan krem de krem. bok gibi renk işte
edit: çatı katına da jakuzi koymazsam adam değilim
yaran diyaloglar
-
oğuz adında yeni tanıştığım bir arkadaşımla galatasaray-fenerbahçe derbisini izlemek üzere maçı yayınlayan bir mekana gitmiştik. maç başlamadan bir fotoğraf çekip, derbiyi unutmadığımızı facebook'ta ilan edelim dedik.
neyse çektim fotoğrafı yükleyeceğim, oğuz "ne yazacaksın?" dedi, ben de şöyle bir etrafa baktım, kimse bağırmıyor etmiyor diye, "bağırmayan taraftar gelsin" yazdım yükledim.
akabinde maç başladı, 10-15 dakika geçti.
oğuz; abi bir arkadaşın yorum yaptı galiba.
ben; yapsın?
oğuz; pek hoşuma gitmedi ama.
ben; ne yazmış?
oğuz; ben söylemeyeyim sen bak. ben pek sevmem bu tarz konuşanları.
dipnot arası; yorum yapan annem. gurbetteyiz falan diye annemin facebook profil fotoğrafında, benim şimdiki halime hiç benzemeyen eski bir fotoğrafım var. arkadaşımda fotoğrafa bakıp, ismi okumadığı için gördüğü erkeği* benim arkadaşlarımdan biri sanıyor.
gelelim annemin kısa süreli bir gerilim yaşatan yorumuna;
"annen de gelsin mi?"
1 eylül 2018 hotiç konkordato ilanı
-
inşaat firmaları çöktü. giyim ve tekstil de ilk batacak olanlar. çaktırmadan gramaj düşüren gıda sektörü de batınca yobaz adam ümmetçiliğin yenilebilir bir şey olmadığını anlayacak.
alkolden ehliyet kaptırmak
-
bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;
-eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.
-başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"
öyle işte.. anlayana!