hesabın var mı? giriş yap

  • atlas, oğlum 6 aylık, 4 aydır lösemi (kan kanseri ) teşhisiyle kayseri erciyes üniversitesi çocuk hastanesinde yatıyor. acil ilik nakline ihtiyacımız var.

    bağış yapmak çok kolay

    nereye, nasıl bağış yapacam diyenler için

    kızılay'a gidip ben kök hücresi bağışı yapmak istiyorum diyorsunuz, sizden 3 tüp kan alıyorlar (toplamda 20 ml), ön test yapıyorlar, çalışmaya uygunsa ayrıntılı bakıp sizi bankaya kayıt ediyorlar. eşleme olduğunda size haber verip ayrıntılı doku uyumuna bakıyorlar, uygunsa ilik nakli için sizden 30 dk lık basit bir iğne yardımıyla, ilik alıp nakil gerçekleşiyor. bu kadar.

    kızılay'a son 8 ayda 65000 bağış yapılmış ve 40 kişiye nakil için ilik bulunmuş, türkiye için çok iyi bir rakam.

    şuda kızılayın türkkök facebook sayfası,

    twitter şeysi #atlasicinilik

    hadi sözlük.

  • bu olay "fakirleri anlamak için yapıyoruz biz bunu." argümanını temel alır.
    peki biri bana söylesin; kaç tane fakir akşama kendisini evde mezelerin, pidelerin, kebapların, tatlıların beklediği bilinciyle açlığa dayanıyor?
    bu mudur fakirleri anlamak?
    oruç tutulacaksa eğer, aza razı olarak, mütevazi bir şekilde tutulmalı ya da hiç tutulmamalı. öyle beş yıldızlı otellerde bilmemkaçyüz liralık iftar menüsüyle oruç açarken durumu yeterli olmayanların eriştiği farkındalığa erişilmez.
    kısacası türkiye'nin büyük kısmı için artık dinsel değil geleneksel olan eylemdir.

  • komple edit:

    oh ne güzel be. vallahi çok güzel!
    sizin amacınız ne ben anlamadım, anlayan bana da anlatsın şu olayı.

    siz şimdi dilediğiniz zaman askere, polise, sivile saldırın ama ses çıkarılmamasını bekleyin. eeee paşam, başka arzunuz?
    askere saldıracağınız zaman nizamiye kapısını açıp askerlerin ellerinden silahları da alsınlar mı? polise saldıracağınız zaman polis tüm donanımını bir kenara bıraksın mı? dilerseniz sivilleri öldüreceğiniz yerleri önceden belirtin de devlet oraya halkı toplasın daha çok insan ölsün, ne dersiniz?

    siz bunca yaptığınız şey karşılıksız mı kalacak sandınız? bunların elbet bir karşılığı olacaktı. bunu dünyanın tüm devletleri bu zamana kadar 40 defa yapardı. geç kalan yerinde bir operasyondur.

    şimdi bir de utanmadan sokağa çıkıp eylem mi yapacaksınız? bu nasıl bir pişkinliktir, siz insan olduğunuza emin misiniz?

  • hollanda bu taktikle 1974 dünya kupasında finale kadar yükselmiş ve almanya'ya kaybederek ikinci olmuştur. ayrıca günümüz futbolunda hiç bir işe yaramayacak bir taktik anlayışıdır. finale kadar yükselmesinde de bu taktikten ziyade, kadrosunda bulunan johan cruyff ın sayesindedir.

  • piyano, gitar ya da flüt gibi pek çok enstrüman, antik çağlardan günümüze değin süren ve hiç bitmeyecek olan “en iyi tınıya ulaşma çabası”nın bir sonucu olarak biçimlenmiştir. çoğunlukla öncüllerinin eksiklerini gidermek için yapılan her yenilik mükemmele yakın ama geliştirilmeye de açık tasarımlar ortaya çıkarmıştır. pek çok kere rezonansı iyileştirmeye yönelik gerçekleşen bu yenilikler, hep mekanik olmuş ve ancak ardılları katkılarıyla son hallerine ulaşmıştır.

    bu açıdan bakılacak olursa, gitar, flüt ve hatta piyano bile tam olarak bir mucidin eseri, bir mucidin buluşudur diyemeyiz…

    binlerce yıl evvelki insanların bile, çekiç seslerine ya da rüzgârın ıslığına dair yorumları vardır. gözlemleri sayesinde edindikleri bilgileri zamanla organize edip, karışık, bütün ve uyumlu sesler çıkaran aletlere, enstrümanlara çevirdiler. bildiğimiz müzik aletleri, medeniyetin sabırla damıttığı bir sürecin eseri olmuştur hep.

    işte tüm bu evreleri yaşamamış hatta mucidi tarafından yaşatılmamış bir enstrüman; theremin. az evvel bahsettiklerime tamamen zıtlık teşkil eden bir enstrüman bu. zira medeniyete bıraksak hala keşfedilmemiş olabilirdi. bu sebepten theremin’i anlatırken mucidi lev sergeyevich termen’i icadından evvel anmak gerekir.

    her ne kadar medeniyetten hızlı davranıp manyetizmayı kullanarak bir enstrüman geliştirmiş, elektronik müziğin ilk enstrümanını icat etmiş olsa da gomidas’la birlikte geçtiğimiz yüzyılın kıymeti bilinmemiş iki müzik dehasından biridir kanımca lev termen.

    1914’te st. petersburg üniversitesinde fizik eğitimine başlayan termen, henüz 22 yaşındayken yani 1918’de basınç altındaki gazların yoğunluğunu ölçecek bir alet üzerinde çalıştığı sırada heterodin üreten osilatörler keşfediyor. tesadüf eseri bulduğu bu devrenin çok hassas bir algılama yeteneği olduğunu hatta ellerinin hareketlerinden dahi etkilendiğini fark ediyor. lev termen’i özel kılansa işte bu keşfi bir müzik aletine çevirmesiyle oluyor.

    hali hazırda bir çello öğrencisi de olan termen, keşfettiği uyarıcı tetikleme sistemini bir müzik eseri çalabilecek biçimde geliştiriyor. başlarda tek antenli ve sadece frekans üreten theremin 1919 yılına gelindiğinde günümüzde bile çok değişikliğe uğramamış son halini alıyor. buna göre, dik duran anten yatay eksendeki hareketlerin antene uzaklığını ölçüp frekans-nota olarak yorumlarken, bir diğer kapalı anten yine elin uzaklığına göre çıkacak sesin genlik miktarını belirliyordu. zamanla bu tasarıma ses dalgasına biçim de atayan parametreler eklendi. ve termen daha sonradan kendi adıyla anılacak olan bu enstrümana etherphone adını verdi.

    1921’de 8. rusya elektronik mühendisleri konferansında ilk prototipi tanıtılan theremin çok büyük ilgi çekti ve aynı konferansa katılan lenin’in desteğini de alarak 1927’den itibaren avrupa ve birleşik devletlerde tanıtılmaya başlandı. lenin bu buluşun bir elektrikselleşme devrimi olduğunu ve böyle bir icadın komünizmi güçlendireceğini düşünüyordu. 1927’ye kadar lev termen, lenin’in de desteğiyle 600 theremin yapıp, kendini de performans verecek kadar geliştiriyordu. ayrıca o bir bilim adamıydı ve 1921–1927 yılları arasında görüntü aktarımı ve televizyonun icadına fikir verecek çalışmalar daha yaptı. ancak bu çalışmaları rus hükümetinin çok gizli sınıfına dahil etmesi sebebiyle çok fazla bilinemedi.

    theremin rusya dışındaki ilk performanslarına avrupa ülkelerinde başladı. gittiği yerlerde rus büyükelçisi gibi karşılanan theremin, kendi ülkesinde gördüğü ilgiden çok daha fazlasını burada bulmuştu. öyle ki performanslar sırasında izdihamlar hatta paris’teki sahne sırasında polise ihtiyaç duyulan bir galeyan meydana geliyor. hayatlarında daha evvel ses yükseltmeye yarayan bir speaker görmemiş 1920’lerin izleyicisi arasında thereminden çıkan sesin ruhların sesi olduğu söylentisi yayılmış ve bu ilgiyi katbekat arttırmıştı.

    amerika’ya sarkan turne sonunda lev termen 1930ların ortasına kadar bir daha rusya’ya dönmüyor. zira burada yaptığı keşifler bir rejimin malı edilmiyor ya da devlet sahiplenip çok gizli damgasını vurarak yayılmasını engellemiyordu. ayrıca bireysel bir patent alma hakkı da vardı ve öyle yaptı. tanesi 500 dolardan satılan tam 3000 theremin üretti ancak icrası çok zor olduğu için hiçbir zaman ticari başarı kazanamadı.

    avrupa turnesi sırasında tanıştığı ve theremine ilgi duyan clara rockmore ile birleşik devletler’de de çalışmaya devam etti ve onunla birlikte çalışarak thereminin üstünde çeşitli değişikler ve düzeltmeler yaptı. bu yetenekli genç bayan 1998’de hayata gözlerini yumana dek melodik müzik icrasında kullanarak theremini ciddi bir enstrüman haline getirdi.

    1938’de birleşik devletler’deki çalışmalarını yarım bırakıp birden ortadan kaybolan lev termen 1947’ye kadar ortalarda hiç görülmüyor. bu ortadan kayboluşun sebebi tam bilinemese de rusya tarafından ajanlıkla suçlanıp kaçırıldığı ve 10 yıl kadar mahkûm tutulduğu söyleniyor. 1947’de moskova konservatuarında değişik thereminler ve çalma teknikleri üzerinde yeniden çalışmaya başlayan termen, bir yandan da kgb için elektronik aletler üretmeye devam ediyor. ancak theremin 1970’lere kadar seri üretime giremeyip, çok fazla sanatçı yetiştiremiyor.

    icra biçiminin dikkat çekici görselliği, çıkarttığı sesin kendine has tınısı ya da manyetik prensiple çalışan bir müzik aleti olmasına rağmen theremin yeterli sayıda icracıya sahip değil. çalım tekniğinin zor oluşu, hava sıcaklığındaki ani değişimlerde standart ses aralığını kaybedecek kadar hassas oluşu ya da enstrümanın portatif hale ancak son yıllarda gelmesi sebepleri yüzünden bir solo çalgı olabilecek kadar hala gelişmedi. günümüzde ise deneysel müzik, tonal ya da atonal doğaçlama sanatçılarınca yeniden aktifleşmeye başladı.

  • oğlum dalga geçtiğimiz oyun büyük yeğenim diyen amcalar haklı galiba lan. anadolu irfanı dedikleri bu olsa gerek.

  • başlık: beyler bir günlüğüne kız olsanız

    1.ne yapardınız amk sabah uyanıdınız kızsınız bir gün olduğunuda biliosunuz o gün neyapardınız

    4. dur lan hayallere daldım nasıl başlık açtın kendi kendimi gibcektim az kalsın

    5. bizde bu şans varken o gün de regl olurduk mk

  • 1660 istanbul için felaket yılı, şehrin 3te2’si yangınla yok oldu, 1666 londra için felaket yılı, 80bin nüfusun 70bini evlerini kaybetti.
    1660’lı yıllar dünya tarihine kurak yıllar olarak kaydedildi, o yıllara ait bir kayıtta son 900 yılın en kurak yılları diye yazılmış!
    istanbul bu tarihten sonra sayısız yangınlar gördü, her seferinde ahşaptan yeniden yapıldı, yeniden yandı, ta ki taştan binalara geçinceye kadar
    londra ise 1666 dan sonra ızgara şehir planına ve taş binalara geçti. o tarihten bu yana bilinen devasa londra yangını olmadı...
    1666 yılı diyorum, yani ortaçağın karanlığında, geceleri cadı yakarak sosyalleşen, boğazlarına kadar pislik ve cehalete batmış adamların yaptığına bakın! ızgara şehir planı ve taştan evler...
    demek ki istanbul için o tarihlerde alınacak böylesine basit bir karar ile istanbul’un kaderi nasıl değişirdi acaba?!
    200-300 yıllık mahallerimiz olur muydu? (olsa ne güzel olurdu)