hesabın var mı? giriş yap

  • adamın adı haydar sa senin de adın ege ise ne sorun var burada???

    halbuki sen ikcı olarak yerini bilip haydar bey bize iki kahve deseydin o da tabi ki ege bey her zaman istediğiniz gibi kahvenizi şekersiz yaptım diyebilirdi...

    edit: gelen mesajlardan anladığım kadarıyla adam trollmüş ben de prim vermişim... ( ay bu ilk editimdi çok heyecanlı)

    edit2: gelen diğer mesajlardan da anladığım kadarıyla haydar da trollmüş...
    hem haydar severlerden, hem ege severlerden tek tek özür diliyorum...

  • birçok ortamda kendisine rast gelinebilen bu tür, ülkesine gelen her yabancının kendisi ile konuşmak dışında bir arzusunun olmadığını düşünür. turisti kitleyip ingilizce idmanı yaparken kullandığı metodlar vakit vakit hunharca olabilir. türkçe atasözleri ingilizce'ye çevirmekten tutun da, kurtuluş savaşını ingilizce anlatmaya varana kadar türlü türlü garip huyları vardır. misafirperverlikle alakası olmayan bu davranışı bir yere kadar turist tarafından hoş görülecektir kuşkusuz, ama bayma sınırı da yakındır.

    - turkey is a bridge. on one side, asia, on the other, europe! very geopolitical, very.
    - ehih
    ...
    ...
    - we have a saying... in turkish... drop by drop, aaaa, turned into a lake!!!
    - ehih
    ...
    ...
    - and then he said... armies! first target is mediterranean sea! hoo! forward!
    - ehih
    ...
    ...
    - the umbrella... you stick in ass... does not open. it doesn't.
    - ehih

  • dünyada eşi benzeri görülmemiş bir toplumsal deneyin ortasındayız. hakikaten üzerine hukuki tez yazılacak cinsten bir durum bu. ortada bir mevzuat yok (varsa söyleyin avukat olarak ben bulamadım) , yetkililerin "doğrudan" alkol yasağı olduğuna dair bir söylemi yok ; sadece toplumsal olarak böyle bir söylem var ve toplumun neredeyse tamamı bunu kabul ederek bu yasağa uyuyor ya da varlığını kabul ediyor. kitlesel histeri yoluyla kanun uydurup buna uyan dünyanın ilk toplumu olarak tarihe geçtik sanırım.

  • bi gün, kurstan bir arkadaşım, işyerim civarından geçerken aklına geliyor beni arıyor, hatırımı soruyor. gelsene diyorum, bir çayımı iç, hem görüşmüş oluruz. bir duraksıyor, nefes alıyor, yok diyor, başka zaman. ısrarımı seveyim, hazır diyorum gelmişsin buraya kadar, çık işte yukarı. tamam geleyim de, şey diyor, az önce soğan yedim ben, çekiniyorum o yüzden. saçmalama diyorum, lafı bile olmaz, biz her gün yiyoruz n'olacak allasen. ikna kabiliyetimi yitireyim. neyse, çıkıyor bu yukarı. sarılıyoruz. ben bayılmışım. allah'ım böyle bir koku olamaz. çocuk sürekli anlatıyor, ben daimi gülümsüyorum filan ama, hoşbeşten fırsat bulunca ilk şunu soracağım: soğanı tarlasıyla birlikte mi yedin arkadaşım sen? o nasıl bir soğan yemektir? renkten renge giriyorum, imkanı yok o kokuyu defedemiyorum abi. taktım bi kere. sanki karşımda bizim hüseyin değil de, bir baş soğan oturuyor. kendisi oradan buradan laflarken ben hüseyin'i ince ince kıyıyorum, pembeleşinceye kadar kısık ateşte çeviriyorum. o koku gitmiyor. bi yarım saat sonra kalktığında tekrar sarılıyorum. yaşama sevincime.

  • nerdeeeen nereye denilebilecek bir tabloyu ortaya koyar. misal, istanbul o yıllarda birmingham'ın dörtte üçü kadar iken bugün 15 katıdır.

    1- london: 6,507,000
    2- paris: 3,733,000
    3- berlin: 2,644,000
    4- manchester: 1,920,000
    5- vienna: 1,770,000
    6- birmingham: 1,360,000
    7- saint petersburg: 1,347,000
    8- essen-ruhr: 1,300,000
    9- moscow: 1,096,000
    10- leeds: 1,004,000
    11- hamburg: 983,000
    12- liverpool: 963,000
    13- ıstanbul: 900,000
    14- glasgow: 867,000
    15- budapest: 861,000
    16- warsaw: 711,000
    17- newcastle-upon-tyne: 688,000
    18- brussels: 650,000
    19- naples: 610,000
    20- barcelona: 552,000
    21- madrid: 540,000
    22- prague: 535,000
    23- milan: 524,000
    24- amsterdam: 524,000
    25- munich: 519,000
    26- lyon: 508,000
    lille: 500,000
    marseille: 479,000
    kattowitz/katowice: 440,000
    rome: 414,000
    rotterdam: 372,000
    lisbon: 359,000
    bucharest: 286,000
    kiev: 258,000
    athens: 181,000

  • efsaneye göre zeus dünya'nın orta noktasını bulmak için doğuya ve batıya birer kartal gönderir. bu iki kartal bugün delfi olarak bilinen yerde buluşurlar ve zeus bu noktayı bir omphalos taşı ile işaretler.

    kutsal görülen bu topraklar gaia'ya aittir ve onun çocuğu olan python tarafından korunmaktadır. ardından apollon, python'ı öldürerek bölgeyi ele geçirir ve kendi adına bir tapınak inşa ettirir. bu tapınak apollon'un kehanetlerini insanlara aktardığı inanılan kahin pythia'nın bulunduğu tapınaktır ve zamanla dünyanın dört bir yanından bilgelik arayan kişilerin uğrak noktası olur.

  • bir seyden uzaklasmak icin baska bir seye yakinlasmak gerekir. mesela dinden uzaklasan etige ya da bilime yakinlasabilir. bizim ulkemiz dinden uzaklasiyorsa da dogru bir yere yakinlasmiyor.

  • dört yıldır cehennemde bronzlaşa bronzlaşa eda taşpınar'a dönmüştür fesli üstadımız.*

  • bu sefer hakikaten şaşırttın beni sözlük. enteresan. şunu izler, bunu okur, şuraya gider, bunları dinler falan filan bin tane şey yazılmış ama final ''allah belasını versin''e bağlanmış. tüm gün çekirdek çitleyerek kral tv izleyen kızlarımız da var. onlardan verelim? ama onları da beğenmiyordunuz pardon. futbol, kadın, araba üçgeninde dönüp duran kitlenin kendini nimetten sayması çok hoş. neymiş entel olmaya çalışıyormuş, vay efendim okuyormuş, öğrenmeye çalışıyormuş. hakikaten çok fena şeyler bunlar. hele ki otobüste kitap okumak falan kabul edilebilir bir yanı yok yani. insanlıktan çıkmış bunlar. sonuç olarak ben hak verdim. kızlar çok salak, erkekler çok zeki. karnem inşallah hep beş olur. babam bisiklet alacak.