hesabın var mı? giriş yap

  • maç sonu ligtv'ye röportaj için kaç tane türk oyuncu geldi ama 24 kasım öğretmenler gününü kutlayan bir tek kuyt oldu. bizimkiler öküz, öküz.

  • ak partinin çöküşünün en çok ona oy verenleri vurmasından etik olmasa da mutluluk duyuyorum. içlerindeki aşağılık kompleksi ile biz kentlileri sopalasın diye tuttukları adam kentlilerden yurtdışı seyahati&iyi bir otelde tatil gibi imkanları almış olsa da kendi kesiminden marketten yumurta alma hakkını aldı.

    bazı şeyleri bazı toplumlar aç kalmadan tüm onurları ezilmeden anlayamazlar gerçi bazen bunlar olsa da anlayamazlar

  • kabaca hesaplama yapılacak olursa;

    sinyal ışık hızında gönderilmiş ise 1922 yılında kaynağından gönderilmiş olur. eğer biz de karşı sinyal gönderecek olursak. 2110 yılında onlara ulaşmış olacak.
    yani şöyle düşünün karşılıklı diyaloga girmek istense 188 yılda bir soruya cevap alınabilinecek. tabi ilk mesajda birbirimizin dilini çözdüğümüzü varsayıyorum.
    demem o ki eğer sinyal gerçekse bile biz bundan emin olduğumuzda şu an yaşayan hiç kimse buna tanık olamayacak.

  • badem bıyıklılar, ülkenin bu güzel insanlarının gençliğini ve umutlarını çaldınız. yatacak yeriniz yok. boğazım düğümlendi, ne diyeceğimi bilemiyorum.

    edit: aslında ne diyeceğimi biliyorum. 18 yaşında bir çocuk korkmadan kendini ifade edebiliyorsa, benim bu yaşımda korkup çekinmem saçmalık olur .artık kaybedecek bir şeyimiz kalmadı. yıllarımızı çaldınız, haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk yaparak kendinize ve çevrenize bir padişahlık yarattınız. çevremdeki gençlere bakıyorum telefonlarında sahibinden ve maçkolik uygulaması var. çocuk hayal kurmak istiyor, açıyor bir araba bakacak ama araca her gün zam geliyor. hesap yapıyor, hiç para harcamadan tam 4 yıl boyunca çalışması lazım. bakıyor ki olacak gibi değil, geriye tek bir şey kalıyor, o da kumar. maçkolikten maç bakıp cebindeki 3-5 kuruşu da yine malum şahıslara kaptırıyor. bu tam anlamıyla ülkemizdeki kölelik sisteminin bir özetidir. pandemi dönemi başlamadan önce oyun konsolu almaya karar verdim, aldım ve üzerine sokağa çıkma yasakları geldi. ardından oyunlar ilgili bilgi almak için konsolun türkiye sayfalarından birisine üye oldum. konsol satışları patlayınca yetenekli bakanımız! ve kayınpederinin aldığı karar ile konsollara %50 vergi getirildi. bu verginin eylül ayına kadar olduğu söylendi ve o çocuklar da buna inandı. bugün o verginin yılbaşına kadar uzatıldığı açıklandı ve sayfada o gencecik çocukların hayal kırıklıklarını okudum. maalesef onlar da anladı ki biz bu hükümetin vatandaşları değiliz, müşterisiyiz.

  • ne zaman düşünsem tüylerim diken diken..

    geçen hafta dolan otuz beş yıldan beri otuz beş kuruşla ev geçindiriyorlar. üç çocuk büyütmüşler, okutup adam etmişler. üç çocuklarına da aynı sevgi ile bakmışlar hep, gözlerinde hala o sevgi. hani olmaz da, göstermek istemeseler bile ele verecekler kendilerini, naif bir sevgi sızıyor gözlerinden. işe gitmek için evden çıkarken, arkamdan usulca aralanan perdenin arkasındaki annemin gözünde görüyorum, her sabah.

    nasıl başladığı değil nasıl yaşandığı önemli; onca yıl nasıl büyüdüğü, bizi büyüttüğü. onlar dolu dolu da yaşamışlar, damdan düşer gibi de. tepeden tırnağa sevdalılar, sevda nedir biliyorlar çünkü.

    çünkü yaşamışlar, yaşıyorlar bu hayatı. tüpsüz kalmışlar, vesikayla ekmek almışlar, kuru üzümle çay içmişler herkes gibi. kaç ihtilal kaç kriz görmüşler. ve hala, sabahın yedisinden gecenin körüne kadar haberlerde gördükleri "dünyaya" üzülüyorlar. yirmi dokuz yıldır onları sabır ve umut ederken gördükçe tüylerim diken diken oluyor benim.

    keyif almasını da bilmişler. uğrak lokantası’nda kızarmış yarım piliç ve haydari ile içmişler rakıyı, tam cam kenarındaki masada hem de. bizim gibi rakının yanına pırasa getiren, fasıl diye taverna müziği çalan, damsız girilemeyen yerlere, olmadığı gibi görünen insanların arasındaki masada birkaç arkadaş mahkum kalmamışlar. en son ne zaman sinemaya gitmişler hatırlamıyorlar, dilleri dönmüyor hatırlayınca da zaten filmin adını. o akşam televizyonda ne varsa, bir bardak da çay yanına, en seyredilir eser oluyor o akşam.

    bu sevgiyi anlamak istiyorsanız, görmeniz lazım. birbirine güzel söz söylemez, çarçur etmezler iltifatlarını. sevgilim, bir tanem bunlar sahte laflar, yer yok onların lugatında. her gün milyonlarcası gırla giden gerçek sevgi sözleriniz gerçek kıymetini biliyorlar.

    yıllarca işten gelirken kesik ankara soğuğunda yüzü kızaran emekli memur babam gibi yüzüm, aşk hakkında düşünürken, utancımdan. hayat bana daha ne öğretebilir? onlarla karşılaştırınca, hokkabazın ağzındaki yalancı alev gibi yabancıyım aşka. oysa onlar, birbirlerine sarılıp kenetlenmişler. ve kalbime bıçak sokar gibi kirpikleri bana, bize doğru dönmüş soruyorlar:

    "ya siz?"

  • öncelikle bu pedro alonso (berlin) gerçekten de vefalı ve karakterli bir adammış. ülkemize geldiğinde gördüğü sevgi karşısında, on milyonlarca dolar versek dahi yapamayacağımız reklamı, tüm dünyada izlenen popüler bir dizide bizler için doğaçlama olarak yapmıştır. dizinin en sevilen karakterlerinden biri olarak, romantik bir akşam yemeğinde, aşık olduğu kadına "hayatımıza renk katmak için istanbul'a gideriz" demesi gerçekten de paha biçilemez bir selam bizler için. çünkü dizinin orjinal metninde istanbul geçmiyor.

    eğer bu dizi abd veya fransız dizisi olsaydı, istanbul ismi anca bir terör saldırısı haberinde duyulurdu. işte bu yüzden bu adamın yaptığı şey çok değerli.

  • tutanak
    sürgün karar

    hakim tatil günü zabıt katibini whatsapp'tan uyarıyor. katip de “çocuğumu covid testine getirdim, tatil günümde bari rahat bırakın” şeklinde konuşuyor. bu cevaptan hoşlanmayan hakim, memur hakkında tutanak tutup komisyona gönderiyor. komisyon da memuru 6 aylığına sürgüne gönderiyor.