hesabın var mı? giriş yap

  • bugün 28 ocak 2010 ankara'da kar yağışı olayı ile bir arada düşünüldüğünde yalnızca dumur değil, sinir, stres, soğuk ve nihai son (başta ayaklar olmak üzere komple) uyuşukluk olarak başımdan geçti bi tane. böyle de iğrenç bir girişi olur entry'nin. utançla devam:

    aslında servise binmek üzere çıkmıştım evden. şoför, yollar kapandığından gecikeceğini ve zahmet olmazsa biraz yukarıda beklememi, bu yağışta aşağıya inemeyeceğini söyleyince tamam dedim, ağzımı da şu güzel ortamı da bozmayım diye mutlu mesut başladım yokuşu tırmanmaya. sanıyorum ki, ben gidene kadar servis de gelmiş olur, binerim hemencecik ısınırım. dayan yalnızlığım. çıktım baktım yollar felaket, trafik kilitlenmiş, servis mervis hak getire. bekledim biraz daha, aradım, kaza yapmış ama 10 dk 'ya geliyorum dedi. kafamda bu iki veriyi bağdaştıramadım. başımın çaresine bakayım, ne gelirse binip gideyim diye durağa doğru yürüdüm ya da süründüm. bu ikisinden biri, zira bilincim bulandı soğuktan. yıllarca görmediğim arkadaşlarıma gülümsemem bu yüzdendi ulu orta...

    başıboş bi otobüs geldi. üzerinde semt, gideceği yer filan yazmıyor: ego genel müdürlüğü yazıyor. kapılarını açtı bekliyor. normal olarak sordum: "abi, bu otobüs nereye gidiyor?" abim sinir yapmış, muhtemelen egosuna da, belediyesine de, karına da trafiğine de giydiriyor içinden. diyor ki bana:"arkadaşım, etrafına bi bak ne görüyosun?" (yıllarca görmediğim arkadaşlarımı?) "hiç bi tane otobüs gördün mü?" (sen varsın ya, yiğidim?) "sence bu yoldan otobüs iner mi?" (pas?) sıralıyor soruları. yahu tamam da sen nereye gidiyorsun? abi yalnızca gidemeyeceği yerlere odaklanmış inatla cevap vermiyor! nihayetinde, ben de allah'ın bi kuluyum der gibi "ben ring için geldim." lafını alabildik ağzından. ama bununla bitmedi tabii, ring de nerenin ringi? hangi yöne gidecek? abi düğmesine basmış gibi başa sarıyor: bu karda kışta ilerlemenin zorluklarından bahsediyor. baktım anlaşmanın imkanı yok, en azından ayaklarım ısınsın diye bindim otobüse. istisnasız her yolcu ile aynı diyalog yaşandı, otobüs nereye gidiyordu ve evrensel ahlak yasası var mıydı? ikincisini ben uydurmuş da olabilirim çünkü buzu çözülen ayaklarımın sızısı inanılmazdı. sessizce izledim ve doyurucu bir cevap alamamalarına rağmen otobüse binen insanlarımıza hayret ettim... insanları gerçeklerle yüzleştirmeye and içen belediye şoförünün hiç de spesifik sayılmayan "gidebildiğim yere kadar gideceğim..." cevabı üzerine hakkımızda denilebilirdi ki: (bkz: bindik bir alamete)

    - ulus'tan geçecek mi?
    - geçer diyemem.

    hayır öyle bi boyutta ki, şoför bizi çok alakasız bir yerde de bıraksa cümlesi belli: "ben size mutluluk vaadetmedim."

    sonunu bilmediğim bir yolculuğa çıkmayı hep istemiştim de, bu kadar da ucuz değildi be abi.

  • çok sabırlı kadınlardır. sabırları taşacak noktaya gelene kadar sessiz sakin, hatta dışarıdan bakıldığında iyi niyeti salaklığa kadar giden bir görünüm sergilerler... siz onları parmağınızda oynattığınızı düşünürken o dingin yüzlerinin arkasında fırtınalar koparır ama fırtınaları içinde hapseder... sadece çok yakın dostlarına yakınır, yakınırken de inanılmaz abartır... her derdi ölümcüldür... bu bazen gerçek de olabilir... sabrının taştığı noktada bulunduğunuz yerden en uzak noktaya gitmelisiniz demektir, çünkü o salak görünen, iyi niyetli sessiz insan aniden içindeki alienı ortaya çıkartır. species filmi halt eder. söyleyeceği sözlerle sizi ölmekten beter hale getirir. bir daha yüzüne bakamayacak duruma gelirsiniz. ancak yine de affedebilir. sabrı taşıp da canavarlaşan bir başak kadını inanın sizinle tekrar arkadaşlık edecektir. canavarlaşması içindeki birikenleri artık tutamamasından kaynaklanır. eğer sabrını onun sizi affedemeyeceği bir şekilde taşırdıysanız o sessizce ortadan yok olur. ve sizi yok sayar. o sizin için ölmüştür siz ise zaten onun için hiç yaşamadınız..

  • kimi zaman, yatağa bağımlı hastalarınızı sırtında dördüncü kattan ambulansa taşıyan insanlar hakkında,sadece halılarıniza ayakkabı ile bastılar diye yaygara yapmanız düpedüz terbiyesizliktir.

    kaldı ki farz edelim galoş taktı, yere sağlam basamadığı için hastanızla birlikte düşme ihtimalini düşündünüz mü hiç?

    yahu bir kere de bilgi sahibi olun, sonra fikir sahibi olun.

    edit:düzeltme.

  • toplam uzunluğu 251 metre, maximum draft'ı 10 metre civarında olan devasa savaş gemisi. 50.000 tonluk dolu ağırlığına rağmen 30 knot gibi muazzam bir hız yapabilmektedir. sadece bu manevra kabiliyeti bile muhteşem bir avantaj sağlamıştır. gemiyi bu hıza çıkartmayı başaran motor tabii ki büyük olacaktır, motorunun uzunluğu 22 metredir, 12 vagner kazan ve 3 blohm & voss turbin motoru oluşturur, sadece motorla ilgilenen 50 kişi vardır gemide. motorun ürettiği güç tam olarak 150,170 beygir gücüne eş değerdir (evet 150 bin beygir). 8200 metre ton yakıt alabilir. mürettabatı 2200 kişidir. hms hood'un boyu 261 metre ağırlığı 60 bin tona yakındır ancak gerek manevra yeteneği, gerekse muhteşem tasarlanıp yerleştirilmiş silahları ve eşi benzeri görülmemiş dayanıklılığı ile bismarck , hood'un kaldırabileceğinden çok daha dişli bir düşmandı.

  • bugün yapmayı düşündüğüm eylem.

    hep resmi hep resmi nereye kadar amk biraz rahat olsak ne çıkar lan?!

    tabi yapamadım, hem işten atılmaktan hem de karımın beni boşamasından korktum.

  • bilgi sosyoloji ve açıköğretim 2 yıllık mezunuymuş, yani kız torpilli...

    edit: bunu bile eksilemişler, kardeşim sıradan bir üniversitede sosyoloji okuyan kişi teknoloji şirketinde işe giriyorsa torpillidir, bunda kompleks yapacak bir şey yok.

  • hımmm...
    aşağılamak ve kadın.
    ve tecavüz..
    ve müslüman..
    ve islam..
    ve erkek..

    ve bunu diyen bir kadın.

    zamanla şunu anladım. din, vicdan ile akıl arasına perde koyuyor. bir çok şeyi meşrulaştırıyor. darül harp gibi şeyler falan mesela hep bir bahane. gerçekten büyük bir perde din. din ile bu kadar uğraşıp, ilgilenen insanların bu kadar sapıtması normal değil.