hesabın var mı? giriş yap

  • ekşi sözlükteki gerizekalının peşinden koşan linç kültürünün verdiği bıkkınlıktan mütevellit artık buraya yazmıyorum, sadece çok gerekli gördüğüm, bilgi vermem gerektiğini düşündüğüm durumlarda yazıyorum buraya. örneği için (bkz: #73490640)

    şimdi, öncelikle, bu başlığa yazanların yüzde 95’i için söylüyorum. cahilsiniz ve cehaletiniz inanılmaz boyutlarda bir gerizekalılığa ulaşmış. partizanlık gözlerinizi kör etmiş. kendi düşünce sisteminize alet olabileceğini düşündüğünüz potansiyel bir “olay” gördüğünüz zaman koşa koşa gelip reröre yapar hale gelmişsiniz. çomar olarak yaftaladığınız kitleden gram farkınız kalmamış çünkü bilginiz olmadan siyasi görüşünüz çerçevesinde linç eder olmuşsunuz. ülkenin geldiği ayrışmış noktada payınız, hor gördüğünüz kitle kadar olmasa da, azımsanamayacak seviyede.

    şimdi neden cahil ve gerizekalı olduğunuza geçelim. frekansta “niyetiniz nedir?” sorusu bir rica, minnet belirtmez. pilotun bir sonraki adımının ne olacağını anlamak maksadı ile sorduğunuz bir sorudur, ki, kontrolör olarak siz, bir sonraki adımınızı planlayabilesiniz. aviation english’teki “what is your intention?”ın karşılığıdır. pilottan, sorduğunuz soruya aldığınız cevaba binaen, yine bir kontrolör olarak, kuralların dahilinde, trafiğin emniyetli ve hızlı akışını sağlayacak harekette bulunmak sizin inisiyatifinizdedir.

    kontrolör arkadaş soruyor “niyetiniz nedir” diye. tc-lad tescilli (ki kendisi çok nadiren vip operasyonda kullanılmakla birlikte, seyrüsefer yardımcı cihazlarının testlerinde kullanılan “flightcheck” uçağıdır) uçağın pilotu da şansını deniyor, “kalkabiliriz aslında” diye. bunu emin olun her pilot yapar. türk yıldızları gösterisi nedeni ile uçuşa kapatılacak sahadan “efendim biz aradan kaçarız” diyen pilotları duydu bu kulaklar. suçlamıyorum, olay ciddiyeti hususunda derinlemesine malûmatı olmamasından mütevellit, operasyonel durumu muallakta olan bir havalimanından kalkıp gitmeyi istiyor. neden? çünkü geç kalkana kadar motorlar çalışır vaziyette kalırsa benzin sarfiyatı, eşittir maliyet. yok motor susturursa hooop yeni plan çekmekle uğraş. belki de slot zamanı yemekten mütevellit istediğinden çooook sonra kalkmak durumunda kal. pilot arkadaş pek tabii ki bütün imkanları “kurallar dahilinde” zorlayacak. o da verdiği cevapla bunu yapıyor.

    bundan sonraki cevap kısmı ise, frekansta yeri geldiğinde haddinden fazla konuşmanın getirdiği gereksiz laf kalabalığı, bunun da sebebi, gün içerisinde tamamiyle ingilizce konuşan kontrolörün türkçe’ye dönünce istemeden fazla malumat vermesi. fazla kibarlık ve laf kalabalığı dışında, şuradaki cahil kalabalığın (yüzlerce kaza raporu izleyen adamın, bunu mesleği olarak yapan adamdan daha fazla bilmesinden doğal ne var? dangalak) iddia ettiği üzere, bu karşılıklı konuşmada hiç bir yanlış öğe yok. bir tane dahi yok. onu da, eğer ki şikayet edebileceğiniz, tutulacağınız bir dal bulabilirseniz gidin edin, burada goygoyculuk yapmaktan öte gidemeyen bir kitle olarak kalmamış olursunuz.

    tekrar ediyorum. laf kalabalığı ve gereksiz kibarlık dışında hiç bir sıkıntı olmayan bir durum. başlığı ya kasıtlı, ya da konu hakkındaki bilgisizliği nedeniyle bu şekilde açan ve onun arkasından “olm koşun lan bedava linç var!” diye takip eden, tekrar ediyorum, cahil kitleye selam ederim.

    eserinle gurur duy kanzuk efendi. eskinin kutsal bilgi kaynağı, şimdinin bedava linç çukuru. sen git danla biliç’le dürüm falan göm.

    ek: olay “ground” frekansında geçiyor. apronda ve taksi yollarındaki hareketliliği düzenleyen birimin frekansında. kalkış izninin/kleransının verildiği kule/tower frekansında değil. kontrolörün niyet sormasının asıl amacı, uçağın o anki pozisyonu ile ilintili. pistte/pist başındaki bir uçak ground frekansında değil, tower frekansında olur. dolayısıyla, kontrolörün niyet sormasındaki asıl amaç, uçağın havaalanında o anki pozisyonundan sonda ne yapmaya niyeti olduğuyla alakadar. aprona geri mi dönecek? başka bir park pozisyonuna mı dönecek? taksi yolunda beklemeyi mi tercih edecek? motorları susturmasından mütevellit, yakıt ikmaline ihtiyacı olacağından park pozisyonuna yakıt tankeri mi isteyecek? veya içindeki yolcuları indirmek mi isteyecek? tüm bu seçenekler için ayrı birer eylemde bulunmak durumunda kontrolör arkadaş. niyet sormasının asıl sebebi bu. yukarıda da belirttiğim gibi, pilot arkadaş da şansını deneyip kalkış şansını zorluyor. kontrolör arkadaş da, kısa bir cevapla “negatif, kalkış mümkün olmayacak” demek yerinde, gereğinden fazla bir kibarlık gösterip uzatıyor da uzatıyor. olay bu kadar basit arkadaş ya. öf.

    ek 2: bu arada uçak vip operasyon için kullanılsa da, içindeki pilot dhmi’nin kendi pilotu, kontrolör dhmi’nin kontrolörü. aynı kurumda çalışıyorlar, bir ast-üst ilişkisi yok. birbirlerini gören, tanıyan insanlar. bir ast’ın üst’üne kibarlığı söz konusu değil, çalışma arkadaşlarının birbirine karşı kibarlığı söz konusu. mesai arkadaşı olm bunlar.

  • sene 92-93 filan. adam eksiğimiz var daha doğrusu bizim kaleci hasta üşütmüşüm filan diyor.. yalvar yakar maça getirdik çocuğu. maç başladı bizim kaleci yerinde duramıyor bir hareket hep. neyse kaleye şut geldi kalecimiz topu tuttu ama tutar tutmaz paçalarından bok akmaya başladı. mideyi üşütmüş ishalmiş eleman. top karnına geliyor kucakladığında basınçla da tabi koyuveriyor... o kaleye kimse geçmedi maç da bitti. halı saha sahibi de boku bize temizletti. ..

  • olimpiyatlarla seviye biraz yukselmisti ben de fularla dolasiyordum evde. bu mactan sonra kendime geldim atleti giydim pijamalari cektim kendime geldim biraz.

  • ucak yolculugu sirasinda degil de sonrasinda sinir eden olaylarin basinda, ucak yolculuklari ustunden fakir edebiyati yapilmasi geliyor.

    40 liraya yurtici, 20 euroya yurtdisi seyahat yapiyorsun, artik bu bir statu sembolu degil ki bunun muhabbetini yapanlar seni ezmeye calisiyor olsunlar.

    tis arkadaslarim ayda ortalama 15-20 kere ucuyorlar. yoneticilerim icin bu rakam muhtemelen 30'dur. george clooney'nin up in the air filmindeki gibi bir hayati yasayan milyonlarca insan var: her gittigim havaalaninda, otelde goruyorum; yanyana ama yalniz basimiza kahvalti eder, konusmak yerine laptoplarimiza bakariz. klon ordusu degil de drone ordusu.

    tabii bu kesim de yine gorece azinlik. ama kriteri, ne bileyim, senede en az bir kez ucmaya cektigin zaman bir anda yuz milyonlara ulasiyorsun.

    her gun avrupa havasahasindan 30 bin ucak geciyor. bunun mukemmel gorselini kacirmayin bu arada.

    bir yandan istanbul dunyanin en cok direkt baglantili hubi, bir yandan da hala bunu bir statu sembolu olarak gorecek kadar dunyadan kopuk vaziyetteyiz. gelir dagiliminin boktanligi ve agir calisma sartlari elbette bunda buyuk rol oynuyor. ama acliktan agzi kokacak kadar fakir olmayan herkes senede bir kere ucabilir.

    ***

    ucak yolculugu sirasinda sinir edenler:

    -ter kokusu. artik iyice bosverdim, ter kokanlara koktuklarini soyluyorum. milletin ortasinda rezil edercesine degil, sadece onlarin duyabilecekleri sekilde. boyle birseyi samimice birinden duymak insanlarin daha once tecrube ettikleri birsey olmuyor, sasiriyorlar. sadece o sasirmaya deger.

    -bebek aglamasi. yapacak birsey yok. kulaklari tikaniyor basinctan, acamiyorlar ve bu onlara aci veriyor. sakin aglamayi duymamak icin kulak tikaci filan kullanmayin buna karsi, sonra basinc degisikliginde kulaginiz tikali kalir, zar yirtilmasina kadar yolu var.

    -namaz sov yapanlar. bunlari iki uc kez uyarip, sona kargo bolumune kapamak lazim. ucak turbulansa girecek, pilot ikaz vermis, salak hala koridorda dua ediyor. hava bosluguna dussek, 80 kiloluk vucudu bir kalas gibi birinin boynunu kirabilir.

    -ucak iner inmez ayaga kalkanlarin nesli giderek tukeniyor. en son ne zaman gordugumu hatirlamiyorum bile. ama ucak taksi yapar yapmaz piston assagi indi moduna girenler hala onemli bir demografi. bunlara hitap eden bir parti kursak akpyi deviririz. kapinin acilmasina en az 5, yurumeye baslamana 10 dakika var. ecis bucus duracaksin oyle, agzinda onundekinin cantasi, kicinda arkandakinin gitari. ilk defa ucanlari tenzih ederim ama onlarin orani yuzde 5-10'tir tas catlasa, geri kalanlarin da birkaci baglantiya yetisecekler ve o kazanacaklari 10 saniyeye ihtiyaclari var desek, her ucusta duzinelerce insan dusunmeden davranan suru hayvanlari olduklarini kanitliyorlar.

    -elektronik aletlerin tum ucus boyunca, ucus modu dahil, kullanimini yasaklayan havayollari. ucakta calismak imkansiz oluyor.

    -arkasina bakmadan zart diye koltugu yatiranlar. bacagima vuruyor, elimde icecek olabilir, vs. bunlara bir iki saniye sure veriyorum, hani bazen koltuk kontrolsuzce yatiyor, belki donup geri alirlar diye. tinmiyorlarsa, direkt tekmeliyorum koltugu. sonra donup bana cemkiriyorlar. diyorum "ya ben otobuste senin kucagina otursam, sen de beni itince "ama efendi gibi derdinizi anlatsaniz, niye itiyorsunuz" desem?". o vakitten sonra insan gibi konusmaya basliyoruz. insan gibi diyalog olmazsa, bilin bakalim kim kazaniyor? toplu tasimanin altin kurali sudur: arkandakiyle arani bozarsan gotu kaybetmeye mahkumsun.

    -gecikmelerin nedenini aciklamayan pilotlar. psikoloji ogrenmiyorlar mi? tabii ki gecikmemizin suresini degistirmeyecek aciklamalari, ama havayolu acisindan asil sorun gercekte beklenilen sure degil, yolcunun algiladigi gecikme suresidir. ve sen birine gecikmesinin nedenini aciklamazsan, o algilanan gecikme suresi gercek sureden fazla olur. bunun hakkinda dunya kadar deney var. havayollari da dunya kadar parayi pazarlamaya harciyorlar. bir yerde bir kopukluk var.