hesabın var mı? giriş yap

  • ölüm vadisi'nin en sıcak günlerinden birinde dışarı çıkacak olsanız, terlediğinizi hissetmezsiniz. çünkü teriniz anında buharlaşır. california ve nevada sınırı boyunca uzanan bir çöl vadisi olan ölüm vadisi'ni çevreleyen yüksek sıradağlar, yaz mevsimi boyunca yoğun sıcağı hapseder. burada yılda beş santimetreden daha az yağmur yağar, bu nedenle zemin hızla ısınır ve dağların arasında yüksek sıcaklıklar ortaya çıkar.

    bu vadide, gölgede hava sıcaklığı genellikle 49 derece civarında. dünya'da kaydedilen en büyük sıcaklık rekoru da 57 derece ile ölüm vadisi'ne aittir. bu rekor, 10.07.1913 tarihinde furnace creek'te gerçekleşti. dünya'nın değişen iklimi daha yüksek sıcaklıklar ürettikçe, ölüm vadisi'nin sakinlerinin klimalı evlerde geçirmek zorunda kaldıkları gün sayısı artıyor. adının aksine, ölüm vadisi'nde yaşam var. burada yaşayan en yaygın hayvanlardan, road runner kuşu. road runner kuşları, vadinin sıcağına dayanmalarına yardımcı olan yüksek vücut sıcaklıklarına sahip. vücut sıcaklıkları doğal olarak 40 santigrat derece olduğu için, yoğun sıcaklık biyolojilerini çok fazla etkilemiyor.

    dip not: ölüm vadisi, kuzey amerika'nın rakımı en düşük noktasıdır.

  • türkiye'de bir kişinin bireyselliğine saygı gösterirseniz, o kendini "sizi yenmiş" sayar. mesela sokakta karşıdan gelene yol verin, o da iyice üzerinize yürüyüp size sürtünerek geçsin. metroda yanınızdakinin rahat etmesi için bir alan açın, ve o insan sizi daha çok sıkıştırmaya başlasın. bir kişiye karşılıksız bir iyilik yapın, ve karşınızdaki sizin "ondan çekindiğiniz için" bu iyiliği yaptığınızı sansın.
    bu ülkedeki, çok az sayıdaki naif insanın sürekli başına gelen şey budur.

    türkiye, birey olamamış eziklerin ülkesi. birbirine omuz atan kişiliksizlerin memleketi.
    bu ezikler etraflarındaki kimsenin "bireysel alan"ına saygı göstermez. üstüne, gider isveç'teki adamların birbirine saygısını "samimiyetsizlik" olarak tanımlar.

  • - kola kapagi ile alabiliyor muyuz?
    - gecti o kampanya.
    - ama sisede oyle yazmiyor?
    - sisede durdugu gibi durmuyor iste.

  • adaletsizliklerle doludur.

    bir balya dokümanı fotokopi makinesinin camlı yüzeyine koyup, "neden hepsini çekmedi de bir sayfayı çekti?" diye soran adam benim aldığım paranın en az 6 katı ücret alır..

  • en zarif işler için yaratıldığına sizi görünümü ile bile inandırabilen narin elleri. ve o ellerin çalışırken ki zerafetine tanık olmak... mutfakta yemeğin tuzunu bir çimdik ile ayarlarken , bir kitabın sayfasını çevirirken, otobüste bir yeri kadınsı bir çekingenlikle tutarken ya da kolyesini takarken.

    ellerin ince uzun parmakları olmalı. cildinin altından ona hayat veren damarları hafifçe farkedilmeli. parmaklarını her oynattığında, bir piyanonun tuşlarına dokunulmuş gibi tarak kemiklerinde oluşan ahengi farketmelisin. her dokunduğunun değerini arttırıyormuş gibi olmalı ve sana her dokunduğunda bunu hissetirmeli. giysindeki bir tüyü alırken ya da giydiğin kazağının omuzlarını düzeltirken, ellerinin narin özeni ile sevildiğin için inanmasan da tanrıya şükretmelisin. en önemlisi de elleri elinde terlemeli ve bir kez tuttu mu bir daha bırakmamalı...

  • bir erkek olarak kızların çok hoşuna gittiğini gözlemlediğim bir detay:

    bir erkeğe diğer erkekler tarafından saygı duyulması. yani 5-6 erkek olan bi ortamda en cok saygı duyulan veya sözü geçen erkek hangisi ise kızların da ilgi odağı o oluyor genelde. aynı cinsten arkadaşları tarafından siklenmeyen bi erkeğin kızlara cazip geldiğini daha hiç görmedim

  • videonun başında abla köpek ısırıyor diyor kadın saldırıyor tekme atıyor adam da karşılık veriyor. köpeğine sahip olamayan kişiler bir de adama saldırıyor. bu ittaparlardan bıktım usandım.

  • olay yerine adam öldürme ya da ölüyü yok etme maksatlı değil, bizzat tecavüz amacıyla gittiğine inandığım adam.

    (bkz: suphi altındöken/#49195515) entry'mde de belirttiğim gibi bu adamların ilk tecavüzü değil. fatih gökçe denen adamın hatıralar ve yaşananlar adında toplu tecavüz görüntülerini izlemesi daha önce toplu tecavüz gerçekleştirdiğinin kanıtıdır. burada yaptığı paylaşımda ise gerçekleştirdiği ve hiçbir zaman enselenmediği tecavüzlerin dalgasını geçip, toplu tecavüzlerini gerçekleştirdiği arkadaşlarına facebook üzerinden selam çakmıştır.

    suphi altındöken'in değiştirdiği ifadesinde arkadaşı ve babası kız ölmeden olay yerindedirler. burada avukatın katkısı büyük çünkü gelecek otopsi raporunda kızın ölüm saati netlik kazanacak ve suphi'nin tutarsız ifadesi başını yakacaktı.

    suphi kız henüz sağken ve muhtemelen başına geleceklerden habersizken babasına ve fatih'e toplu tecavüz için yer bildirdi. daha olay yerine varamadan özgecan'la suphi arasında arbede çıktı. kız yaralandı. tecavüz olmadığını iddia ettiklerine göre tecavüzü gerçekleştiremediler. ama olay yerindeyken özgecan sağdı ve bu olaydan onu öldürmeden sıyrılamayacaklarını anladılar. ve tecavüz edemeden kızın ellerini kesip, öldürdüler ve ceseti yaktılar.

    ilk tecavüzleri olmadığına eminim, ve bu ilk cinayetleri olmayabilir.

    civardaki, adamın seyahat ettiği illerdeki bütün kayıplar, bütün tecavüzler, bütün cinayetler incelenmeli, geçmişe dönük araştırmalar yapılmalı, tecavüze uğrayıp da korkudan susan bütün kadınlar ve çocuklar medya yoluyla anlatmaya teşvik edilmeli. bu işin altından çok pis kokular alıyorum. bu adamların bütün arkadaşları da gözaltına alınıp sorgulanmalı.

  • gençlerin anlayacağı dilde yazmaya çalışacağım.

    dedem, babamı ağaca bağlayıp, kemerle dövermiş.
    babam bunu bize yapmadı. (ama 360 derece döne döne temiz dayağını yemişliğim vardır. her aklıma geldiğinde yeşilçam figüranlarına benzetirim kendimi. slow motion dönerek yere düşüyordum.)
    evet, babam bizi ağaca bağlayıp dövmedi, çünkü kişisel işletim sistemi bunun yanlış olduğunu anlamış ancak dayağın kötü olduğunu anlayacak kadar güncelleme almamıştı.

    babamlar yemek yerken, tabağa et sayılı konurmuş. mesela 2 şiş kebap yapılırsa, adam başı bir tike... babam bunu da bize yapmadı. bol bol verdi ama her yediğimiz yemek için, "beleş ekmek var yer misin?" dedi. yine aynı mesele, işletim sistemi aç yatmanın kötü olmasını anlamış ancak boğaza dizmenin yanlış olduğunu anlamamıştı.

    doğuda çok çocuklu ailelere horanta denir. birey değil, aile değil, insan değil... horanta... kelimenin sertliğine dikkat lütfen. zorunlu ihtiyaçların karşılanması yeterli bir ahır ismi gibi... bu yüzden özel ihtiyaçların için para, aile içinde paylaşılan bir şey değil, şahsen kazanılması gereken, özgürlük anahtarı bir şeymiş. babam da genç yaşta çok çalışmış, çok çalışmış, çok çalışmış. öyle bokunu çıkarmış ki, saat 09:00-21:00 arası bir iş yapmış, 21:00 - 02:00 arası ek iş... geceli gündüzlü çalışmak özgürlük getirmiyor. peki ne getiriyor?
    sinir,
    hakkının yenildiği hissi,
    dünyanın ağzına sıçma arzusu.

    babamın işletim sistemi bu tempoya 15 yıl kadar dayanmış. sonra?

    işte tam burası, bu başlığın tanımına geliyor. eğer, ortadoğu bataklığında ve cahilce büyüdüysen, eğer ninen, dedene göre, nazım'ın dediği gibi, öküzden sonra değerli geliyorsa, eğer lokman sayılırsa, çok genç yaşta insani şartların çok üzerinde çalışırsan çöküyorsun. bu çökme(fiziki değişimleri kapsadığı kadar) karakteri, aile değerlerini, sevginin önemini de kapsıyor.

    çöküyorsun! su veren itfaiye'ye, işine yaramayan papazın kilisesine, gogen'e sana ve bana... her şeye çöküyorsun.

    ben babama kızgın değilim ama benim versiyonum da ona karşı sevgi duymamayı bana öğretti. hayatımda huzurla uyuduğum ilk gece, evlendiğim gündür. gram'ı bile değerli bir şeymiş evdeki huzur. varsa kıymetini bilin dostlar.

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • kıza zerre acımadım o erkek arkadaş denilen süprüntüden gelecek her şeye gözünü kapatmış zaten.

    babaya içim yandı, onun kalbi kim bilir nasıl yandı.